varoluşçuluk

19. yy'da ortaya çıkan; edebiyat, sanat ve psikolojiyi de etkilemiş olan bir felsefi akımdır. en önemli temsilcisi jean paul sartre olarak görülür. kendi içlerinde farklı düşüncelere sahip olan varoluşçu felsefenin temelinde hümanizm, bireycilik ve insanın kendi özünü yaratması gibi öğretiler vardır.
bir çok yurdum ibnesinin felsefi gerçeği*onları şöyle tanıyabiliriz.
-asla madonna ve ajda dinlemezler
-asla mango yada zaranın vitrinine dahi bakmazlar.
-ipad ipfone gibi cihazlar kullanmazlar.
-resimsizlerin mesaj atmasına izin veririm hatta resim yüklemezler.
-kanadalı yada avrupalı rock yıldızlarını bilmezler.
-björk'ü fransız tatlısı olarak bilirler.
-göğüs kıllarımı almazlar.
-lady gaganın bir şarkısını bile ezbere bilmezler.
-genelde istanbul dışında otururlar.istanbula gidince amı götü dağıtırlar.
-tweet atmazlar.
-starbuks bardaklarıyla caddeler de fink atmazlar.
-yer bildirimleri lüks kafe ve barlar adları değil şehir otogarları olur.
sömürüye dayanan sistemlerin derin hayal kırıklıkları yarattığı bireyin polyannacılığı.
varoluşçuluk, jean paul sartre ve albert camus gibi tanınmış 20. yüzyıl fransız filozoflarının düşüncelerini tarif etmek üzere bulunmuş bir ifadedir. herhangi bir konu üzerine tek bir varoluşçu görüş yoktur. varoluşçuları birbirine bağlayan şey, insan özgürlüğü, aslında uygunluk ile korku ve kaygı gibi tecrübeler üzerine yaptıkları bir vurgudur.

20. yüzyılın varoluşçuları, danimarkalı düşünür soren kierkegaard dahil birçok şeyden etkilenmişti. kierkegaard, dini inancı savunarak yazdı. inancın iradi, irrasyonel bir sıçrayışı gerektirdiğini savundu. ama dini inancın, ölümcül hastalık kitabında tarif ettiği gibi manevi bir durum olan umutsuzluğun tek ilacı olduğuna inandı.

sartre ve camus, hem kurgu hem felsefe yazdılar. bulantı adlı romanında sartre, dünyanın saçma ve anlamdan yoksun olduğuna dair hasta edici bir hissi tarif etti. varlık ve hiçlik gibi daha doğrudan felsefi eserlerinde sartre, bir kişinin kendi kaderini seçmede özgür olduğunu ve yapamadığımız tek şeyin seçmeyi başaramamak olduğunu savundu. bir dini inanç sistemi gibi bir takım sorgulanamayan gerçeklere tutunarak çoklukla özgürlüğümüzden kaçmaya çalıştığımıza inandı. bu eğilime "kötü inanç" adını verdi.

camus, özellikle yabancı ve veba romanlarıyla bilinir. yabancı romanında ana karakter mersault**, görünürde bir neden olmaksızın bir arap gencini öldürür ve ölüme mahkum edilir. idamı yaklaştıkça mersault, yaşamını ve cinayet için olan sorumluluğunu gözünün önüne getirir. aslına uygunluğun, birinin hayatından sorumlu olmanın ve seçim özgürlüğünün varoluş temaları, camus'nun kitaplarında işlenir.

friedrich nietzsche, varoluşçuluk üzerinde diğer bir önemli etkidir.
egzistansiyalizm diye de bilinen varoluşçuluk'un dört temel ilkesi vardır; özetlemeye çalışayım:

i) hep tek ve bireyseldir varoluş; varoluşçuluk, tin, us, bilinç ve düşünceye öncelik veren idealizm ve türevlerinin zıttıdır.

ii) varoluş, insanın ama birey olarak insanın, insanlığın değil, içlerinden birini seçebileceği bir olasılıklar ve olanaklar bütünüdür; gerekirciliğin, zorlamacılığın zıttıdır bu bağlamda.

iii) varoluş, kendi varoluş sorunsalını içinde taşır; bu meyanda varlık olgusunun varoluşsal olarak araştırılması ve anlamlandırılması, anlamınının bulunması da bir ilkedir.

iv) birey, insan olarak her zaman seçimlerini sınırlandıran bir tarihsel oluş içerisindedir; insanın içinde bulunduğu tarihsel konum, içinde bulunduğu şartlar, dönemsel etkiler ve diğer bireylerle, insanlarla olumlu-olumsuz ilişkileri, bireyin seçimlerini kısıtlar ve bu durum kesinlikle somuttur; soyut olasılıklar dikkate alınmamalıdır.