insomnanic

Durum: 154 - 0 - 0 - 0 - 16.04.2014 02:36

Puan: 2020 - Sözlük Kezbanı

12 yıl önce kayıt oldu. 3.Nesil Yazar.

Anybody can be a non-drunk. It takes a special talent to be a drunk. It takes endurance. Endurance is more important than truth.
  • /
  • 8

nasyonal sosyalizm

her ne kadar ırkçılıkla alakası olmasa dahi hitler'in nasyonal sosyalist işçi partisi adı altında eylemlere başlamaşı dolasıyla cahiller tarafından ırkçılık olarak algılanan siyası görüş. temelinde adından anlaşılacağı üzre nasyonalizm ve sosyalizm vardır. temel olarak açıklayacak olursak, din veyahut ırk farketmeden bir toprak bütünlüğü içerisinde yaşayan herkesin o toprak bütünlüğünün çıkarları için çalışması demektir. toplumuzdaki algı doğrultusunda kendimi açıklamak zorunda hissediyorum ülkemizdeki ne mhp nin nede bbp nin bununla alakası yoktur. ülkü ocakları yada alperen ocakları tamamiyle kendi çıkarları doğrultusunda davranırlar, kuzu sürüsü içerisindeki kurtlardır, pkk nın sözcüsü bdp den daha büyük tehlike arz ederler.


not: bir ara kafam daha açık ve daha fazla vaktim olduğunda buraya uzun uzadıya açıklama gelecektir efenim.

erkeklik zarı

ilk seksde değil ilk aşkta yırtılandır.

yerli biber gazı

bir anamızın balkonda yaptığı tarhana değildir. tatsız tuzsuz olur o.

izmir

efsane bir yagmur ile bize sonbaharin artik geldigini belirten sehir. sarap zulasini buyutmek lazim gelir yavas yavas.

en yakındaki kitabın 45. sayfasının 5. satırı

kuzenimin fiziksel ve ruhsal durumunda korkunç ve kökü bir değişime yol açan bu ana, bu ölümcül hastalığa eklenen bir tanesinden özellikle söz etmek gerekir, çoğunlukla ölüm benzeri bir katalepsi ile sonuçlanan ve sıçrayarak birdenbire kendine geldiği bir tür sara.


edgar allan poe / bütün öyküleri 1

f5

internet tarayıcılarında sayfa yenilemenin kısa yol tuşu. can sıkıntısı anında ctrl+tab kombinasyonu ile f5 e seriye bağlayıp takılmak alışkanlık yapıyor insanda.

ayı sözlük yazarlarının en iyi 10 dizi listesi

sırasını dikkate almadan;

fringe
walking dead
hannibal
oz
six feet under
mentalist
dr who
sherlock
siberia
shameless (usa)

çıkarmadan en az 5 posta

0 başlık ve 0 entry

bir günün daha geride kaldığını belirten sol frame günün başlıkları infosu.

mutluluk veren küçük şeyler

instagram

neymiş bu diye bakmak için indirip içinde mahsur kalınabilen platform.

copy image url

resimlere sağ tıklanınca çıkan opsyonel seçenek. eğer bu url kopyalanıp adres çubuğuna girdi olarak işlenip linke gidilirse resimlerin orjinal boyutu çıkar.

party girl

efsanedir, tadından yenmez.

izmir

an itibari ile göztepe sahilinde havanın kusursuz olduğu şehir, az sonra güneşte başlar batmaya. e o zaman ne diyoruz?

(bkz: doldur be meyhaneci boş kalmasın kadehim)

entrye yorum yapmak

tam bir ben dediğimi dedim aha içinde kalsın durumudur, cevap veremezsin, açılsan üzerinden yük kalkıcaktır ama açılamazsın, mesaj ile cevap vericek olursun ama sonra dersinki dialog istese o mesajla belirtirdi.

evet sözlük, derdim budur.

(bkz: dünyanın en lüzumsuz adamı)

keşke bütün engelliler down sendromlu olsalar

şu düşünceyi besleyen için tek düşüncem;

yazık lan kimin çocuğuysa

bütün gün kedili resim paylaşan ezik kadın

çok acı bir facebook gerçeği, buram buram ''menopoza az kaldı, ama ben de şirinim, şirin şeyleri seviyorum, evde kalmadım bu benim tercihim'' kafasındaki hatun kişilerdir. ayrıyetten birde erken menopoz tehlikesinde olan 20 li yaşların ortalarında versyonları vardır bunların, tumblr adreslerine yüklerler resimleri o şekilde paylaşırlar. kolay lokmadırlar ama büyük başağrısı getirirler. ciddiyetle sakınınız efenim.

beyaz tv kedi yiyen kanını içen gezicileri deşifre ediyor

nasıl bir kafadır lan bu? hayır ciddi ciddi bunlara inanan var mı lan*

o değilde, gökkuşağı renkli saça sahip kız, beni bul.

http://www.facebook.com/photo.php?v=5274...

sevgilinin facebook şifresi

ayı sözlük'te bir garip heteroseksüel olmak

yazilanlari okudum simdi fark ettim, ne pis insanmisim lan ben.
  • /
  • 8
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 154

meni yutmak

tadının değişiceğini iddia edip bi ara eski kız arkadaşım eve ananas yığmıştı, tatlı oluyomuş o zaman öyle demişti, denemedim bilmiyorum, gerçek mi hurafe mi onu da bilmiyorum. (bkz: bu da böyle bir anımdır)

edit: imla.

baba

hayatımda bana en fazla destek olmuş kişidir muhtemelen. tamam anne candır illaki ama anne duygularını belli eder, yeri gelir ağlar yeri gelir sarılır ama baba bunu göstere göstere yapamaz. 14 yaşımdan beri batmadığım bok kalmadığı halde her zaman bana destek olmuştur çaktırmadan, gösteremeden. hiçbirşey yokmuş gibi davransada yeri gelir bazen rakı içerken akar yaşlar gözlerinden. artık yaşlanmıştır lakin inceden, ufak tefek hastalıklar başlamıştır, eve girip uzandığını görmek varya hastalıktan dolayı sözlük, işte o an insan acizliği görür. ben gençtim, vardı her derdimin bi çözümü. ama artık o yaşlıdır ve yapıcak bir şey yoktur, senin her derdine çözüm bulan o adam için hiçbirşey yapamazsın. dertlenirsin, benim verdiğim sıkıntılar yüüzünden çıktı bu hastalıklar dersin. yatarken sorarsın ''baba, iyi misin?'' diye, ''iyiyim oğlum geçer birazdan'' der. ve senin sıkıntıların yüzünden o hasta düştüğü yatağında yaptıkları boşa gitmesin diye ''iyi o zaman babam ben ben bi duşa giriyorum'' diyip uzaklaşırsın güümseyerek salondan, duşa girceğin filan yoktur, sadece ağladığını görmesin daha da acı cekmesin diye döner arkanı gidersin.

melancholy man

the moody blues in enfsane parçası. bir diğeri için bknz: nights in white satin

sözleri de yazıyım tam olsun demi:

i'm a melancholy man, that's what i am,
all the world surrounds me, and my feet are on the ground.
i'm a very lonely man, doing what i can,
all the world astounds me and i think i understand
that we're going to keep growing, wait and see.

when all the stars are falling down
into the sea and on the ground,
and angry voices carry on the wind,
a beam of light will fill your head
and you'll remember what's been said
by all the good men this world's ever known.
another man is what you'll see,
who looks like you and looks like me,
and yet somehow he will not feel the same,
his life caught up in misery, he doesn't think like you and me,
'cause he can't see what you and i can see.

bir kadının en güzel yeri

boynuyla omuzlarının birleştiği yer. bir de tam adını bilmiyorum, resimle örnekleyecektim hepsi pek pornografik çıktı.

şu göbeğin bitip kasıklarının başladığı yer arasındaki kemiklerin boşlukları. umarım anlatabilmişimdir.

edit: ilium boşluğunun dışarıdan görünen kısmı olabilir/miş. anatominin yalancısıyım.


edit2: niye sevmediniz lan bu entry'imi?

ölüm orkestrası

batuhan dedde ile tanışmamı sağlamış şiir/ düz yazı karışımı eseridir. *. buram buram küf kokar, rutubet kokar. koşturunca ciğerden gelen tütün kokusunu hatırlatır.

yazıyım tam olsun;

biz hangi günahın tohumuyuz? hangi karanlık sanatın en cılız büyüsü? hangi küfrün kalbi en kıran kelimesi?

yaşamak; üçüncü sınıf pavyon şairlerinin sınıfı belirsiz kadınlara yazdığı şiirler gibi iğreti duruyor üzerimde. 6 numaralı kapıdan çıkıp, koridorun üzerinde günbatımına doğru yönelen bir tren yolu gibi döşenmiş kırmızı çizgiyi takip ediyorum. sanki bütün kabileler bu rayların üzerinde idam edilmiş gibi. islak ve sıcak. ve kırmızı. tanrı buraya uğramış gibi bırakılan devasa ayak izleri. koridorun sonundan yayılan cızırtılı bir ses bütün odaları dolduruyor; “don’t cry.” kafamın üzerinde dönen ama hiç de esinti yaratmayan pervaneye bakıp şarkıya eşlik ederken, ayrılık ne renk? diye düşünüyorum sessizce. kırmızı çizgiye çarpan turuncu hüzme, koyuluğu biraz daha saydamlaştırırken can çekişen alyuvarları görüyor gibiydim, çığlıklarını duyuyor gibiydim. biraz da deli gibiydim…

telefon çalıyor…
telefon çalıyor, eskitme mobilyalarımı deler gibi bir çınlama ile. sigaramdan bir nefes daha alıp, kahkaha atarken çıkartıyorum dumanı. içeri sızan ışıkla birleştiğinde bu duman ve kahkaha da olduğunda bir an için korku filminden bir kareyi andırıyor bana. telefon çalıyor. bir parça kan damlıyor annemin en sevdiği halısına kesik bileklerimden. utanıyorum. telefon çalıyor. ellerimdeki demir kokulu sıvıyı aceleyle üzerime silip ahizeyi kaldırıyorum; -neden geç açtın? –duş alıyordum anne, kan ile… telefon kapanıyor. annem her zaman yaptığım ölüm şakalarından biri zannedip küfür gibi kapatıyor telefonu. acıyla gülümsüyorum çünkü kırıldım. annemin intihar dahil benim hiçbir işi beceremeyeceğimi düşünmesi, beni üzüyor. beni üzdü. beni şair yaptı. beni yalnız bir adam yaptı. ah, anne! cehennemine odun olacağım sanırım. ben istemedim bunu, tanrı öyle diyor gibi.

dakikalar ilerliyor… cızırtılı “don’t cry”a aldırmadan küçük bir kız çocuğu gibi ağlıyorum, oyuncak bebeğinin kolları kopartılmış bir kız çocuğu gibi. akrep, yelkovanın peşinden koştukça geride bırakacağım sevgilimi hatırlıyorum. akrep bendim. yelkovan hep firari. içimde büyük bir çukur açıldı gibi hissediyorum birden bire. birileri o kuyuya düşmüşte, yardım çığlıkları atar gibi. aynada bana yansıyan yüzüme bakıyorum; yakışıklı değil ama ortalama bir ceset. iskandinav ırkına dahil olmalıymışım, beyaz tenli olmak bana yakışıyor. babama kızıyorum ya da anneme. bir norveçli ya da danimarkalı biriyle evlenebilirlerdi. dizlerim titremeye, ağırlığımı taşımamaya başlıyor. yakıt olarak kullandığım kırmızı sıvı azalmaya başladı gibi. eğer bir arabanın benzin deposunu delerseniz, benzin oradan akmaya başlar ve depo tamamen boşaldığında arabanın motoru stop eder. bir araba gibiyim. yakıtım boşaldıkça fonksiyonlarımın zayıfladığını hissediyorum. birazdan ivmem duracak. görüş alanım azalmaya başladı. koridorun sonundaki duvarda asılı portreyi aşırı bulanık görüyorum, tabloda oturan ihtiyar, ayaklanıp sikini gösterse, utanamam. çünkü göremiyorum.

sanırım vakit yaklaşıyor. bunu kalemin her otuz saniyede bir istem dışı elimden düşmesinden yola çıkarak söylüyorum. lanet olsun, yazdığım ilk sayfa tamamen kana bulandı. olay yeri inceleme ekiplerinin ne yazdığımı okuyabilmek için kağıdı kimyasal işlemlerden geçirmesi heyecan verici olacaktır. eğer geri gelebilseydim, onların bu işlemlerle uğraşırken arkamdan ettiği küfürleri duymak isterdim. eğlenceli olacağı kesin. biriken kan, masadan taşarak halıya damlamaya başlıyor. annemin en sevdiği halısı mahvoluyor. bu kez utanmıyorum. ne de olsa gidiyorum. saatin tik takları, kanın yere çarptığı anda çıkarttığı 'şıp’ sesi, koridorda yankılanan cızırtılı “don’t cry.” bu bir insanın müzisyen olmadan yaratabileceği en kusursuz senfoni orkestrası. mozzart’ın, bach’inkilerden eksik yanı, kendinize has bir orkestra olması. seyirci yalnızca kendinizsiniz. bu daha özel kılıyor bu konçertoyu.

kapı çalıyor… birileri kapıyı öfkeyle yumrukluyor. kafamı masanın üzerine usulca koyup, geride bırakacağım sevgilimi düşünüyorum. en çok özleyeceğim şey masmavi bir çift göz olması, hayatımı yeterince iyi yaşayamadığımı gösterir gibi duruyor fakat ben bundan rahatsız değilim. gözlerimin kapanmasına engel olamıyorum. dudaklarımdan kendimin bile duyamadığı bir fısıltı, hafif bir tebessümle karışıp orkestraya karışıyor. müzik daha bir derin geliyor. daha anlamlı. koridora vuran güneş daha bir koyulaştı gibi. ben hala geride bırakacağım sevgilimi düşünüyorum. güzel günlerimiz olabilirdi eğer insanlık jileti yaratmasaydı. gözlerim biraz daha kısılıyor, biraz daha donuk bakmaya başlıyorum. haftalardır tezgahta duran bir orkinos gibi ölü bakıyorum. yüzüm iyice kireçleşiyor. biri kapıyı daha da öfkeyle yumrukluyor. sanki savaş davulları çalıyor gibi. gözlerimin önünden minik bir kan nehri geçip burnuma değiyor. biraz demir biraz alkol kokuyor. o nehirlerde avlanan korsanlar görmek güzel olurdu diye düşünüyorum. konçerto, alkol, sigara, müzik, tebessüm. mükemmel ölüyorum. tek eksik var içimde, tutamadığım bir sıcak el. en çok özleyeceğim bir çift mavi göz.

kapı daha bir şiddetle vuruluyor. ve kırıldı…
içeri birkaç adam giriyor tanımadığım ya da gözlerim fazla flu gördüğü için tanıyamadığım. üzerime doğru koşarlarken artık veda vaktinin geldiğini anlayıp hafif bir tebessüm ile gözlerimi kapatıyorum. sanki beni kovalıyorlardı da ben kapıyı yüzlerine çarptım gibi. gözlerimi kapatırken en çok bir çift mavi gözü özleyeceğim aklıma geliyor. gözlerim kapanıyor.

gerisi?
anlatılamayacak kadar karanlık…

bir kadının en güzel yeri

boynuyla omuzlarının birleştiği yer. bir de tam adını bilmiyorum, resimle örnekleyecektim hepsi pek pornografik çıktı.

şu göbeğin bitip kasıklarının başladığı yer arasındaki kemiklerin boşlukları. umarım anlatabilmişimdir.

edit: ilium boşluğunun dışarıdan görünen kısmı olabilir/miş. anatominin yalancısıyım.


edit2: niye sevmediniz lan bu entry'imi?

silverface

heppi börtdey dir, eksik olmasındır.
Henüz takip ettiği biri yok.