call me by your name

filmin sonunda 'sonuna kadar arkandayım hayatı içinden geldiği gibi yaşa' mesajı veren ütopik baba örneği duygulandırdı;
benim yerimdeki çoğu ebeveyn tüm bunların unutulup gitmesini ister, oğullarının bu durumdan kurtulmasını ister ama ben o ebeveynlerden değilim, yaralarımız daha hızlı iyileşsin diye kendimizi hırpalayıp dururuz , 30 yaşına geldiğimizde de çökmüş oluruz.ve her yeni biriyle başlangıcımızda kendimizden sunacağımız daha az şey kalır.ama kendini bir şey hissetmemek için zorlamak veya hiçbir şey hissetmemek çok büyük kayıp olur.hayatını nasıl yaşayacağın sadece seni ilgilendirir.kalbimiz ve bedenimiz bizlere sadece bir kereye mahsus verilmiştir.sonra birde bakarsın kalbin yorgun düşmüş.bedeninde kimsenin bakmayacağı bir hale gelmiş.
geçen günlerde filminin çekildiğini öğrenince haberdar olduğum roman.

"delikanlılık çağındaki bir gençle , ailesinin yazlığında kısa süreliğine kalmaya gelen bir konuğun arasında gelişen beklenmedik , bir o kadar da güçlü aşkın öyküsü." kitabın konusunu öğrenince ve filmin sundance film festivalinde çok beğenildiğini öğrenince hemen kitabı alıp okumaya başladım. şu an yarısındayım henüz bitirmedim ama sırf bitmesin diye yavaş okuyorum , o kadar güzel.

umarım film de beklendiği kadar güzel olur da moonlight'tan sonra lgbti sinemasının yükselişini görmeye devam ederiz.

filmden paylaşılan (veya sızdırılan , bilmiyorum) bir dakikalık sahne :
geliyor geliyor
yılın filmi geliyor
aşık olmamama rağmen neden beğenilmediğini anladığım bir film.

filmde evet bir şeyler yaşanıyor fakat önemli olanı onun yaşanmadan önceki heyecanı. yasak olduğunu düşündüğün bir şeyi başka birisiyle, hem de ilk defa yaşamanın heyecanı var o filmde. o kadar tanıdık hisler barındırdı ki o film bana, sonunda da elio ile ağladım ben de. çünkü orada ben de bulundum, o acıyı yaşadım, kimseyle paylaşamadım çünkü kendim daha bilmiyordum ne yaşadığımı.

bu yüzden gerçekçi ve güzel olduğunu her zaman savunurum. ki devam filmi de çekiliyormuş ve buna şimdiden hazırım