ayı sözlük yazarlarının askerlik anıları

benim sakarlıklarım ve yaptığım gaflar neticesinde "polis akademisi" filmi ile "mr bean" arası bir noktada biten ortama tunatuanın askerlik anıları denir, hepsini teker teker anlatıcam.
muhabere koğuşundaki 11 askerin sürekli birbirini avuçladığını ve bundan hoşlandığını görüp şok geçirmişliğim vardır.
ben ve tertibim pisuvardaki schmeical bir gün çarşı iznine çıkmış idik. elazığda da gidecek pek bir yer yok. psk dedi ki beni keban barajına götür, biraz yüzüp akşam esen elazığ rüzgarını ıslak bedenimde hissetmek istiyorum dedi. ben de arkadaşımı kıracağıma kafamı kırarım dedim ve hemen el kaldırıp bir taksi durdurdum. 175 boylarında, 25 yaşlarında, atletik, esmer, kirli sakallı bir taksici kullanıyordu taksiyi. yol uzun, havadan karadan sohbet ederken konu sekse ve kızlara geldi.

atletik taksici iştahlı iştahlı yediği kızları anlatıyordu. önündeki sertlik giderek daha belirgin bir hal almıştı. psknın gözleri zaman zaman taksicinin önündeki kabarıklığa takılıyor, taksici onu yakalayınca pembeleşen yanaklarıyla hemen önüne dönüyordu.

sonra taksici çok açık bir insan olduğunu, fantezi çok sevdiğini, hatta elazığdaki üniversitedeki bazı erkek öğrencilerle ilişkiye girdiğini anlatmaya başlamıştı. ben hiç oralı olmazken psk hızlı hızlı nefes alıp vermeye başladı.

psk 180 noylarında, kumral, hem kızların hem de erkeklerin beğeneceği tipte bir çocuktu. uzun zamandır var olan dürtülerine rağmen hiç bir erkekle ilişkiye girmemişti, ya da en azından ben öyle zannediyordum. kendisini defalarca yatakhanede ve duşta olmadık hallerde yakalamış olmama rağmen hepsine mantıklı bir açıklama getirebilmişti sonuçta.

neyse, taksici bize kızlarla aramızın nasıl olduğunu sordu, ben aha sikecek bizi valla diye korkarken psk hemen atladı. bizim kızlarla aramız yok dedi. taksicinin yüzünde seksi bir tebessüm oluştu. nasıl yani diye sordu.

psk da anlattıkça anlattı, anlattıkça anlattı. taksici artık dayanamayacağını söyleyerek fermuarını açtı ve beton gibi sem sert ve 21 cm damarlı penisini çıkarıp sıvazlamaya başladı.

psknın hayran hayran baktığını gören taksici onu buyur etti.

...
...
...
...
*
tüm bunlar olurken ben sadece izliyordum, ne ısrarlarına rağmen onlara katılabilmiş, ne de oradan uzaklaşabilmiş idim.

ne taksicinin, ne de psknın kollarını kaldıracak halleri kalmamıştı. taksici ve psk telefon numaralarını değiştikten sonra taksici, ben seni sık sık ararım. binin de gideceğiniz yere bırakayım sizi dedi.

bunu duyan psk, kendinden beklenmeyen bir üslupla "yavaşşş, yerler yaşşş! dedi. sonra da tşaşkın şaşkın bakan taksicinin yanına gidip "uçlan paraları üzmeyeyim ananın tatlı canını" dedi.

o an kahkahayı patlattım. benden cesaret alan taksici de kıkır kıkır gülüyordu. hepimiz psk şaka yapıyor zannediyorduk. ama o ciddiydi, param da param param da param diye öğlene kadar söylendi.

dedim ki" psk, paranın ne önemi var? mühim olan insanlık. ikiniz de ihtiyacınızı giderdiniz. daha dünekadar duvarlara koltuk kenarlarına sürtüyordun taurda" dedim. o da

- ekmek param bu benim. hayrına yapmıyoruz bu işi. profesyonelim ben, diyerek çirkin çirkin laflar etmeye başladı.

yaradanıma sığınıp bir tokat aşk ettim ona, yere düştü. tam o sırada müezzinin yanık sesiyle okuduğu ezan duyuldu. psk yol kenarındaki derede gusül abdesti alıp namaza durdu. ve o gün bugündür bedenini parayla satmadı....

biraz zor bir yerde askerlik yaptım. zor olan şey terör ya da ağır eğitim şartları değildi, fazlaca mahrum bir bölge olmasıydı. neyse uzatmayacağım, karakolda sık sık sular kesilirdi ama bir keresinde tam 10 gün boyunca sular kesildi. (buradan sonra anlatacağım şeylere kimse inanmadı şu ana kadar, ben bile acaba yanlış mı hatırlıyorum böyle bir şey gerçek olamaz ki dediğim oldu kendime) neyse ne diyorduk 10 gün boyunca sular kesikti ve o karakolda sadece bir dangalak 10 gün boyunca kakasını tuttu * üstelik o 10 gün boyunca normal beslenme şeklime de devam etmiştim. neyse efenim kanamalı basur ile tanıştığım gün de o 10. gündür zaten. aslında çok temiz titiz biri değilimdir ama tuvalet temziliği konusunda aşırı saplantılı olduğum için bu salaklığı yapmıştım. ve sıçarken yüzümü görme şansınız olsaydı yaptığım bütün pişmanlıkları teker teker okuyabilirdiniz gözümden. sıçarken ağlıyordum. iç organlarımın parçalandığını birazdan bayılacağımı ve askerlerin kanayan götüme lubrikantsız girişeceğini düşünüyordum. o şerefsizler yapardı bunu üstelik. en çok üzüldüğüm şeyse guinness rekorlar kitabına girebilirdim bence. keşke ispatlayabilmem mümkün olsaydı.
vallahi anahtar kelimenin ''monotonluk'' olduğu anılardır. bir tabur dolusu yatılmayı bekleyen adam var ve süre şafakla sınırlı. nereye el atsanız erkek eli, sakalı, kokusu, bacağı, götü, donu,.. gel de yatma, 7/24 seksle geçen zaman dilimidir.

(bkz: askerlik yan gelip yatma yeri değildir)
(bkz: ayı sözlük yan gelip yatma yeri değildir)
çoğunluğu hasankeyf'te hasansız ve keyifsiz geçen günlerde olan biten olaylardan ibarettir. zaman, batman-midyat hattında bulunan küçük bir karakolda daha çok kaçak sigara ve esrar bulmaya yönelik yol aramalarıyla geçmiştir. çarşı olmadığı için izni de olmamıştır. ancak zaman zaman yaşanan olaylarla gülümsetmiştir.**** haftasonlarının sonsuz saniyeleri ise doğal bitkilerin kurutulmuşları sayesinde daha bi zevkli hale getirilmiştir.*

en sonunda da demet ablanın nişantaşı yöresine ait "gidiyorum elimde çanta" türküsü çağrıla çağrıla ortam terkedilmiştir.

(bkz: acımadı ki)
askerlikte ere nasıl format atılır? (benden anılar) http://metrosfer.com/askerlikte-ere-nasil-format-atilir/
mardin kızıltepe'deki o meşum günleri hiç hatırlamak istemiyorum. terhisime iki gün kala gözümün altından akrep sokmuştu. bundan ala korku filmi olmazda ne olur?

ps: birbirlerine masturbasyon yapan, yatakta oynaşan onlarca erkek vardı. ve sorsan hepsi sapına kadar erkekti.
bunu mutlaka yazmalıyım dediğim başlık.
efenim usta birliğine ilk gittiğimde bizim devrelerden bi asker varki sormayın. çocuk çorumlu bi afet i devran. öldüm öldüm dirildim resmen onu yemek için ama daha tıfıl zamanalarım. şimdiki gibi kaşar olsam hemen çakarım sinyali. ben çekiniyorum. bi de malum pembe tezkere korkusu var. neyse hacılar. işte tanıştık ettik ama ben çocuktan gözümü alamıyorum. aradan onbeş gün geçti beni aldılar orduevi ne. kavuşamadan ayrıldım aslan gibi delikanlıdan. aradan on iki ay geçti. o ara askerlik onsekiz aydı. benim son üç ay kala tekrar bölüğüme yolladılar. nihayet kavuştum aslanıma. zaten aylardır elime erkek eli değmiyo. hele o kadar üniformalı erkeğin arasında daha da dokunuyor insana. yanıyorum da yanıyorum..

neyse efenim. ben tabi devrelerle hemen haşır neşir oldum. sağolsunlar kabul ettiler beni hatta baya baya ilgi gösterip totoma tavan yaptırdılar desem yeridir.

bu arada bizim yakışıklı daha bi gürbüzleşmiş. üst devre olmanın verdiği hava ayrı bi hoşluk katmış. derken askerliğin bitmesine yakın bi akşam .

koğuşta sadece bizim devreler. yatmaya hazırlanıyoz. benim asalnım kalktı ve şöyle dedi

varmı benimle dudaktan öpüşecek.

herkes şokta ama ben dururmuyum. atladım önüne bi güzel yapıştım. beş on saniye öpüştük. makara yapıyomuş havası verdik tabi hemen. sıradakii falan diye gırgıra vurduk işi.

sonra ne mi oldu.

son bir ay boyunca her fırsatta halvet olduk. muradıma erdim anlayacağınız.
zirvede dinlemekten sıkılmazsanız anlatacağım anılar.
dipçiklerle ağaçtan badem toplayanlarla beraber bulunduğum 18 günlük esaret *
sınıf okulundan sonra, kur'a da zırhlı tugay çıktı. antep'e gittim. geyler ya da erkeklere ilgi duyan erkekler birbirlerini gözlerinden tanıyor: gözlerimizle yiyorduk birbirimizi. gördüğümde dizlerimin bağının çözülmesine neden olan birkaç subay ve astsubay vardı ama bakıp geçiyordum. ancak onlardan birisi vardı ki, uzaktan uzağa birbirimize bakıyorduk uzun uzun. herkesin birbirine uzaktan baktığı bir askerlik yapıyordum. yaptığım iş, sivil hayattaki mesleğimdi. kısa sürede kendi sistemimi kurmuştum. şiddete karşı olduğum için, bunu duyan askerler nerede görseler yolumu kesiyor "komutanım sivilde aşçıydım, garsondum, stewarttım, otelde çalışıyordum. deyip kendilerini gazinoya ve misafirhaneye aldırmak için gazino müdürü binbaşıyla konuşmamı istiyorlardı. günün birinde oda arkadaşım bir çocuğun pembe teskere almak için revire gelip ağladığını, üst dönem teğmenin de çocuğu odaya kapatıp dövdüğünü anlatınca çok rahatsız olmuştum. oda arkadaşım gey olduğumu tahmin ediyordu ama konu hiç konuşulmuyordu. ertesi gün gelip bir bakar mısın çocuğa ? dedi. sabahı zor ettim. ertesi sabah, gazino ünitelerini kontrol ettikten sonra soluğu revirde aldım. arkadaşım, "çocuk hiç belli etmiyor." demişti. birlikte revire gittik, kapıdaki camdan içeri bir göz attım, "dördüncü yataktaki asker mi?" dedim. "evet, ama nereden anladın?" diye sordu. biliyorum anlatmak için çabalamama gerek yoktu: çünkü, yüz metre uzaktan görsen, "işte geliyor." diyebileceğimiz bir edaya sahipti. iskenderun deniz hastanesi'ne götürdüm. bütün yol boyunca nasıl bir muameleyle karşılaşacağı anlattım. çok şaşkın gözlerle bakıyordu bana. "kuzenim rapor aldı. hayatımın hatası, der her konuşmasında." diye açıklama yaptım. zaten, herkese de öyle söylemiştim. gerçekte, rapor alan bir arkadaşımdı ve çok pişman olmuştu ama yanlış arkadaşlıkların ve yanlış kararların bazen dönüşü olmuyor. rapor almaktan vazgeçti. o devredeki, asteğmenler çok güzel bir iş başarmışlar, bir gencin yanlış bir karar almaması için her türlü yardımı yapmışlardı. herhangi bir mesleği olmayan bu genci, askeri gazinoya yanıma almak için askeri gazino müdürü olan yüzbaşıya az dil dökmedim. çocuk askerliğini askeri gazinoda çok rahat bir şekilde yaptı. terhis olduktan sonra, ayrılmadan önce vedalaşırken kendisine "gey" olduğumu söyledim. askerliğini bitirdikten sonra istanbul'da beş yıldızlı bir otelde çalışmaya başlamıştı, en son gördüğümde. hayatım boyunca yaptığım en güzel ve en faydalı şeydir benim için
birileri askerden yeni gelmiş anlaşılan .uzak dursun bu muhabbet hiç bitmez.
başım ağrıyor diye revire gelmeye can atanlara cırcır ilacı verdiğimde ertesi gün teşekkürler ederlerdi çok iyi geldi diye * birde kendini zeki sanıp nöbetten düşmek için 1-2 saat önce hastayım midem bulanıyor, başım dönüyor diyenlere boş serum takıp içinde ilaç var sana iyi gelecek diye kandırıp nöbete hazır paketleyip gönderiyordum. bu yüzden sinir olurlardı. böylelikle avuçlarını yalayacaklarını bildikleri için gelmezlerdi. bende rahat uyku uyuyordum.

geceleri ısrarla hastayım diye yalan söyleyenlere de istersen doktoru çağırayım birde o baksın hastaneye felan göndeririz izin yazarlar diye kandırdığım kişiler bu heyecana kapılıp kabul ettikten sonra çağırdım doktora "komutanım bu yalan söylüyor bir şeyi yok nöbetten düşecek onun için böyle yapıyor" diye bilgi verdikten sonra temiz bir dayaktan geçirtip koğuşuna gönderiyordum * * * * *
askerlik sayılmaz ama bir hafta gata'ya gidip gelerek, psikiyatr bölümünde sıramı beklerken, sorulan sorulara şaşkınlığımı gizleyememem, nerdeyse psikoloji bölümündeki tüm doktorlarla görüşmem, "eee sen gay'e benzemiyorsun nereden anlayacağız senin gay olduğunu" diyen doktora, " sizin de gay olduğunuz belli olmuyor, nereden bileyim sizin gay olmadığınızı" diye yanıtlamam, görüşmeyi bir hafta daha uzattı.
kadın olmak istemediğimi, hiç makyaj yapmadığımı ve kıllarımı çok sevdiğimi söylediğimde sanki bu yanıtları beklemeyen doktorun şapşal yüzünü hiç unutmayacağım.
tıp bölümünden mezun birinin, gay olmayı hala kadın olmakla alakalı-eş tutan bilim dersi almış ama hala evrimleşememiş -ki evrim teorisine inanmam- bu hayvanın nasıl da doktor olduğuna şaşırdığım...
bilmem kaç yıldızlı komutanın beni odasına çağırıp, sigarasını içerken, yanyan beni keserken sorduğu sorulara iştahla cevap verdiğim ve söylediğim her şeyde tutarlı olmama şaşıran -komutan mıdır nedir- kişinin alenen gay olduğunu hissetmem şaşılacak bir durum değildir.
hadi her şeyi anladım bir ritüel var ve herkes işini yapıyor ama -ulan ben gayim - buraya kadar gelmişim ve size anlatacağımı anlatmışım - beni askere alırsanız rahat durmam, sikerim koğuşu- dediğimde aktif misin diye soran doktora "neden sordunuz? siz pasif misiniz? diye cevaplamam "ahanda şimdi bittin olum sen" diye düşünürken doktorun sakin tavrı dikkatimden kaçmadı.
nihayetinde büyük gün 28 şubat'ta kurulun karşısına çıktığımda bir doktorun -çantanda makyaj takımı var mı? diye sormasına karşılık, bunu daha önce de söylemiştim. makyaj yapmıyorum. çantamda prezervatif var. malum, ateş almaya geldik, ne olur ne olmaz diye- şey ettim...
yok ya burası tamamen sallamasyon.
gerçeği şu : çantanda makyaj seti var mı dedi. ben de makyaj yapmadığımı. çantama bakabileceklerini söyledim. sadece kitap vardı. onlara göre bu da "gayce" bir hal tabi. sadece gayler kitap okur ya ...

ve ve ve sonuç:
hatırladığım kadarıyla 566 soruluk testi cevapladım. onaylandı.
ev,ağaç, insan kompozizyonlu bir resim yaptırdılar.yaptım. resmime bayıldılar. geçtim. onaylandım.
aile görüşmesine abim gelemediğinden, yengem geldi. olduğum gibi olanları söyledi. geçtim.

askerlik muaf oldum.
16 ocak'ta başladığım süreç. 28 şubat'ta son buldu.
gay olmasaydım da askere gitmezdim. bunu kullandım. kabul ediyorum.
bir gece nöbetteyim etrafı gezeyim dedim, gezdim biraz sonra çıktım dışarı arkayı falan dolaşırken bir de ne göreyim? ağacın altında bölüğün en iri ayı gibi 3 adamı deli gibi seks yapıyorlar inlemeler falan. *

gerçekte olan: yatcaz kalkcaz yatcaz kalkcaz yatcaz kalkcaz, evdeyiiizzz.

dip not: ayrıca ayılar askere gitmez ki * kimi kandırıyorsunuz şişko patatesler.
hiçbir konuda tutucu olmayan bir gay olarak askere gitmek istiyor muyum, hemde kendimi herhangi bir dinin mensubu olarak görmez, hiçbir ülke siyasetinin maşası olarak görmek istemezken?cevabım kesinlikle eeevveeettttt........
çünkü;
-onlarca yıl önce benim rahatım özgürlüğüm namusum ve şerefim için gözünü kırpmayan atatürk için
-çanakkalede erzurumda çukurovada karadenizde güneydoğuda doğuda ölüme giderken kim gay kim değil diye düşünmeyen, milletinin, benim ve ülkemin onuru için savaşan kahraman insanlar için
-20 yaşında askere giderken gay değilim o yüzden gidiyorum diye düşünmeyen çocuklar için
-ülkem için, onuru için savaşan yaralanan ve ölen tüm gayler için
-içi yana yana oğlunu askere uğurlayıp gözyaşlarıyla geride kalan anneler için
-oğlunu kaybedip düşman sevinmesin diye ağlayamayan,bir oğlum daha var o da vatana feda diyen babalar için
-ülkemdeki tüm çocukların rahat uyuyabilmesi için
-daha çok horon tepebilmek, bozlak dinleyebilmek,hrantı sevebilmek, taksim anıtına bayrak dikebilmek,kürtçe bir ağıda tek kelime bile anlamazken gözyaşımla ortak olabilmek için,süryaniler için
çünkü ben bir gay olarak
-tsk homofobik diye kafamı kuma sokmam, askerliğimi de yaparım kimliğimi de ifşa ederim, o anlayışla mücadele ederim değiştirmeye çalışırım
-silahımı beni vurmak isteyene ve silah taşıyana doğrulturum, silahsızlara değil
-hayatın kaçmak demek değil mücadele etmek değiştirmek olduğunu bilirim
bugün rahatsanız efendiler bu sizin için mücadele eden insanlar sayesinde, ben barış istiyorum dediğinizde barış gelmiyor, pollyanna olmaya ne hacet, akıl var izan var, madem homofobiklerle iş yapmıyorsun devlet dairesinde de çalışma, türkiyeden git, kimseyle konuşma ya da burda kal düşünceleri değiştir sen göremeyecek olsan da senden sonrakiler için bunu yap
asker bir arkadaşıma birgün sormuştum -bir silah ne kadar temiz olabilir ki diye
bana verdiği cevap aynen böyleydi
-öldürmen gereken bir teröristin kanı kadar pis, korumaya çalıştığın bir dostun kanı kadar temiz olabilir
tsk'nın yanlış uygulamaları olabilir ama nedense kimse bu uygulama değişsin gay olarak askere gitmek istiyorum demiyor, ben gitmicem tsk homofobik diyor, tüm yanlışlarına rağmen bugun rahatımız tsk sayesindedir ve onun askerleri sayesinde
daha sıkı kalçalar için her sabah antrenman vardı. tisekkürler tsk
askeri gazinoda yaptım. dansöz olarak.
  • /
  • 4