arada kalmışlık

muhafazakar ülkelerin en büyük problemlerinden biri. yüzümüzü batıya dönsek doğuya mahkum taraflarımız depreşmekte, içimiz tutucuyken üstümüzü modern etiketlerle kaplasak da bir yerlerimizden reddedişler pırtlamakta. bu arada kalmışlık peşi sıra bize dürüstlüğü de getirmiyor. seksi inkar edip aşk arayan ama gizliden gizliye bulduğumuz seks fırsatlarını değerlendiren, dinle ilgisi olmayanları bile ısrarla yüzde 99luk dilim içinde tutan, sadece penisini kullandığı gerekçesiyle eşcinselliğini inkar eden, evlilik dışı seksi tukaka ederken on kadına imam nikahı, çocuklara resmi nikahı basıp açlığını gideren hep bizler değil miyiz.

sonra bu kokuşmuşluk içinde gel de kimliğini kabul ettir, nefes almaya çalış. yeni yaşam alanlarımız new york olma yolunda giderken, içinde araplaşmaktan kendini alamayan bizler yaşıyoruz ne yazık ki. sonuçta her şeyimiz maskeli; tek yapmamız gereken 12 olmadan eve ulaşmak.

(bkz: maskeli ahlakçılık)
(bkz: politically correct)
millet olarak en ciddi problemimiz. bir çok derdimizin ardında yatan sebep. ne doğuyuz ne de batı. arada bir yerlerde. zaten edebiyatımızın da bir zamanlar en önemli meselesi bu olmuş. tanzimat edebiyatından itibaren bunu açık şekilde görmek mümkün. hatta bir konferansında hilmi yavuz "ciddi edebiyat eserinin bir derdi, bir problemi olmalıdır o dert ise bizim için ne doğulu ne de batılı olabilmemiz, arada kalmışlığımızıdır. bir edebiyat eseri buna değinmeden asla büyük bir eser olamaz." demişti. bazen düşünüyorum da adam haklı demeden edemiyorum.