kendim değilim ama bir çok asker çocuğu arkadaşım oldu. dışlanan, çabuk kabul edilmeyen insanları özellikle dost edinme özelliğim daha çocukluktan kalan alışkanlığım. belki de bu yüzden farklıyız. farklı olduğumuz için ötekileştirilenlerin yanında yer alma ve onlara destek olma huyumuz.
yılmaz özdil in konuyla ilgili bir yazısı var.
----------------
ahkâm kesenlerin haritadaki yerini gösteremeyeceği ücra adreslerde bizzat yaşamaktır, asker çocuğu olmak... zorunlu göçtür. pılını pırtını toplayıp hakkâriye, bavulunu toplayıp erzincana, kolileri toplayıp sivasa taşınmak, bazen sahilden dağa, bazen pırıl pırıl güneşten iki metre kara savrulmaktır. her soluduğun şehirden, her dolaştığın mahalleden, her tanıdığın arkadaştan mecburen ayrılma
k, her ayrıldığın yere ruhundan bir parça bırakıp, hatıraları yarım yamalak, çocuk yaşta hüzün biriktirmektir. üniversiteye kadar en az sekiz okul değiştirmek, tam bulmuşken kaybetmek, ilkokulda âşık olduğun komşunun oğluna allahaısmarladık bile diyememek, ortaokulda elini tuttuğun kızı, gözyaşlarıyla geride bırakmaktır. herkesin birbirini tanıdığı sınıflara, kelaynak gibi girmek, bi merhaba alana kadar çırpınmak, arkadaşlıklara her sene başında sıfırdan başlamaktır. bi türlü ait olamamak, her gittiğin yerde geldiğin yerle çağırılmak, izmirde malatyalı çocuk, karsta muğlalı çocuk, diyarbakırda balıkesirli çocuk olmaktır. vatan-millet aşkıyla, kurallara uyan yurttaş bilinciyle büyütülmek, baban emekli olana kadar, demirbaş badanaya zarar vermemek için, duvarına tuttuğun takımın posterini bile yapıştıramamaktır. sen uyu demelerine rağmen, gece yarısı kör karanlıkta kalkıp, operasyona uğurlamak, annenin koynuna kıvrılıp, sağ salim dönsün diye, sabaha kadar dua etmektir. lojmanda meşe oynadığın hakanın babası üsteğmen tarık ağabey şehit düştüğünde, saklambaç oynadığın ceydanın pilot yüzbaşı babası birol ağabey çakıldığında, bi yandan ağlayıp, bi yandan kendini şanslı hissettiğine utanmak, üniformasıyla, heykel gibi sessiz sedasız oturan babana sarılamamaktır.
---------------------