her zaman korktuğu başına gelir insanın, ne zaman yalnızlıktan korkup başkasına sığınsan hemen bunu farkeder o liman, sana huzur göstermez haklıdır da,insan her zaman güçlü olmalıdır, yalnızlıktan kaçmak,yalnızlıktan korkmak, kendinden kaçmak kendinden korkmaktır aslında, yoksa bu göğün altında bu toprağın üzerinde konuşacak çok insan, sevilecek çok çocuk, öpülecek çok anne baba kardeş ,anlamaya çalışılacak çok arkadaş vardır... gel gör ki yalnız olunca kendiyle yüzleşir insan, kendiyle eğlenemeyen insanın harcı değildir yalnız kalmak , elinde tarakla banyo aynasının karşısında yalnızken bile bağıra bağıra şarkı söylemeyen insanın boyunu aşar, önce kendini sevmeyi gerektirir, önce kendini dinlemeyi gerektirir, yalnızlıktan korkan kendinden korkuyor demektir
fıransız milli futbolcu, galatasaraydan marsilya'ya gitti diye hatırlıyorum. şuan bayern münchen takımında oynamakta. geçirdiği bir kaza sonucu yüzünde şimdi hala belli olan yara izi oluşmuştur.
şöyle bir durum var; bu tür kişiler -genelde sporu bir yaşam tarzı haline getirmiş olanların dışındakiler- salon sporlarının yaygınlaşması ile bir hevesle başlıyorlar ve iyi kötü bir netice elde edenler bir anda ne oldum delisine dönebiliyor. hayatlarının belli döneminde çelimsiz olduklarından cinsel hayatları da sönüktü doğal olarak. vücutlarını öyle böyle bir şekle sokunca da muhtemel yaşantılarını "düzgün ilişki, düzenli seks" ile sürdürmek istiyorlar. dolayısıyla zaten bu kadar beklenti içine girmiş birine gidip de "ben eşcinselim ve senden hoşlandım" dediğinde elde ettiği özgüvenle direktman reddediyor. mesela bu duruma bir de tersinden bakarsak o zaman da elden ayaktan düşmüş kelli felli amcaların eşcinsellere düşkünlüğünü anlamlandırabiliriz.