orta dünya'da insanlar

tolkien külliyatında bahsi geçen insanlardır.

melkor habis örümcek ungoliant ile birlikte ulu ağaçlar laurelin ve telperion'u karartıp yok etmesinden sonra arda üzerinden ışık silinmiştir ama vala yavanna'nın çabalarıyla laurelin'in bir altın meyvesi ve telperion'un bir adet gümüş çiçeği kurtarmıştır. vala aule bunları taşımak için kaideler yapmış, vala manwe onları kutsamıştır.

kaideleri taşımak için ise iki maia seçildi, bunlardan arien altın meyveyi dolayısıyla güneşi, tilion çiçeği yani ayı taşımak ve yönlendirmekle görevlendirildiler.

böylece yaradılıştan uzun çağlar sonra ilk şafak batıda sökerek göğe yerleşti onun ardını da ay izledi.

eru'nun son çocukları olan insanlar da gün ışığının batıdan doğuşuyla uzak doğudaki hildorien'de uyandılar ve batıda gördükleri anar'ın kalplerine yerleştirdiği üzere hep batıya gitmeye meylettiler.

bununla birlikte melkor ve uşakları korkup sindiler güneşin ışığından ve kuytu deliklerden çıkamaz oldular bir süre, böylece yavanna'nın yaratıp uykuya yatırdığı tohumu meyvesinde bulunan tüm ağaçlar, çiçekler ve tabiatın güzellikleri de uyandılar.

ama insanların eski günlerine dair şeyler pek az anlatılmıştır ve batıya gelen insanların da geçmişlerine dair hatırladıkları ne varsa unutmak için bir azim gösterdikleri açıktır. zira söylediklerine göre arkalarında bir karanlık bırakıp gelmişlerdir batıda bahsedilen ışığı aramaya.

ve böylece daha beleriand denizler altına batmadan evvel doğudaki dağları aşarak gelmişler, elf beylerinin yüceliklerine hayran kalarak onların öğrencileri olmuşlardır. bunun yanı sıra noldor'un lanetinden nasiplerini sayısız göz yaşıyla almış, uğruna geçmişi unutmayı seçtikleri gölgenin dibinde sıkışmış ve öğretmen bildiklerinin kendi gözlerinde birer pişmanlık gölgeleri haline gelmelerini izlemişlerdir.

elfler onları pek çok farklı isimle anarlar; edain insanlar, atani arkadan gelenler, hastalıklılar, lanetliler, faniler. bunların sebebi ise insanların ölümlü tabiatlarını kavrayamamalarıdır. bunun onlara eru tarafından verilmiş bir hediye olduğunu bilmelerine rağmen taşıması ağır bir yük olarak ifade ederler.

çünkü eru ulu müzik bitip arda tamamlandığında söylediği söz şöyledir;
"quendi ve atani'nin malikanesi olacak yeryüzünü seviyorum! lakin quendi tüm dünya yaratıkları içinde en latifleri olacaklar ve güzelliğe hem sahip olup, hem de onu anlayacaklar ve tüm çocuklarımdan daha fazla güzellik koyacaklar ortaya ve gerçek saadeti yaşayacaklar bu dünyada. atani'ye ise başka türlü ihsanlarda bulunacağım."

bundandır ki insanların kalpleri hiçbir an bile huzur bulamayıp hep dünyanın ötesine meyletmiştir ve ulu müziğin ve her şeyin kaderinin ötesinde kendi yaşamlarını biçimlendirecekleri bir erdem gönüllerinde peydah olmuştur.

ve eru buyurdu ki, her şey ama her şey onların elinden çıksın, biçimlerini de onlar versin ve bunun için emek ve cefayı da onlar üstlensin.

oysa elfler, insanların eru'nun tasarıları hakkında en fazla bilgisi olan vala manwe'nin kalbini kedere boğduğunu düşünürler, çünkü valar arasında insanlara en çok benzeyen melkor'dur. onlardan, hatta kendisine tapınıp hizmet edenlerden, daima korkup nefret etmiş olsa bile.

eru'nun bahşettiği armağan ile insanlar bu dünyada kalıcı olmadılar ve ömürlerinin bitimiyle yaşayanlar için bilinmezlik olan bir yere gittiler. böylece elfler gibi kalpleri kederle dolu yorgun ruhlar olup günlerin sonuna dek yaşama katlanmak yerine başlarını alıp giderler. böylece kaygıları ve acıları son bulur.

eru'nun hediyesi öyle bir hediyedir ki zaman geçip yıprandıkça valar bile imrenir.

ama melkor çarpıttı onların yüreklerini ve bilinmeyen kadere dair korkunun tohumlarını ekti. ve böylece onun nazarına tutulmuş insanlar gidicekleri yolun hiçlik ve mahvoluş olduğuna kanarak ölüme ve yaşama küfrederek günlerini bir şafak daha uzatabilmek adına kendilerini mahvettiler.

işte insanlar da böyle yürümeye başladılar dünyada.

hildorien'de uyandıklarında zamanla kabilelere ve soylara ayrışarak rhun üzerinden batıya ve güneye yayıldılar.

güneye giden topluluklar orada haradrim ve khand halklarını oluşturdular ve ne elflerden ne de valar ve eru'dan haberleri olmayan bir biçimde kendi başlarına yaşadılar.

hildorien'den batıya yürüyen toplulukların bir kısmı rhun denizinde kaldı ve doğudöllerini ve variagları oluşturdular.

batı yolculuğu sırasında bir kısım anduin vadisinin kıyılarına yerleştiler. devam edenler dumanlı dağları aşıp eriador ve enedwaith bölgelerine yayıldılar.

en sonunda mavi dağları aşıp gelen üş insan soyu kalmıştı bunlar da haleth, hador ve beör halklarıdır. bu topluluklar elflerle hemhal oldular ve onlardan çok şey öğrenip yüceldiler.

beör evinin halkı koyu renk tenliydi ve norgothrond krallığıyla yakınlaştılar. hador evinin halkı sarı saçlı açık tenliydi ve fingolfin hanedanının patronajında dor-lomin'de yaşadılar.
haleth evi ise brethil ormanlarında ve gondolin'in gizli hudutlarında yaşadılar.

en nihayetinde noldor elfleri ile kader birliği etmiş bu üç soyda yükselişlerini ve trajik düşüşlerini elflerle birlikte yaşadılar.

üç soydan arta kalanlar gazap savaşı ile melkor valar tarafından durdurulup hiçliğe mahkum edilince, beleriand savaşın ateşiyle suya gömülmekteyken, valar ve eru'nun lütfu ile denizden yükseltilmiş armağan diyar numenor'a yerleştiler. sadakatlerinin armağanı olarak onlara verilen bu mükemmel adanın yanısıra eru onları kutsayarak uzun bir ömür bahşettiği öyle ki 500 yılı aşkın ömürleri oldu. böylece bu topraklarda yüceldiler ve kudretleri de elflere denk hale geldi hatta onların da yapamadıklarına cesaret edecek uyumu yakaladılar.

ama melkor'un birinci uşağı sauron hala vardı ve saklandığı viranesinden çıkıp hildorien'e geldi. burada doğuluları etkisi altına alıp onları kendisine devşirdi ve güneyde haradrim kabilelerini ve khand halklarını kandırarak yanına çekti.

o zamanlar numanor'un kalpleri kibirle dolmuştu ve uzun ömürlerine rağmen ölümün kaçınıpmazlığından hicab duyar oldular kendilerine koşulmuş şartları da zorlamak uğruna eylemlere kalkıştılar.

edain için sonun başlangıcı esasen sauron'a kafa tutmalarıyla başladı. savaş mordor'un kapılarına dayanında sauron numenor kralına teslim olup, zincirlenmiş bir esir olarak adaya getirildi.

burada yılan dili kullandı ve insanların kaçınılmaz kaderinden doğan korkularını çarpıtarak onları saptırdı. vaların ve elflerin ölümsüzlük bilgisini kendilerinden sakladıklarını çünkü insanların ölümsüzlükle birlikte sonsuza kadar her şeyin üstünde bir güç olacaklarından çekindiklerini tükürdü akıllarına.

kibre düşen insanlığın kalplerine dünyanın dışına atılmış olan melkor'un tek yüce efendi olduğunu ve eru'nun valar tarafından elfleri ve insanları boyundurukları altına almak için uydurulmuş bir yalan olduğunu söyledi.

zamanla onun sözlerinin doğruluğuna inanan numenorlular, sauron'un baş rahipliğinde melkor'a tapınan ve vahşice insan kurban eden bir din yarattılar ta ki melkor onlara ölmemeyi bahşetsin diye. ama aralarında sapmamış inançlılar da vardı.

zamanla numenor üzerindeki lütuf çekildi ve diyar gölgelere boğuldu. ömürleri tüm kurbanlarına rağmen kısalmaya başladı ama bu onların kafirliklerini azdırdı.

en sonunda da güçlerin üzerine yürüyerek verilen armağanlarıyla birlikte aç denizin dibini boylayarak yok oluşlarına gittiler. aralarından inançlı ve eru'dan yüz çevirmemiş olanları kurtuldu. onlar da elendil ve oğulları anarion ve isildur komutasında orta dünyaya yelken açıp gondor ve arnor krallıklarını kurdular.

aragorn işte bu kurtulanların soyundan gelmektedir.
ayrıca hobbitler de bir insan soyudur.

olabildiğince kısarak anlattım, anlatım kabiliyetim de kötüdür ama içimden geldiği gibi yazmaya çalışıyorum.
varlıklarına inanmamak mümkün değil.
aralarında bulunmak istediğim insanlardır. hobbit köylerinde garip bakışlar eşliğinde gezeyim, minas tirith'te etrafı seyredeyim, lothlorien ormanlarında elflerle muhabbet edeyim istiyorum sözlük.