“mutluluk peşinden koşulmaması gerken bir şeydir. insan özünde acıdan kaçınmalıdır” minvalinde bir söz hatırlıyorum schopenhauer abimizden.
mutluluğun peşinde koşmak herkesin bir dönem varlığına inandırıldığı bir illüzyondan ibarettir. çünkü mutluluk sürdürülebilir değildir. hatta mutluluğun en büyük düşmanı “devamlı mutlu olma isteğidir” bile diyebiliriz. hem geçicidir hem de asla yetmeyecektir.
neşeli bir mizaç geliştirin, neşelenmek için kendinizden izin istemeyin, bir sebep bile aramayın. ufak şeylerde küçük mutluluklarla yetinmeniz tavsiye edilir. mesela peynir. güzel peynir sadece pazardan alınır. gidin kendinize güzel bir beyaz peynir alın. tarttırmadan önce ucundan tadına da bakın. al sana mutluluk.
yoktur böyle bir sorun. benim için bir kişinin mesleği statüsü değil önemli olan o kişinin iş bitiriciliğidir, baskınlığıdır. mesela şunu düşünürüm hep; lan ben bu adamla olacağım ama ileride başımız sıkışsa ne yapar, kuyruğunu kıstırır kurtarılmayı mı bekler yoksa taşı sıkar suyunu mu çıkarır? avukat flörtüm mesela o kadar uyuşuktu ki içim çekiliyordu. yok yağmur yağacakmış yok yatırımımız ölmüş yok kuzeninin tatlısı varmış kim gidecekmiş şimdi... sıfır iş bitiricilik. bence maskülenliği ve kişinin saygıdeğerliğini yok eden bir şey bu. böyle biriyle birlikteyseniz, ki benimki robert mezunu kendi bürosu olan biriydi, gözünüzde ne eğitimi ne hayattaki yeri önemli oluyor. bir çift taşak daha çıkartıyorsunuz bunlar yüzünden. ha bazısı böylesini seviyor da olabilir. ama ben artık sağlam kaya gibi bir adam istiyorum. böyle adamların yanında kendi yumuşak taraflarınızı keşfetmeniz ve özgürleşmeniz çok olası dolayısıyla hem ilişkiniz hem seksleriniz daha doyurucu oluyor.
ülkeye turizm bakanlığından daha çok taş bear turist çekiyorum ve uç örnekler verip illüstre etmeye çalışmıştım oysa ki ama yozgat'lı olduk heheheh. neyse, yozgat içi taş bearlar ulaşsın bari
ilk buluşmaya bana danışmadan yakın arkadaşıyla gelen somun kafalı eleman sayesinde bugün yaşadığım hoş olmayan deneyim. arkadaşı baristayla dünyanın en boş sebebi yüzünden tartıştı, bizim somun kafalı da bu geldiğinde elini sıkıp merhaba hoşgeldin dememi yetersiz bulup ayağa kalkıp kafa tokuşturmadığım için bomboş polemik yarattı.
evde tüp bitmiş acil gitmem lazım tarzı bir bahaneyle topukladığım buluşma.
aykırılığın tanrılaştırıldığı toplumda herkesin ben aslında şu, bu, o değilim ben ötekiyim diye bağırması gereksizliği. hollywood'un insanlara her insan özeldir edebiyatını sattığı birey101 filmlerini izleyip farklı olduğunu sanan zombilerden oluşmaya başladı tüm dünya. evet bunu benden duymanız gerekiyor. sen özel değilsin. senin adın mahmut, bayburt'ta yaşıyorsun, annen salonda köfte yoğuruyo.
evet ya neden bakkal mahmut amca'ya kolay gelsin ağbi dediğimde yüzüme bile bakmadı.
neden her yerde gri siyah nike eşofmanlı anime karakterine benzeyen kişiler var.
neden herkes bu kadar mutluyken herkes bu kadar mutsuz
neden 1.sınıfta hocaya hocam tuvalete gidebilir miyim diye sorduğumda reddetmesine rağmen tuvalete koşmadım.
aklımda tat kaçıran sorularla birlikte, bimden aldığım bounty gibi suriyelilerin diline düşmüş rezil bi çikolatanın bile çakması olan waff star'ımı yiyeyim belki iyi gelir.