yılmaz erdoğan

yazar, şair, oyuncu, yönetmen v.b. türlü yetenekleri bünyesinde barındıran dahi sanatçı. seveni kadar sevmeyenide çoktur nedense.
takip ettiğim yazarların başında gelir kendisi . özellikle sevebilme ihtimali şiiri şimdiye kadar okumuş olduğum en iyi şiirdir.

sevebilme ihtimali :

soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...
ben seninle bir gün veyselkaranide haşlama yeme ihtimalini sevdim.
ilkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
ankarada karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman
özlemeye başladım herkesi...
ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra..
bizim kemalettin tuğcularımız vardı...
bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...
yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda,
solculuk oynamaya başladık..
ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...
kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu pütürlü duvarlara ve
türk dil kurumuna inat bir türkçeyle...
ağbilerimizden öğrendik, s harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi..
ankaraya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri.
oysa ankarada hiç sevişmedim ben.
disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim..
sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak..
ankaraya usul usul kurşun yağıyordu..
ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri.
oysa hiç kurşun yaram olmadı benim
ve hiç bir mahkeme tutanağında geçmedi adım
çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece
sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde, ama sen yoktun
ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde
okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu
ben, senin benimle tunalı hilmi caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum.

ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.

yaz sıcağı toprağa çekiyor da tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini
sonra otobüs oluyordum, kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü
ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum
muş ovasının yalancı maviliğini
otobüs oluyordum bir süre
yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, yanağım otobüs camının garantisinde
otobüs oluyordum
bir ülkeden bir iç ülkeye
çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum.
zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin
korkuyordum
sonra iniyordum otobüsten
çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun,
ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk,
ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum.
çünkü sonunda annem oluyordum, babam kokuyordum sonunda..
soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam
ben seninle bir gün vandaki bir kahvaltı salonunda
ben seninle sadece bilmek zorunda kalanların bildiği
bir yol üstü lokantasında
ben seninle, ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan
doğubeyazıtın herhangi bir toprak damında
ben seninle herhangi bir insan elinin
terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim

ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim!
eski yaratıcılığından pek birşey kalmadı belki ama zamanında gerçekten zekice yazılmış hem komik hem duygusal birçok eseri var. oyunculuğu yazarlığının gölgesinde kalmasına rağmen oyunlarında, filmlerinde hep kendi ismini demet akbağ'ın önünde yazar. kompleksli mi ne. gülse birsel gibi haddini bilen biri değil sanırım.
(bkz: otogargara)
(bkz: bir demet tiyatro)
(bkz: vizontele)
(bkz: sen hiç ateş böceği gördün mü)