ayı sözlük yazarlarının yaşadığı komik anlar

bir thy dış hatlar uçuşu kalkışı sırasında yaşanmış gerçek bir olaydan alıntıdır.

bundan sonra yogican - "y" , hostes - "h" olarak anılacaktır.

h: y bey lütfen kemerlerinizi bağlayınız
y: göbeğini kaldırarak göbek altında kalan kemeri gösterir
yolcular: lol
h: pardon efendim
y: şaka yollu, beni rencide ettiğinize değdi mi?
h: )(£^*%+($
yine bir thy dis hatlar ucusu sirasinda, hostesin psikopatina denk gelinir,

h: acil cikis hakkinda, gorev ve sorumluluklariniza iliskin bilgi vereyim mi?
y: sagolun vazife mi layigiyla yerine getirecegim
h: kendinizi bu kadar kaptirmaniza gerek yok efendim
y: (~$_$(~

servis esnasinda

h: ne icersiniz
y: raki
h: vazife basinda alkol almaniz dogru olur mu?
y: (~$)_(
y: ver rakimi yoksa acarim kapiyi herkes hava alir.
h: )~)*%}


sanırım istanbul kıbrıs uçuşunda yeni bir telefon aldım oh mis gibi hava mı atarım hesabı derken yanıma bir kadın oturdu ben de telefonla oyun oynarken kadın gördü baktım yüzü parladı sandım bende de aynı telefondan var diyecek bir baktım kadın çığlık atıyor sen bizi hava uçurmak mı istiyorsun
direk kadına sus lan allahın belası sus telefonu kapatıp oturdum 1.5 saat uçakta
thy iç hat uçuşu esnasında,

y: yogican
hşk: havasından geçilmeyen şıllık kadın
h: hostes

y: kadına bir kere gıcık olmuştur, telefonlarını uçuş moduna almış, sinsice tuzak kurmaktadır.
y: telefonuyla oynar, kurcalar ve açık izlenimi vermek için herşeyi yapar
hşk: cik cik, bik bik, öf pöf
y: hşk'nın tüm iletişim çabalarını engeller
hşk: hostes çağırır ve seslice söylenmeye başlar, bu arada yolcular da kıllanır
y: telefonunu göstererek, hostes'e ilk defa uçmuyorum! uçuş modu diye bir şey var!
h: özür dilerim efendim
h: hşk'ya olayı anlatmaya çalışır
yolcular: lol
h: )~$%%^
y: içinden geçirir, ben koltuğa otururken oha dersin ha!

(bkz: yaşasın kötülük)
niyeyse neredeyse bütün komik anlar uçakta geçiyor dedirten başlık. ilk entry uçakta geçiyor diye herkes uçaktaki anısını yazmış. sebebi ya sürü psikolojisi yada girilen entryler uçaktaki hatıraları canlandırdı.
yine bir gün bizim bakkalda oturmuş makara kukara yapıyoruz. içimizde hayatının yarısı zırt pırt oraya buraya uçmakla geçen bir arkadaş, uçakta başından geçen öyle komik hikayeler anlattı ki, gülmekten altımıza sıçtık.. şimdi bir tanesini burda anlatayım diyorum ama ya yine sıçarsam diye korkuyorum.. evet korkuyorum sözlük.
hatta bahçede çalışan bir işçi bana bakıp sırıtıyordu adamın sorduğu soru şu : baba parası yemek nasıl bir duygu ?
aklı sıra beni göt edecek gülecek
ben : ağzımda sigara adama baktım sonra sigaradan bir fırt aldım ve attım ve ezdim .
işte böyle bir duygu .
adam göt oldu
95 yada 96. kezbanlık yıllarım. gay bar yok, ya da var da ben bilmiyorum. internet yeni , ve gay siteleri zaten yok.. parka gitmeye, aman biri görür diye korkuyom. ara sıra sinemaya gidiyorum köfte muhabbetine. onun dışındaki tek seksüel faaliyet 31 çekmek, birde eğer denk gelirse kalabalık otobüslerde fordlaşma, sürtme sürttürme muhabbetleri. o günlerde aksaray otobüs durağında, 35-40 yaşlarında esnaf tipli, tombik sevimli bi abiyle tanıştık. tabi eleman evli, onun evine gidemeyiz, bende de mekan yok... bu abinin yalova armutlu tarafında, ailesine ait bi köy evi varmış. 2-3 günlüğüne gidebiliriz dedi.. kabul ettim. feribota atlayıp cumadan gittik. armutluda alışveriş, sonra minübüs, ver elini köy. zeytinliğin içinde 2 katlı eski bi ev. girişte büyük varillerde salamuraya yatırılmış zeytinler, bir ocak ve buzdolabının olduğu mutfak, üst katta da küçük bir yatağın olduğu bi oda. neyse efenim yediğimiz içtiğimiz bizim olsun, akşam oldu, koli vakti geldi, yukarı çıktık. ön sevişme kısmını müsadenizle anlatmiyim, canınız çekmesin, gecenin ilerleyen saatlerinde, sempatik abimiz, "bak ben ilk defa vericem, ama acır diye korkuyom, krem bulalım daha kolay olur" dedi. çekmeceleri falan karışırdı, yok, krem mrem yok. ben kezbanlığımdan sabun önerdim, ama ilk defa verecek olan abi, olmaz sabun yakar, yağla deneyelim diyip aşağıya yağ aramaya gitti. ben zeytinyağıyla döneceğini beklerken, ki bulunduğumuz mekanda olması en akla yatkın şey zeytinyağıydı, hatırladıkça hala yüzümde güller açtıran bir şey oldu ve sempatik abimiz elinde cam bir kasede kahvaltılık tereyağıyla çıkageldi. sonra neler oldu anlatmiyim, akşam akşam sikiniz kalkmasın. aradan yıllar geçti. ne zaman tereyağı görsem, o koca bıyıklı güler yüzlü abiyi, şimdi nerede olduğunu ve gerçekten ilk defa bana verip vermediğini düşünürüm.. bu da böyle bir anımdir.
taksim' in ortalık yerinde kız arkadaşımla itiş kakış tartışırken kıronun tekinin elinde sigara film izler gibi bizi izlediğini farkettim. adam o kadar sinir bakıyorduki zaten sinirliyken iyice cinnet geçirme evresine geldim. adama bakıp el kol hareketleriyle gayet ayı bir şekilde ''ne bakıon lan'' diye çemkirdim. adam gayet sakin, hiç istifini bozmadan ''sanane, sana mı bakıyorum?'' dedi. adam kız arkadaşımı kesiyomuş, hak vermedim de değil. göt gibi kaldım bişey demeden uzaklaştık..adamın tipi aklıma geldikçe hala gülüyorum...
cafede oturup arkadaşımın gelmesini beklerken bir büyük çay istedim. garson normal ince belli bardakta getirmiş. büyük istemiştim dedim. ne büyük abi ? dedi. ney mi dedim. fincan ? mı dedi. evet fincan dedim. gitti değiştirdi ama bir ara tekrar büyük çay istediğimde yine küçük getirmişti. bu sefer bir şey demedim. çünkü aramızdaki büyüklük sorunu her defasında gittikçe daha da büyüyor gibime geldi.
uyuyakaldığım minibüste, gözümü açınca ıssız bir tarlanın ortasında olduğumu ve minibüste şöför dahil kimsenin olmadığını gördüğümde yaşadığım şokun üzerinden zaman geçmiş hali * ayrıca tüm askerlik zamanlarımın bünyede yarattığı duygu.
yıl 2008. öğretmenlikte ikinci ayım. dil okulunda yetişkinlere ingilizce öğretiyorum. ders komple ingilizce işleniyor falan. bi öğrenci bi kelimenin anlamını sorduğunuda kesinlikle cevap vermesi gerektiğini düşünen biriyim o zamanlar. 'emin değilim' 'bilemiyorum' gibi başlayan cevaplar kesinlikle kabul edilemez. her şeyi biliyor olmalıyım. feci amatörüm yani kısaca. dersin birinde öğrenci sorar:

'hocam kağıdın şurasında artichoke yazıyo, anlamı neydi o kelimenin?'

ben ışık hızıyla cevap vermeliyim tabi. mükemmel hocayım ya, bilmediğim kelime yok, olamaz.

'hmmm, bir kuş türü. pelikana benzerler. hani tek ayak üstünde uyuyan, alt gagası kocaman olanlar var ya..'

çok feci atıyorum tabi götümden. sonra ders bitiyo, ben koşarak öğretmenler odasına gidiyorum. aklımda 'artichoke'. hemen bi sözlük buluyorum, sayfaları karıştırırken içimden yalvarıyorum 'allaaam nolur bir kuş türü değilse bile en azından kuşla alakalı bişey olsun bari nolur lan noluur' şeklinde. sonra sözlükte artichoke kelimesinin anlamını buluyorum:

enginar.
those basters kişisi sürekli kalabalık bir amfide yakışıklı olduğunu düşündüğü bir herifle karşılaşmaktadır. yine sabahın köründeki ders için yerini almış olan those basters mevzu bahis arkadaşın içeri girdiğini görür. arkadaş, gülümseyip el sallar. those basters ise bu kadar zamandır karşılaşıyoruz herhalde bana el salladı diye üstüne alınır ve "merhaba" deyip karşılık verir. ama saniyeler sonra fark edilir ki malesef, bu kişi those basters'ın arka sırasında oturan başka birine el sallamaktadır. o an yerin dibine girilse de ders çıkışı hunharca gülünür. *
bugün yakışıklı bir çocukla asansördeyken durduk yerde şemsiyemin açılması* ve neredeyse çocuğun gözünü çıkarıyor olmam.
göz demişken göz varmış üzerimde çıkarmış oldum.*
efendim soğuk kış günü, bursa gemlik arası bir yerde mola verdik. can hıraş iş görüşmesi yaptığımız şahısla ekonomi üzerine kasım kasım konuşmaktayız. acayip bir kar yağışı var, lapa lapa kar yağıyor derler ya o diyenler halt etmiş, bildiğin çığ yağıyor. neyse yemekten sonra sigara molası verdik dışarıda kar altında ülke ekonomisini kurtarırmışçasına konuşmaya devam ediyoruz. baktım konuşurken kar birikiyor, dedim ayağımı biriken karı temizleyeyim geri davrandım, meğersem arkası yokuş aşağı, yüz metreden fazla, bildiğin kayarak uçtum efendim. görevliler halat salladı da öyle çıktım. millet gülüyor, ben kıpkırmızı oldum utançtan. eleman geldi yanıma düşme anında dolar euro üstüne konuştuğu son kelimelerden başlayarak konuşmaya devam etti yahu. insan bi geçmiş olsun der. b.k iş yaparım senle.
hetero yoğunlukta bir barda adamın biriyle baya kesiştik.adam kalktı giderken bana el işareti yapıp gel dedi ve gittim bende.sonrası.....


ben:buyrun?
adam:(elini omzuma atıp)yiğenim sen ben beni bir yerden mi tanıyorsun??
ben:(korkudan) ya birine benzettim gibi oldum da kusura bakmayın...
sonra hemen gülerek ordan kaçtım tabi offf hala gülüyorum ahahaha
efendim hayatımda yaptığım ilk iş görüşmesi acemilik heyecanlıyım da * bi adamla bi kafede oturuyoruz sohbet muhabbet falan filan saçma sapan sorular üstüste sıralanıyor bende cevap veriyorum ama bu işkence bitsinde gitsin modundayım , ciddi ortam sonra adam bi soru sordu artık nasıl dalgınlığıma geldiyse birden adamın yüzüne göt diye bi bağırışım ve adamın bana bakışı elimdeki çayı usulca yere bırakıp kendimi gülmemek için zor tutmam ... adamın yüzünü hiç unutmam ne zaman çay içsem hayırlarım garibanı

(bkz: anlatınca komik değil ama yaşanıldığında çok komik bi anımdı )
hazırlık sınıfındayız. sabahın ilk ışıklarıyla gözümü zar zor açarak okula zor ulaşmışım. kafam hala dün gece yaptığım sekste falan derken hoca bana bir soru sordu. soruyu tam hatırlamıyorum ama cevap verirken "every week" diyeceğime bağıra bağıra "every dick" dedim! üstüne üstlük hoca "what?" diyor ben tekrar "every dick" diyorum. arkadaşım dürtüyor sağdan sağdan ben artık iyice sinirlenerek "every dick" diyorum. sonra hoca "every week" diye düzeltiyor "ben ne dedim ki yahu?" falan derken benim jeton düşüyor. kahkahayı basıyorum.

bir diğer anım yemekhanede oturuyoruz. o gün meşhur çikolatalı kekimden yapıp getirmişim. tüm arkadaşlarım dört gözle yemek bitse, kek yesek diye bekliyorlar. neyse ben yanımda oturan kızla şakalı kakalı laf dalaşı yaparken pis bir laf diyorum. kızında alındığını görünce tabii hemen yavaşça koluna dokunarak "şşş tamam sana kek veririm," diye rüşvet teklif ettim gönlünü almak için.

bir diğer anım mezun olduğum lisede dört kız vardı. bunlar okulda sürekli bayılmalarıyla meşhurdurlar. öyle ki birisi bayılırsa armonik bir ritmle diğerleri de peş peşe bayılırlardı. şöyle düşünün dört tane kız var ve birden bire sınıfta pat pat pat pat bayılıyorlar. çantalarında küçük dillerini yutmamak için kaşı bulundururlardı. bayılmaya o kadar alışmışlardı ki bayılacaklarını anladıkları zaman "ay çantamın ön gözünde kaşığım var onu getirin," diye feryat figan haykırır bayılırlar. hatta okuluma yeni bir geometri öğretmeni gelmişti. adam "kapıyı açıyorum bir kız bayılıyor, merdivenden iniyorum bir kız bayılıyor, bende bana bayılıyorlar sanıyorum," diye espirisini yapmıştı.

o hocada bir alemdi. koridorda yanında geçerken selam verirdin adam ağzında ki polo şekeri gösterirdi. severdim o hocayı.

bir keresinde dedem arabayı çıkarmak için anneannemden yardım istemişti. hepimiz arabadayız ve plajdan dönüyoruz kucaklarımız dolu, bir anneannem müsait. neyse anneannem çıktı arabayı yönlendirirken herkesin içinde "götüm geri götüm geri," diye komut vermesin mi?!

**
  • /
  • 2