altı kaval üstü şişhane

sıkça kullanılan bir deyim, ama, kaknushezar adlı bir blog adresinde gördüğüm kadar ayrıntılı açıklamasını hiçbiryerde okumamıştım:

""parçalarının birbiriyle alakasının olmadığı, bu sebeple de bir işe yaramayan eşyalar için veya kılık-kıyafet konusunda birbirine uygun olmayan ve dolayısıyla da yakışmayan kıyafetler için “altı kaval, üstü şişhâne” deyimini kullanmaktayız. deyimin zaman içinde kazandığı anlam budur da hikâyesi ve bu hâle gelişinin macerası oldukça ilgi çekicidir.
evvelâ, deyimde geçen “şişhâne”nin istanbul’un bir semti olan şişhâne ile bir ilgisi bulunmamaktadır. peki o zaman nedir bu “şişhâne” dedikleri?
kelime sizin de tahmin edebileceğiniz gibi birleşik yapılıdır: şiş-hâne. “hâne” kelimesinin sonuna eklendiği kelimeler genellikle yer ismi olarak kullanılır. bunun bugün pek çok örneği mevcuttur: ders-hâne, talim-hâne, kıraat-hâne, pastane, postane, v.b. o zaman bu kelime “şiş evi” mânâsına mı geliyor derseniz, cevabım kocaman bir "hayır" olacaktır.
buradaki “şiş” kelimesinin aslı “şeş” olup farsça olan kelimenin karşılığı “altı” sayısını denk gelmektedir. “şeş-hâne”, hâne kelimesinin bir diğer anlamı olan “bölüm” ile düşünüldüğünde “altı bölüm” veya “altı dilim” anlamına gelmektedir.

şimdi gelelim işin daha teknik olan kısmına. bu bölüm avcılık ya da silah merakı olanları özellikle ilgilendiriyor. eskiden silahların içi “kaval” gibi düz namlulardan oluşurdu. bu tür tüfeklerin en bilineni halk arasında “çifte” diye adlandırılan tüfektir. bu tüfeğin menzili kısa olup daha çok saçmalar ile hedefine tesir ederdi. daha sonra tüfek ve tabanca namlularında “yiv”ler kullanılmaya başlandı. buna bir de “set” tertibatı eklenince artık mermiler(kurşun) tarih sahnesindeki yerini almaya başlamış, namludan çıkarken kendi etrafında dönen mermiler hem daha uzağa gittiği gibi hem de etkisi bir hayli artmıştır. işte bu “yiv”ler bir namluda altı(şeş) adet olup spiral şeklinde namlunun içini dolanırdı. matrix nesli herhâlde o meşhur sahnelerde kurşunların nasıl hareket ettiğine dikkat etmişlerdir. altı adet yiv demek, namlunun da altı bölüme (şeş-hâne / altı dilim) ayrılması demektir ki halk dilinde şeşâne (şişane/şişhâne) değil) şeklinde kullanılır.
bu kadar açıklamanın arkasından üstü kaval, altı şeşhâne biçiminde bir silah olmayacağını söylemeye bilmem gerek var mı?! çünkü “kaval” tipli tüfeklerle attılan fişekler ile şeşhânelerden atılan mermi farklıdır. kaval tüfekler ile fişek atılırken şişhane namlulu silahlardan kurşun atılır. bu durumda bir silahın namlusunun yarısına kadar kaval, sonraki diğer yarısının ise şeşhane olması mümkün değildir.
bu malumatlardan (bilgilerden) sonra gelelim işin hikâye kısmına.
vaktiyle bir avcının, yivlerin icadından sonra çifte (çift namlulu) tüfeğinin kaval tipi namlularının üst kısımlarını gelişmelere uydurmak için şeşâne namlu ile takviye ettiğine dair bir hikâye anlatılır. öyle ki bu nev-zuhur(yeni çıkan) tüfek öyle ilginç ve komik bir şekle sahipmiş ki diğer avcılar uzunca müddet kendisiyle alay etmişler ve "altı kaval üstü şeşâne / bu ne biçim tüfek böyle" diyerek de sözü kafiyeli hâle getirmişler.""

kaynak: http://kaknushezar.blogcu.com/alti-kaval...