aile

19 Entry Daha
özellikle bizimki gibi ataerkil ve muhafazakar toplumların oldukça fazla önemsediği bir kurum.

her ne kadar ülkenin doğusundan batısına doğru gelindiğinde ailelerin muhafaza edilmesine dair aile içi refleksler zayıflıyor gibi görünse de, özellikle güneydoğu bölgesinde var olan aşırı korumacılıktan kurtulunması muhakkak ki aile içindeki bağların daha sağlıklı olduğu noktalara taşıyor bizi ülkenin batısında.

elbette bu söylediklerim istisnası olan genellemeler. işte ben, tam da böyle bir istisnanın içerisinde doğup büyüdün. doğulu olmasına rağmen doğu kültüründen fazlaca yoksun bir baba. batı ile doğuyu harmanlamış fakat ikisi de olamamış bir baba. istanbul'a 12 yaşında gelmiş ve 38 yıldır burada.

istanbul'da doğup büyüyen bir anne. doğu kültürünün getirilerinden pek azına sahip. çevresinin ona kattığı, aile meclislerinde kullandığı hafif şiveli dili dışında pek az şey var hayat görüşünde, doğu'ya dair.

büyük olan erkek çocuk sekiz, küçük olan kız çocuğu ise henüz dört yaşındayken parçalanan bir aile. annenin babayı aldatması, babanın buna rağmen "çocukların başında dur" diyerek boşanmamak için yalvarması. altı yıllık sancılı bir süreç, annenin defalarca evden gidip geri gelmesi...

bütün bu hengamenin içinde büyümeye çalışan bir çocuk. babanın kendi doğrularıyla yetiştirmeye çalıştığı fakat doğrularını dayattıkça da ters tepkiler aldığı asi bir çocuk. defolu büyüyen bir çocuk. anne ve babadan asla göremediği sevgiyi ilerleyen yıllarda taparcasına sevdiği kadınlarda ve maalesef bilimum uyuşturucularda arayan bir aptal.

pek çok insana normal gelen, neredeyse her ailede var olan birtakım rutinleri görünce içi burkulan, gıpta eden bir aptal. ikili ilişkilerde çoğu zaman nasıl davranması gerektiğini bilmeyen, duygusal zekası yerlerde sürünen bir çocuk.

yapacağı, yaptığı hataların ne denli büyük olduğunun asla farkında olamayan bir çocuk. bir aptal. bir çocuk. tek istediği taparcasına sevdiği kadınından ve sevgiden asla mahrum kalmamasını arzuladığı çocuklardan müteşekkil bir aile. normal dertler, geçim sıkıntısı mesela. çocuğun ateşi, bezi, maması...

kendini yetiştirmeye çalışan, elinden gelen her şeyi yapan ama doğrusunu bilmediği konularda hep en yanlışı seçen bir adam. her zaman iyi niyetli davranan fakat eninde sonunda niyetinin -haklı olarak- umursanmadığı bir raddede kendini bulan biri.

eşine az rastlanır, iki arada bir derede kalmış biri. iyi anlamda değil bu eşine az rastlanırlığı maalesef. fakat iyi bir şey olması için, kendine tapacak bir kadın/aile bulmak için deliren biri. çünkü onun için kendisinin hiçbir önemi yok.

o, sekiz yaşından beri hayalini kurduğu o mutlu aileyi arıyor. o -kendince- mükemmel kadını arıyor. güzel bir kız çocuğunu, eve geldiğinde karşısında göreceği bir çift gülen yüzü arıyor. sırf o kız çocuğu henüz birkaç aylıkken bir türlü uyutulamadığı için sabah işe uykusuz gideceği, hiç yaşamadığı o günleri özlüyor.

kıyamayacak kadınına, kalkıp o ilgilenecek bebekleriyle. mutlulukla hem de. bir yandan bebekle ilgilenip diğer yandan da yorgunluktan göz altları şişmiş, güzelliğinden zerre kaybetmemiş kadını seyredecek uzun uzun. kırışmış göz altları, evvelden kullandığı ilaçlar sayesinde kilo aldığı için tombikleşmiş -en sevdiğim- yanakları ile tam bir tanrıça. muhteşem bir anne. o çocuğun başına gelmiş ve gelebilecek en güzel şey.

fakat dedim ya. çocuk aptal, maalesef. o kadar aptal ki derdini anlatabileceği; kendini açıklayıp inandırabileceği kadar bile şans bırakmıyor kendine. bozmakta, berbat etmekte üzerine yok bu çocuğun. çaresizce af dileyip yalvarıyor zaman zaman. elinden başka bir şey gelmiyor.

bu çocuk o kadar cahil ki. neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemiyor işte. insanlar inanmıyorlar ona. sevgisine inanıyorlar ama "bu kadarı da aptallık olamaz, basbayağı kötülük bu!" diyorlar. bunun bu denli büyük bir hata olduğunu kavrayamayışına inanamıyorlar, haklı olarak. onların aileleri istisna değil çünkü. birçok şey görmüşler, anneleri olmasa babaları sevmiş; babaları olmasa anneleri eğitmiş...

o, tek başına büyümüş. ve belki de ailesi yüzünden sahip olabileceği en güzel şeyi, en mükemmel hediyeyi elinin tersiyle itiyor. beceriyor işte bir şekilde. tek başına büyümüş o, defolu.

defolarını kapatabilmek için elinden gelen her şeyi yapıyor ama hep bir yerde eksik kalıyor. cahil kalıyor. çabuk öğreniyor aslında. ama bir şekilde eksik kalıyor büyük bir parça. o büyük olan parçaya denk gelince de her şeyini kaybediyor işte. insanlar inanmıyorlar ona, affedemiyorlar inanmadıkları için de.

o; sevdiği o güzel kadını, bazı geceler ateşlenen minik kız çocuğunu, o kız çocuğu için kimbilir nerelere gidip de zor bulduğu eczanenin kokusunu özlüyor. o'nun gözünün önüne o bebek doğarken o güzel kadının zorlanarak da olsa başarıya ulaştığı doğum anı geliyor.

o, bunların her birini zihninde yüzlerce kez yaşamış. yüzlerce kez mutlu olmuş. yüzlerce kez kahroluyor şimdilerde. o, ailesini çok özlüyor. muhtemelen bir daha hiçbir zaman ellerine dokunamayacağı kadınını, annesinin gözlerini alan kız çocuğunu özlüyor.

o, ölüyor. eğer ölmek sadece kalbin durmasından ibaret değilse, o dakikada doksan kez ölüyor.