ayı sözlük yazarlarının hikayeleri

9 Entry Daha
“sen bizi gara yakın bir yerde indir amca.”

iki genç kadının arka koltukta soludukları hava, taksinin pejmürde görünümünden yahut yağmurun kasvetinden olsa gerek, hayli boğucuydu.

“amma da yağdı bugün. bizim oralarda da böyle yağsa, çiftçi bayram eder vallahi.”

orta yaş kategorisini yeni yeni geride bırakmış, çiçeği burnunda yaşlılardandı şoför. bıkkınlıkla silecekleri çalıştırırken kendi kendiyle mi konuşuyordu, etraftan çok birbirlerine bakan iki yolcusuna mı laf anlatıyordu, bilinmez. nihayet onlarla doğrudan iletişim kurmaya karar vermiş olacak ki konuyu değiştirdi hemen.

“öğrenci misiniz hanım kızlarım?”
“evet. üniversite son sınıftayız. aynı bölümdeyiz sevda’yla.”
“aman ne güzel, ne güzel! okuyun tabii kızım, okuyun da örümcek kafalara gösterin günlerini.”

bundan sonra okuyup adam olmak üzerine sonu gelmeyecekmiş gibi görünen bir söylev başladı ki, sormayın gitsin. müşteri memnuniyeti, konuşmakla olur sanıyordu herhalde bu adam. birinin adı tesadüfen öğrenilmişti ya, her cümle “sevda kızım” diye başlıyordu artık.

“yol ver lan yol! geç be geç deyyus… yolun sonunda yavuklusu bekliyor sanki… işte sevda kızım, bu trafik adamı böyle deli eder. ne diyorduk, talebeliğinizin kıymetini bilin ki kadınların elinden her iş geleceğini görsünler. hah, bi sen eksiktin. ulan bu karılara ehliyeti hangi domuz veriyor? kırmızı ışıkta makyaj yapanı bile görmüşlüğüm var. hey heeey! gâvur gibi sürüyor şu namussuza bak! açmış bi de dümteke dümtek. araba değil disko mübarek. öğrenciye ne kadar burs veriyorlar, sevda kızım? hoş, ananız babanız burdaysa, sıkıntıya düşmezsiniz pek. benim keratalar da aha bu ablaları gibi üniversiteye kapağı atar inşallah. höst! ecele mi gidiyon be, ne bu acele. yeşil bize yanıyor bize. sen niye yola atlıyon ki, dunkof herif!”

arkadakiler ne kadar oflayıp pufladılarsa boşuna. hatta bir ara kendi içlerinde mırıl mırıl sohbete koyulup, onu hiç dinlemediklerini göstermeye çalıştılar. bu kez de üç beş dakka susup kızlara kulak verdikten sonra, yakaladığı kelimelerden kendine de muhabbette bir yer açtı.

“tabii ya, imtihanları niye öyle üst üste bindirip talebeyi canından bezdiriyorlar ki? sevda kızım, hocalarınızın suyuna gidin yine de, ne olur ne olmaz. bak şuna bak, eşşek ölüsü var sanki sırtında. hadi bunu sollamayıp da ne yapacaksın? aman o ne! otobüsün arkasına patenleriyle asılmış yine delinin biri. ben o sürücünün yerinde olacaktım ki… indiğim gibi ağız burun… maazallah canlarına bir şey olsa, suçlu sensin be arkadaş.”

tek taraflı konuşmasına alttan bir de fon eklemek istemiş olacak ki, radyoyu karıştırmaya başladı. türküler çok ağlak, popçular çok oynak. gün ortası bültenlerini dinlemekte karar kıldı sonunda.

“aaa, duydunuz mu hanım kızlar? gar tarafında bir yürüyüş yapılacak diyor haberler. trafik tıkalı olmasa bari.”

fırsat bu fırsattı işte. sevda başını hafifçe çevirip göz kırptı yanındakine. tek bakış yetmişti ikisini de muzipçe gülümsetmeye. akıllarında çakan şimşeği sözcüklere dökmek, besbelli eşsiz bir keyif olacaktı. belki de yola çıktıklarından beri, çenesinin gevşeyen yayıyla başlarını şişiren adamdan bir nevi öç almak istiyorlardı.

“duyduk amcacığım. ne yürüyüşü o biliyor musun?”
“lbtg gibi bir şey dedi spiker ama anlamadım hanım kızım.”
“demek istiyor ki eşcinseller yürüyecek bugün.”

hayran olduğu sanatçı arabasına binmiş gibi bir “oooo” çekip telsizini sarıldı. millî piyango kendisine çıkmıştı da, eşe dosta haber veriyordu sanki.

“salim, oğlum gara yakın mısın sen?”
“yok abi, ne oldu?”
“nonoşlar yürüyormuş lan orda.”
“vay ibneler vay!”
“rıfoş, kız bak seninkiler gelmiş. toplar toplanıyor gözün aydın. tak kıçına bir etek de yetiş hadi.”

arkadakiler hepten kıkırdamaya başlamışlardı. daha fazla dayanamadılar. şimdi tam ucundan tutmuşken, en can alıcı yerinde bırakıp seyirci kalmak olmazdı.

“hasta bunlar, değil mi amcacığım?”
“hastalar tabii hanım kızım. ahlâksızın önde gidenleri hem de. ana baba doğru dürüst eğitse çocuk böyle yoldan çıkar mı? bizimkiler niye homo olmadı? çünkü adabınca yetiştirdim ben evlatlarımı.”
“ne yapmalı peki sence hepsini?”
“valla önce tövbe etmeleri lazım hanım kızım. kötü örnek oluyorlar diye de çıkıp türk halkından özür dilesinler. sonra temiz bir tedavi şart.”

sileceklerin camda gıcırdaması, telsizde birbirine karışan sesler ve hatta yurt genelindeki yağışları cızır cızır bildiren radyo bile bastıramadı bu kez ikilinin kahkahasını. şoför dikiz aynasında gözüne ilişen manzaraya bakakalınca, ani bir frenle ıslak caddede kaydırdı lastikleri. iki kadının el ele tutuşmuş görüntüsü…

“iyi ya, biz de o yürüyüşe katılmak için gidiyoruz işte.”

nefes alamıyormuş gibi indirdi camı önce. yağmurun kamçısıyla gerileyince de klimayı açtı. radyoyu biraz daha kurcaladıktan sonra off düğmesiyle arabayı sessizliğe boğdu. parmaklarını direksiyonun üzerinde tıkırdatırken birkaç kez temizledi boğazını. nihayet çarpık çurpuk bir tebessüm kondurabildi yüzüne.

“tabii, tabii hanım kızım… gayet normal bunlar… gidin, yürüyün de memlekete haddini bildirin. bak yine intihar etmiş bir dönme. yazık değil mi? siz de insansınız sonuçta.”

yolcuları arabadan el ele inip kalabalığa karıştığında, zoraki oturtulmuş gülümseyişi siliniverdi. bir süre donuk gözlerle bakındı etrafa. sonra yine afallamışlıkla gerildi. olay mahalini terk eden zanlı gibi yüklendi gaza. üzerlerine su sıçrattığı insanlara aldırmadan telsizini kaptı.

“ulan salim, benim müşteriler de ibneymiş meğer. allah esirgesin çocuklarımızı. nerde abuk sabuk adam varsa başımızda biter zaten. bir görsen, pırıl pırıl hanım kızlardı halbuki.”

kardelen özpınar
3 Entry Daha