kürk mantolu madonna

sabahattin ali'nin 1943 yılında kaleme aldığı aşk romandır. öylesine sade bir dille öylesine içten anlatır ki bu aşkı, aşık olanın kendiniz olduğunu sanırsınız, bir raif efendi olursunuz bir maria puder. zaten üçüncü bir göz gibi okunmaz bu kitap, birinden birinin gözleri olursunuz, öyle bakarsınız; birinden birinin kalbi olur, öyle çarparsınız.
kitap okumayı çok seven, 3 yaşından beri sayısız kitap okumuş olan biri olsam da, türk yazarlara 13-14 yaşlarımda geçiş yaptım. bu kitabı bana çok sevdiğim bir arkadaşım önerdi, okudum ve aşık oldum. sabahattin ali'yle tanışmam, türk edebiyatı'yla tanışmam oldu aynı zamanda.

konusu da, dili de, anlatımı da ayrı güzeldir. benim gibi alıntı koleksiyonu yapanlar için müthiş bir hazinedir aynı zamanda, şiddetle tavsiye edilir.

"bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanın vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? fakat hep böyle değil midir? birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?"
kürk mantolu madonna'yı önce sabahattin ali eserleri arasında başka bir yere koyarız. çünkü içinde siyasi göndermeler ve ideolojik fikirler olmayan, tam bir aşk kitabıdır. *

sonra kürk mantolu madonna'yı tüm yeni türk edebiyatı eserleri arasında başka bir yere koyarız. bir aşk hikayesi bu kadar yalın ama vurucu bir şekilde anlatıldığı için. bu öyle büyük bir başarıdır ki kitap yayınlanmasından neredeyse altmış sene sonra günümüzde bile çok satanlar listesinde bir numaraya yerleşir çoğu zaman.
mükemmel bir aşk romanıdır ama sadece bu değildir. dönemin bürokrasisi, devlet işleyişi ve zihniyeti, memur zihniyeti ve yaşam tarzı, kodamanlar vb. her sabahattin ali romanında olduğu gibi ağır biçimde eleştirilmiştir. dünden bugüne ülkemizde bu konuda pek bir değişiklik olmadığını anlayabiliriz onun eserlerini idrak ettiğimiz zaman.
adını ilk duyduğumda, ahahaha nihayet madonna'ya da kitap yazmışlar gibi zavallıca ve cahilce yorumlarda bulunduğum, halbuki incelediğimde kitap yazıldığında daha ortada madonna'nın bile bulunmadığını anlayarak utandığım, okuyanların bayıldığı sabahattin ali kitabı. * * *
romandan alıntı:
“tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.”
bir kitapta ağlama tecrübesi yaşamak istiyorsanız şiddetle tavsiye ederim. fakat diyeceklerim var ey okur! şayet tahammül sınırın yüce değilse raif efendi'nin pasif, kabullenici ve hiç bir surette reddedici olmayan kişiliği sizi çıldırtabilir. ta ki gerçeği öğrenene kadar. bir maria puder bir raif efendi'yi nasıl mahveder vesikasıdır bu uzun hikaye. (s. ali roman değil, uzun hikaye demiştir bu uzun hikayesine.) ağladığım sahnelerden biri, raif'in maria'dan olan kızını hayatında ilk defa -ve son defa- gördüğü sahneydi. okumak, okumak ve okumak... unutmamak gerek. acı nasıl çekilir görmek gerek.
aşk üzerine yazılmış aforizmaları dört bir yanımda görmekten artık baygınlık geçirecek duruma gelmeme rağmen benim de favorim olan aşk hikayesidir çünkü bayağılıktan uzak ve özgündür, yapış yapış aşk sözcükleri kullanmaz sabahattin ali, ayrıca kırklareli sınırından ülkeyi terk etmeye çalışırken öldürüldüğünde, cebindeki küçük bir not defterinin sayfalarının birinde "maria puder öyle ölmedi" yazıyormuş. benim tüylerimi diken diken etmişti duyduğumda. ha bu arada, sabahattin ali'yi kürk mantolu madonna'dan ibaret sanan gerizekalılara da ayarımdır. içimizdeki şeytan da güzeldir, kuyucaklı yusuf'u pek sevmesem de ustanın hatrına okunmalıdır, okunmayacaksa izlenilmelidir, çoğu şiiri zaten bestelenmiştir.

leylim ley - zülfü livaneli
çocuklar gibi, dağlar - sezen aksu
melankoli, ben gene sana vurgunum, benimsin diyemediğim - nükhet duru
geçmiyor günler, kara yazı, kız kaçıran - ahmet kaya
göklerde kartal gibiydim - volkan konak
aldırma gönül, eşkıya dünyaya hükümdar olmaz - edip akbayram
* hayvanseverler bu romanın adı için şikayette bulunmuşlardır.
kitabın en sevdiğim bölümüdür, erkek ve kadın ilişkileri hakkındaki görüşümü yansıtır:

"bilhassa tahammül edemediğim bir şey, kadının erkek karşısında her zaman pasif kalmaya mecbur oluşu... neden? niçin daima biz kaçacağız ve siz kovalayacaksınız? niçin daima biz teslim olacağız ve siz teslim alacaksınız? niçin sizin yalvarışlarınızda bile bir tahakküm, bizim reddedişlerimizde bile bir aciz bulunacak? çocukluğumdan beri buna daima isyan ettim, bunu asla kabul edemedim. niçin böyleyim, niçin diğer kadınların farkına bile varmadıkları bir nokta bana bu kadar ehemmiyetli görünüyor?"
eserin üç beş yerinde çok tatlı bi melankoli esintisi olduğu doğrudur fakat genel olarak çok abartılan, feci overrated bi eserdir gözümde.
okunması gereken 10 türk eserinden biri sayılır, ben kitabı aldım ama henüz okumadım, masada duruyor
instagramda yanında bir adet kahve fincanıyla bol bol fotoğrafı çekilmiş kıymeti sonradan anlaşılmış uzun süre en çok satanlarda kalmış sabahattin ali kitabı
madonna'nın hayatını, şarkılarını, aşklarını ve skandallarını ele alan roman. filme nasıl aktaracaklar aklımda pek canlandıramadım açıkçası. 1943 yılında yayımlandığı konusunda da en ufak bir fikrim yoktur.
bu yaz beraber 2 günlük tatil yaptığım bir sözlük yazarının bana hediye ettiği kitap. ancak 1 hafta sonra yazarla kanlı bıçaklı olduğum için kitabı elime alamadım çünkü hep yazarı ve tatilimizi anımsatıyor. ama okumaya kararlıyım sanırım kitabın dışını kaplayıp öyle okuyacağım. ruh hastası olmam cidden beni yoruyor bazen.
ay yapım’ın yapım haklarını satın aldığı eserin senaryo çalışmalarını halit ziya uşaklıgil’in aşk-ı memnu ve reşat nuri güntekin’in yaprak dökümü eserlerini televizyon dizisine dönüştüren ece yörenç’in yapacağı haber edilmiş. oldukça tepki de gelmiyor değil, bir çok kitap sever ve sabahattin ali sever, "kitabın hakkını veremeyecekseniz bu işe kalkışmayın" diyor. maria puder rolü beren saat'e teklif edilmiş, muhtemelen kabul edecektir. raif karakterini çok merak ediyorum.
"insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.
....
hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hala kabul edemiyor musunuz? bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. insanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar; ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden herşeyi bırakıp kaçarlar.
...
muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ancak birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gidecekti. bir ruh ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... biz ancak o zaman sahiden yaşamaya -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. o zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbiriyle kucaklaşmak için, herşeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu"
kürk mantolu madonna hayata karşı kendini geri tutan veya bu duyguyu bir nebze olsun hisseden herkes tarafından okunması gereken, fikren; "belki düşünüldüğü gibi değildir" hüsnüzanının doğruluk ihtimali, "insan tanıma"nın gerekliliği ve "show must go on" şiarının lüzumu üzerinde duruyor.

okunası.

fakat diğer yandan eleştirecek olursak
 spoiler!
raif efendi'nin kabuğunda yaşadığı pişmanlık dolu hayatının kahraman/anlatıcının hayatına ne şekilde değişiklikler oluşturacağını görmek isterdim ben. o tür bir beklenti içindeydim. belki gereksiz bir beklenti belki de bu kadar güzel bir kitabın bu denli hızlı bitmesine bozulmuş olacağım ki beş üzerinden dört veriyorum
hayatından farketmeden geçip gittiğimiz kendi halinde sessiz, sakin insanların ne kadar değerli olabileceği ihtimalini hatırlatan kitap.
teması umutsuz olsa da o açıdan biraz umut aşılıyor galiba.
  • /
  • 2