fransızca konuşurken kusmak

acıklı hikâye. dinleyin hele.

kökleri paris'e, issy-les-moulineaux'e uzanan ben, arada sırada geçmişi yâd etmek, versailles sarayı'nda yıllarca yaşamış grandiose-grandiose-grandiose-grandiose babam monsieur perdu âme'yi anmak namına charles baudelaire'dir, arthur rimbaud'dur, louis aragon'dur, andre breton'dur; okur, tarçınlı sıcak şarap eşliğinde chanson française'ler dinleyip gecelerime hüzün, gecelerime huzur katarım.

tabii, fransız lisanıyla az biraz haşır neşir olmuş bütün diller bilir ki fransızcada bir "ğ" gerçeği var. genizden çıkan, gırtlağı huşu içerisinde nirvana'ya ulaştıran o "ğ".
o nasıl sinsi bir ğ'dir, o nasıl yanardöner bir ğ'dir, o nasıl vilain bir ğ'dir...
oh mon dieu!

yine, geçenlerde, monsieur perdu âme babamı anmak adına tarçınlı sıcak kırmızı şarap ve edith piaf eşliğinde charles baudelaire'nin la mort des amants şiirini okuyordum:

nü ağons dö litz plönz dodüğz lejeğe
dö divons piğöfondz kôm dö tümbé
e detığanje fılö sür dö etajeğöööyyykkkk (kelimenin sonundaki 'öyk'e dikkatinizi çekerim)
ekılisö pü nü sü dö şis pılü bis.

sanırsın ki çarls bödleğ 1857 yılından kalkmış gelmiş.

e pılü tağ ün anj, entğövan le poğğğğt.. ehm.. ('ehm'. fırtına öncesi sessizlik)
viendığa ğanimeğ, fidel e joyis
le miğoiğ töğni e le fılam moğğğğğğğykkk!

"sönmüş" kelimesini söyleyemeden, midenin yanmaya geçmesi. ouvv! tarifi imkânsız.

hani, tamam, fransızca güzel dil, çok romantik. hele bir de konuşan charlotte gainsbourg ise tadından yenmiyor...da...kusturabilir.
"ay ben aksanlı konuşicim, parisli olicim" diye, o "ğ" sesini çıkarmaya çalışırken, gırtlağınızı heba etmeyin derim.
ama tarçınlı sıcak şarap için. içine birkaç elma parçası ve biraz da karanfil ekleyin.
tchin tchin!