özel üniversite

maddi imkanları olanların da alternatif üniversiteden faydalanma yöntemi. belki açılış nedeni buydu ama zamanla bir trend haline gelen binalaşma eğiliminden nasibini alan ticarethanelere dönüşmüş bir sistemin parçası haline gelmiştir. kafanızı nereye çevirseniz 3 4 katlı apartmanların önüne özel üniversite tabelası yerleştirildiğini görürsünüz. üstelik üniversiteyi ünivesite yapan kampüs kavramı yok.

*
lisans için olmasa da yüksek lisans için tercih edilebilecek üniversiteler.
gitmeyişimin pişmanlığını yaşadığım üniversite
okuduğum, bitirdiğim, eğitimim sırasında tüm dünyayı gezme olanağı sunan, yurtdışında araştırma için birden fazla enstitüden burs almayı sağlayacak kadar bana ve çevremdekilere yeterli akademik ve kültürel arka planı vermiş okul tipi. genel olarak özel önüversite diye geçse de orjinal kategori ismi vakıf üniversitesi'dir. türkiye'de bu okulların bünyesinde öyle tipler vardır ki adamı şoka sokar.
sırf üniversite seçme sınavında burs kazanmış diye derste hocalarına `hocam ben bursluyum diğer öğrencilerden bir farkım olmalı bu not bana göre değil, akıllı olun akıllıaa!!` diyebilecek zengin züppe orospu çocuğu olmayan amsalaklardan tut, sabahlara kadar ders çalışan araştırma yapan ferrarili mafya çocuklarına kadar çok geniş bir öğrenci spektrumunu kapsar bu okullar türkiye'de.
bünyesinde barınan öğrencilerin çoğu bu vakıflara senelik çok yüksek bir nakit akışı kazandırır, bu nakit akışı finansal dağılımın dengeli olduğu kurumlarda sonraki dönem ve jenerasyonlara daha iyi ekipman, kütüphane ve sosyal olanak olarak geri döner. özellikle türkiye'de holding destekli olmayan pek çok üniversite bu yol ile kaynaklarını finanse eder, devlet desteği yoktur.

kuzey amerika'da ivy league diye adlandırılan okulların çoğu özel üniversitedir ve bu üniversiteler, dünyanın farklı coğrafyalarında yer alan pek çok diğer özel üniversite ile birlikte en başarılı araştırmaları ve bilimsel ilerlemeleri kaydederler. burada okuyan, yetişen ve sonrasında bilim insanı olan öğrencilerin çoğu da zengin züppe orospu çocuğu'dur en arisinden. asıl değinmek istediğim konu; tecrübe edebildiğim kadarı ile üniversite sonrası neler olduğu gerçeği aslında. bu satırları okuyan genç arkadaşlar var ise en azından onlar için güzel bir analiz olur gibime geliyor.
türkiye'nin hatırı sayılır devlet okullarından mezun çok yakın 4 arkadaşım var mesela, eğitim hayatları boyunca yanlarındaydım, onlar da benim yanımdaydı, birbirimizi gözlemleme olanağı bulduk ister istemez. eğitimlerini sürdürdükleri 5 yıl boyunca okula vize ve final dışında gitmeyen bu arkadaşlar her dönem 7-8 ders vererek, akademik eğitim aldıklarını zannederek okulu bitirdiler. okulun onlara kazandırdığı tek şey devlet okulu diplomasi ve kpss'den devlete atanmak için sahip oldukları eli kolu uzun amcalar oldu. şu an bu adamların istisnasız hepsi yurtdışında ingilizce eğitimi alıyor; çünkü okullarında gördükleri akademik dil eğitimi lise eğitiminden farksızdı, ve hepsi `dünyanın en iyi okullarından birinden mezunsunuz, türkiye'nin en yüksek kademelerine uzanırsınız, yurtdışında söyleşiniz böylesiniz` gazi ile mezun oldu. şimdi biri eğitimini ilerletmek için master başvurusu yapma aşamasında ve okulu ingilizce transkript hazırlamayı geç, 2.5 aydır bir dilden bağımsız olarak transkript göndermekten tamamiyle aciz bir hizmete sahip. aldığı eğitim sırasında araştırma alışkanlığı kazanmadığından, `araştırma kağıdı`* nedir, `sunum` nedir, referans vermek nedir bilmediğinden ve bu konuda çalışması olmadığından kabul alması da imkansıza yakın oluyor. daha geçen sene hizmete açılan internet tabanlı otomasyon sistemi ise mezun olduğu için onun kullanımına kapalı durumda. telefon açıyor `ne istiyorsun` diye cevaplanıyor arama, ders aldığı hocalardan referans istemesi ve doçent olmuş bu hocaların ingilizce referans yazmaktan aciz olmaları ayrı bir trajik türkiye parodisi. bu bahsedilen okulların hepsi istanbul'daki devlet okulları, anadolu'nun pek çok şehrinde yer alan üniversiteler hakkında denecek pek bir şey yok zaten.

`aa genelliyorsun ama hepsi öyle değil` dediğini duyar gibiyim, bunlar sadece birer örnek, bardağın boş tarafı. ne olursa olsun bilim, akademik araştırmada en önemli şey disiplinler ve diller arası çalışmaları karşılaştırabilmek ve bu çalışmaları referans göstererek literatüre katkıda bulunabilmektir. türkiye'de bunu yapan (ya da yapmaya çalışan) okulların hatırı sayılır bir kısmı da ne gariptir ki özel üniversite diye adlandırılan okullardır. istenildiği kadar küfredilsin, suratına tükürülsün, arkasından parmaklansın, ne yazık ki durum budur efinim.
ya burslu olarak gittiğin ya da paranın ucunu göstererek girdiğin üniversitelerdir. her yol paraya çıkar. ezilirsin ya da ezersin. sonuç orada yetişecek öğrenciler.
efendim ben devlet üniversitesine gittim. pek şukela okulumun inşaat mühendisliği okuyan manken kızlar, kimya mühendisliği öğrencisi dizi başrol oyuncuları, ferrarili gayler, rnge rover'lı çıtı pıtı kızlar, makine mühendisliği okuyan evli&türbanlı kızlar ve daha birsürü şey vardı. hatta bir tane kız ki çok güzeldi, dizilerdi, reklamdı derken çok ünlü bir yapımcıdan iyi gişesi olacağı kesin bir filmde başrol için teklif alımıştı. sonrasında "benim stajım var bu yaz" diyerek teklifi reddetmiş, mini cooper'ına binip uzaklaşmış diye anlatmışlardı.

lakin en piç, en uzak durmak isteyeceğiniz kişiler bunların arasından o kadar da çok çıkmıyordu. orospu çocuğu olmak parayla değil çünkü.

olayın akademik boyutuna hiç girmeyeceğim, zira piyasadaki işlerin yüzde sekseninde ms office programlarına hakimiyet ve ingilizce yeterliyken ve milyonlarca genç ufkunu genişletmek için eğil iş bulmak için üniversite okurken akademiye değinmek biraz abesle iştigal oluyor.

esas sorun şu ki o kadar para dökülen özel okulların büyük kısmı ms office'i kavrayacak analitik bakış açısını ve orta düzey ingilzceyi bile vermekten aciz öğrencilerine, aynı devlet okullarının %90'ı gibi...

burda da eleştirilen bu olmalı gibi geliyor bana yoksa şüphen mi var
koç, sabancı, işık, yeditepe ve bilgi dışında okuyanların , yatak odalarına asacaklarına diploma sandıkları kağıt parçalarını almak için bir ev parası ödedikleri lise4, lise5, lise6, lise7, lise8 fakülteleridir.net.
devlet üniversiteleri olduğu sürece açılmasını destekliyorum, tatilini pariste geçeiren adamla, bayramda evine gidebilmek için tren bileti bulmaya çalışan adamın, ne hayatla ilgili dertleri aynı olur ne de hayata bakış açıları aynı olur
para ve idiograsinin egemenliğinde büyüyen sektör. ekonomiyi canlandıran ve fakat orantısız idiograsiyi tetikleyen sektördür. köklü ik firmaları bu sebeple kitlesel çıldırmaya sürüklenmektedir.
genelde vasat ya da vasatın biraz üzeri eğitim kalitesine sahip üniversiteler. iyileri de var elbette ama çok az.

umursamaz, biraz da tembel öğrenci profilinden kaskatı, tüccar kafalı bir işletmeci zihniyetine hapsolmuş yönetim kadrosu bulunduran anlamsız kurumlar.
öyle bir sektördür ki! patronlarından birinin bana kendi öğrencisini tanımlamak için kullandığı cümleyi aynen paylaşıyorum " aman hocam, ne dert ediyorsun, kalırlarsa kalsınlar, geçerlerse geçsinler, bunların hepsi birer yürüyen senet, zaten ana babaları da yerleri belli olsun diye buralara gönderiyorlar, onlar da biliyor bir halt olmayacaklarını".
biz devlet üniversitesinde, istatistik dersi için bir hocanın kitabından ders işliyorduk.

arkadaşım özel bir üniversitede, kitabı yazan hocanın kendisinden istatistik dersini alıyordu.

küçük görülecek, küçümsenecek yerler değildir. fark bu derecedir.
sonunda boku çıkan olgudur. geçtiğimiz günlerde mecidiyeköyde anafen dershanesinin alt katında hasan kalyoncu üniversitesi tabelası gördüm. sonra kebapçı sandım. ardından da dumurlara koştum.
konu ile ilgili yaşananlar esasen nettir ve rakkamlarla sabittir, rakkam mutlak bir kavramdır, tartışılmaz. 2008 senesinde güzide bir özel üniversitemizin hukuk bölümü mezunlarından birinin mahkemede yaptığı bir bilgi hatası, davayı top yekün patlatmak üzereken, durum iddia makamı tarafından farkedilir, konunun muhatabı özel ünv. mezunu avukat açığa alınır ve ardından barodaki görevi askıya alınır, konunun ayyuka çıkmasıyla, adı geçen avukatın mezun olduğu okuldan mezun olan 40 avukat, baro taradından bir tür baraj sınavına sokulur ve bilgileri sınanır, aralarında sadece bir avukat yapılan bu sınavda geçer not alabilmiştir.
özellikle mazisi beş yıldan kısa olan ve sözde ingilizce eğitimi veren bu okullarda devlet üniversitelerinde okutulan kitapların basitleştirilmiş, özet haline getirilmiş fotokopi yığınları kullanılmaktadır.
2006 yılı itibariyle hızla eğitim kalitesizliği girdabına çekilmiş liselerden mezun olanların can simidi olmuş olan okullardır. aralarından sadece 5 tanesi ön yargılardan arınabilmişlerdir çünkü bu okulların öğrenci alım taban puanları devlet üniversitelerini yakalamış ve/veya en azından yaklaşmıştır.
yök kalktığı takdirde, tamamen kontrolden çıkacak olan ve orta vadenin sonunda mantar gibi açılanların patır patır iflas edeceği kurumlardır.
sınıf tekrarları bi yana en basitinden ne son kayıt tarihi, ne de devamsızlık gibi bi çok gencin devlet kurumlarında yıllarına malolan prosedürin (söz konusu para olduğu için) işlemediği, külliyen adaletsizlik sembolü, yüzde seksen zengin piç kurumlarıdır
(bkz: hiç olmadı özele gideriz)
(bkz: parasıyla değil mi booolum)
son birkaç yılda bu iş gerçekten de saçma sapan bir boyuta vardı, doğrudur. hani bu işi tüccar zihniyetle yapmaya kalkanlarla bile bir sorunum yok. ama leş tüccar zihniyetiyle yapanlarla bir sorunum var.

madem tüccarsın bir zahmet ürürnüne bir özen göster yahu. senden önce açılmış olan kurumlarla bir rekabet et, adam gibi bir mimari, akademik kadro, teçhizat falan koy. nasıl olsa talep var, ben bok satsam da o boku alır bu zerzevatlar mantığından vazgeç, ulan az buçuk idealist ol. bence işin tüm kritik noktası bundan ibaret. bu işi hakkıyla yapan özel okullarla* ya da o okulların öğrencileriyle kimsenin bir alıp veremediği olmaması lazım.
  • /
  • 3