ayı sözlük yazarlarının en sevdiği mısralar

dağlarına yedi
çarşılarına bir kez kar yağan doğu
durup beklemenin durup beklemekle devam ettiği günler
uyanınca da süren rüyalardan geldim ben buraya
diyelim fesleğen vardı
durup fesleğen çalıştım buralarda
diyelim fesleğen çalışmış kadar yoruldum ben dünyada
bil dedim
ilk kez ekmek ve gül geçecek yanımızdan
ilk kez ekmek ve gül geçecek adımızda
yalvarırım bizi dünyaya bulaştırma
"yolun düşerse kıyıya bir gün
ve maviliklerini enginin
seyre dalarsan,
dalgalara göğüs germiş olanları hatırla,
selamla, yüreğin sevgi dolu
çünkü onlar fırtınayla çarpıştılar eşit olmayan savaşta
ve dipsizliğinde enginin yitip gitmeden
sana liman gösterdiler uzakta"
çamlıbel’den tokat’a doğru
tozlu yolların aktığı ırmak!
ben seni çoktan unuttum;
sen de unuttun mu, dön geri bak.
cahit külebi
...
yüzün çiçeklerin en güzelidir
gözlerin bilinmez bir diyar gibi... sabahattin ali
sayın tanrıya kalsa seninle yatmak günah
daha neler!
laugh, and the world laughs with you;
weep, and you weep alone;
değdi mi gittiğine?
elin...
gözün...
tenin...
değdi değil mi gittiğine?
kendini boşuna harcamış olur insan
dilediğine erer de sevinç duymazsa.
yıktığın hayat kendininki olsun daha iyi,
yıkmakla kazandığın şey kuşkulu bir mutluluksa

william shakespeare
ben bunu seviyorum çünkü bana çocukluğumu hatırlatıyor.. (bkz: bir damla gözyaşı)

ağlasam sesimi duyar mısınız,
mısralarımda;
dokunabilir misiniz,
gözyaşlarıma, ellerinizle?
bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
bu derde düşmeden önce.
bir yer var, biliyorum;
her şeyi söylemek mümkün;
epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
anlatamıyorum.
orhan veli

* * *
dün sabaha karşı kendimle konuştum
ben hep kendime çıkan bir yokuştum
yokuşun başında bir düşman vardı
onu vurmaya gittim kendimle vuruştum
yazdan kalma bir gunden
ya da colde cay filminden
bir sahne var aklimda
seninkilerden farkli ama
artik kendini kandirma
yoktur ustune senin
guzeli cirkin yapmakta
sucuysa dunyaya atmakta
neyin bildin ki degerini
benimkini bileceksin
bunu da tabii mahvedeceksin
toprağa ölüm düştükten sonra hiroşima’da
tüm bitkilerden önce yeşeren bir açelya
şimdi kadıköy-rıhtım’da
neyi çağrıştırıyor sana
sen söyle ey direnç çiçeği, neyi
...

askıda falakada / her mevsimde dört açan
hücrede zindanlarda / güneşsiz ışık saçan
günleri utandırır
gözündeki söz senin / içindeki öz senin"

yaşama gözlerinle dalmak gerek,bir devrin sembolü diyorlar şimdi adına...
"ve gözleri uzak yamaçlarda
aranıp dururken bir şeyleri
sessiz ve sakin beklemekte
bekledikçe bileylenen yürek "/ ahmet telli

bu mısraları okuduktan sonra açınız grup yorum'dan "sıyrılıp gelen"i.. arka fonda çalarken ekşi'den şu entryi okuyunuz;
http://eksisozluk.com/entry/11937361
sordum kendime: sappho dedim,
elinden ne vermek gelir,
her şeyi olan aphrodite gibi birine? / sappho
''kar yağıyor bu gece,
öyle beyaz ki şehir
anlamak bir ömür sürer
hayat neden kirlenir'' / leyla
davet

dörtnala gelip uzak asya'dan
akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.

bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.

kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim....

yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...

-koca nazım-
mısra demişler ama milet ayhh
"hatta sevda yüzünden ölmekte ayıp değil."