sense8

48 Entry Daha
ilk sezon itibari ile;

iyi dizileri izlerken hep aklımda oluşan tekrar izlemeliyim sesini ilk defa bu kadar hızlı dinledim ve diziyi bitirir bitirmez tekrar baştan başladığım muhteşem dizi. sahneler hakkında yazacaklarımı spoiler satırları altına yazacağım ama yazarken, dizinin seyir zevkini kaçırmayacağını düşündüğüm, ufak spoilerlar ile yazabilirim.

hayatımda ikinci kez bir dizi ile bu kadar güçlü bir bağ kurdum. diğeri olan friends'te de kendimi 7. arkadaş gibi hissederken bu dizide de kesinlikle 9. olduğumu hissettim. yine aynı friends'te olduğu gibi favori karakterimin olmadığını farkettim, hepsini hemen hemen aynı oranda sevdim ve izlemekten keyif aldım.

genel olarak yazılan lgbti propagandası yapıldığı iddialarının açık bir zihinle izlendiğinde saçma olduğunu görmek zor değil. ana 8 karakterin sadece 2 tanesi eşcinsel ve o iki kişinin hayatına da diğer 6 kişinin hayatına dahil olduğumuz kadar dahil oluyoruz, ne eksik, ne fazla. wolfgang'in kadınlarla seks yapmasını veya riley ile will'in romantizmini ne kadar izliyorsak nomi ve lito'nun da hayatında o kadarını gözlüyoruz. nasıl ki kala'nın ganesha ile bağının anlatıldığı festivali izliyorsak, nomi ile de gay pride'da bulunuyoruz. denge o kadar hassas ve güzel kurulmuş ki, bunun eşcinsellik propagandası olduğunu söyleyenler üzerine bir de kendilerinin homofobik olmadığını iddia edenler gerçekten komik görünüyor. "benim de eşcinsel arkadaşlarım var, ama..." veya "bence herkes istediğini sevebilir, ama..." diye devam eden cümleleriniz kadar saçma ve komik.

şu noktada anlaşalım, eğer ki çıplaklık ve seks sahnesi görmek seni irite ediyorsa bu ve bunun gibi bir çok yapımı ***** izlemeyeceksin *. ama bunu ne gerek vardı diye eleştirmek çok akıllı bir eleştiri değil bana göre. kaldı ki bir çok yapımda populist yaklaşımla * eklenmiş seks sahneleri yerine bu dizide hikaye açısından grup seks sahnelerinin gerekli olduğunu düşünüyorum. yapılan bu ve bunun gibi yorumlar için elbet tartışacak çok şey var ama dizinin içerdiği mesajlar nedeniyle tek giride, tek başlıkta yapmak epey sıkıcı bir hal alabilir.

izlemeyenler için;
diziye hiç başlamamış olanlar için tavsiyem şans vermeleri. dizilerin gelecekte görsel sanatların en büyük sektörü haline geleceğine inanıyorum.nasıl ki sinema tiyatronun omuzlarından gerçekçiliğin yükünü aldıysa dizi sektörü de sinemanın omuzundan mesaj kaygısını almış durumda. bence uzun uzun anlatacak hikayesi olan yönetmenler, yazarlar dizi film sektörüne yönelmiş durumda. çünkü yapımcıların bir buçuk saatte anlatması için sıkıştırdıkları hikayeleri, sezonlarca, saatlerce ve yıllara yayarak anlatabilme lüksüne kavuştular. ve ürünleri eskisi gibi düşük-orta çözünürlüklü, küçük ekranlarda ziyan olmadığını bilerek yapıyorlar. bu tarz materyallere ilgisi olan insanların ortalama bir bütçeyle kurdukları setlerin izleme keyfini kaçırmadığını biliyorlar. sinema sektörü ise daha eğlenceli ve hafif mesaj kaygıları olan hikayeleri kovalamaya başladı son 10 yıl içinde bana göre. teknolojinin verdiği imkan ile de bunu çok daha eğlenceli hale getirmeye başladılar. bu nedenle bu kadar fazla çizgi roman uyarlaması izleyip, 3 boyut çılgınlığında yaşıyoruz. mutlaka ki bu söylediklerim popüler sinema için geçerli ve yine de istisna sayısı bir hayli yüksek. eski, hikayesi güçlü filmlerin, bir bir dizi film uyarlamalarının çıkmaya başlaması da söylediklerimi kanıtlar nitelikte.
işte bu dizi yukarda söylediklerimi destekleyen muhteşem bir örnek. yapımdan yayına kadar olan her aşaması ince ince işlenmiş, ödün verilmemiş ve muazzam emek harcanmış bir yapım. wachowskilerin hikaye konusunda çok yetenekli ve özgün oldukları aşikar ama iş senaryoya gelince ürettikleri her materyal * * klişelerden kaçamıyor. belki bilinçli bir tercih, belki değil... bu benim seyir zevkimi zerre etkilemediği için bunu bir zayıflık olarak görmüyorum. hatta bu dizide yer yer b-filmlerin havasını yakalayacak kadar klişe sahneler bulunmakta ve * dizinin eğlence dozunu oldukça yükseltmekte. yargılarınızdan arındığınızda aksiyon, bilimkurgu, romantizm, dram ve komedi açısından oldukça doyurucu bir yapım izleyebilirsiniz.

 spoiler!

izleyenler için;
wachowskiler dizinin tamamının düşünülmüş olduğunu söyledikleri üzere, aslında bölüm bölüm yayınlanan tek bir hikayeyi izliyoruz. kahramanlarımız her bölümde yeni maceralara yelken açmıyorlar, yazılmış olan hayatlarını yaşıyorlar ve ilk bölümden itibaren git gide birbirleri ile olan etkileşimlerini arttırıyorlar. her ne kadar katılmasam da ilk bölümlerin durağan olduğuna dair eleştirilerinin niçin yapıldığını anlıyorum. ilerleyen bölümlerde tempo oldukça artsa da her bölüm kendi içinde zirve noktaları bulunduruyor.
ilk bölümle beraber kahramanların mutlu mesut giden hayatlarında çatlamalar başlıyor ve adım adım boka batmalarını izliyoruz.
bireysel hikayeleri ilerlerken ufak, etkisiz etkileşimler başlıyor ve anjelika'nın ölümünden sonra ancak 4. bölümde hepsi aynı anda etkileşime girebiliyor what's going on şarkısıyla.
şarkı demişken, dizi müziği muhteşem kullanıyor. bir çok zirve anlar * müziğin başrol oynadığı sahneler oluyor.
nomi : izlemesi inanılmaz keyifli bir karakter. oyuncu o kadar güzel oynuyor ki anılarını anlattığı sahnelerde, hiç bitmesin ve hep anlatsın istiyorsunuz. yaşadıklarını küme dışından birine ilk söyleyen kişi. anita gibi bir sevgiliye sahip olduğu için ilişki konusunda en şanslı kahraman bence. kümenin barışçıl, aktivist, bilgisayar korsanı *. çok defa küme elemanlarının kıçını kurtardığı oldu ve nerd izleyici için izlemesi en keyifli karakterlerden biri.

kala : her ne kadar yorumlarda bir işe yaramadığı söylense de grubun mistik yönünü temsil ediyor bence. hikayesi, yaşadığı yer * dolayısıyla oldukça ilgi çekici. geleneklerini, tabularını ve toplum yapılarını izlemek oldukça eğlenceli. tıbbi ve kimyasal yardımlar da kala hanım kızımız tarafından veriliyor. kafe'de yağmur altındaki wolfgang ile olan diyaloglarının olduğu sahne bence dizinin en romantik anlarından biriydi.

wolfgang : dizinin alman ayağı ve bilek gücü ve hikayesinin arka planı oldukça ilginç. muhtemelen içindeki ilkel ve duygusuz tarafı babasıyla ilişkili taciz olayına bağlanacak. bu kadar sert durması kala ile olan sahnelerini daha romantik hale getiriyor bence. felix ile tanışma hikayeleri ve arkadaşlığının temelini anlatıldığı saheneler çok güzeldi.

sun : koreli kahramanımız ve dizinin dövüş ustası. en çok kıç kurtaran kahraman, hapiste olmasından dolayı boş vakti çok ve her ihtiyacı olana koşabilecek konsantrasyonu var. dövüş kareografileri oldukça doyurucu ve eğlenceli. afrika'daki super power suç örgütü ile yaptığı ve hapishane bahçesinde ki kavgalar çok güzel çekilmişti.

capheus : dizi de en çok * kıçı kurtarılan karakter ve hikayenin afrika ayağı. çocukluğuyla ilgili hikayeler ve nairobi'ye ait sokak görüntüleri ile izlemesi ilginç olan bir karakter. optimist ve çocuk gibi davranan küme elemanı. ikinci sezonda değişmesi kötü oldu.

lito: dizinin yalan makinesi, drama queen'i ve ideal aşığı. aşk acısını somutlaştırdığı bölüm hem dramatik hem de komikti. 8 ağustos'ta doğmak zorunda olmasaydı kesin balık burcu olurdu. maskulen tavır ve görüntüsünün altında bambi kalpli er kişisi. sun'ın regl duygu ve sancılarını çektiği sahneler de eğlenceliydi. hernando ile çok yakışıyorlar ve aralarındaki kimya olağanüstü.

will & riley : gerçek hayatta karşılaştıkları sahne o kadar güzel çekilmişti ki bu yaşta beni ağlatmayı başardılar. şimdilik gördüğümüz kadarı ile çocukluk zamanlarında da başka duyusallar ile iletişime geçen iki karakter sadece bu ikisi. kümenin tek doğum yapan insanı olarak sanırım, herkesin duygusal olarak en bağlı olduğu kişi riley. kümenin anaç tarafını temsil ediyor bence. arka plandaki hikayesi de bir o kadar acıklı. will'in whispers ile göz göze gelmesi ne kadar içimizi burksa da izlemekten keyif aldığım iki karakter.


aslında aklımdaki hiç bir şeyi yazmamış gibi hissediyorum. belki editlerim daha sonra *
10 Entry Daha