bursa cocugu

Durum: 23 - 0 - 0 - 0 - 14.06.2013 16:40

Puan: 450 - Sözlük Kezbanı

12 yıl önce kayıt oldu. 3.Nesil Yazar.

yeni bir istikbal daha ha?
  • /
  • 2

leyla erbil

mahmut sütlaç

dükkanına bolulu hasan usta isminde bir kişi gelmiş, sütlaç yapmayı öğrenmek istemiştir. 1 aylık deneme sürecinden sonra mahmut sütlaç gençte bir umut görememiş ve kendisine "siktir git sen dondurma yap" demiştir.

o gün bolulu hasan usta memleketine dönüp dondurma yapmaya başlamış ve günümüze kadar dondurmaları ulaşmıştır.

kendisi ufuk açıcı bir akıl hocasıydı. sütlaçlar içinde yatsın.

mahmut sütlaç

v. süleyman'ın avrupa'da başlattığı nlb (noluyo lan burda) harekatının istanbul öncülüğünü yapmıştır.

bu harekat bir dizi eylemler bütünüdür. aristokratların evleri, eş zamanlı operasyonlarla, kapıları tekmelenip, anarşistlerin içeriye "noluyo lan burda" diye dalması suretiyle basılıyordu. bu eylemler silsilesini başlatan hareket, o sırada ingiltere'de bulunan v. süleyman'dan çıkmıştır. oxford üniversitesini gezmekteyken öğrencilerin şikayetlerini dinledikten sonra hiddetlenmiş ve rektörün kapısını tekmeleyerek kırıp içeri dalmıştır. ağzından büyük bir gürültüyle çıkan tek cümle şuydu: "noluyo lan burda?" bodur bir insanın böyle bir olayın altından nasıl kalktığı meçhuldur.

bu hareketten sonra v. süleyman'ın da içinde bulunduğu bir grup insan, kendi aralarında yediye ayrılıp eş zamanlı baskınlar düzenlemişlerdir. özellikle mektepler, bürolar ve aristokrat evleri baskına uğramıştır.

işte mahmut sütlaç da hemen bu eylemi istanbul'a uygulamış ve ilk olarak kapalı çarşı'yı basarak noluyo lan burda diye bir nara atmıştır. orada celallenen 50-60 kişilik bir grup şehrin dört bir yanına dağılıp terör saçmış, noluyo lan burda bağırışıyla tekmelenmedik kapı bırakmamıştır.

grupta iyice dellenip meclisi basmaya çalışan baklavacı mülayim öldürülünce mahmut sütlaç üzüntüsünden geri çekilmiş ve eylemler de son bulmuştur.

çikita muz

müziksel açıdan müthiş ezgilerle bezeli bir başyapıt. elektronun son noktaya ulaştığı, bass gitarın şov yaptığı bir şaheser. ajdar'ın rezalet sesini çıkartıp benim 12 oktavlık fevkalade sesimi koyarsanız bu şarkı dünya listelerinde ilk 5'i zorlar.

gerçekten müthiş bir eser.

çikta çikta çikta çikta...

mahmut sütlaç

mahmut sütlaç sadece sütlaç yapımcısı olarak gösterilmemelidir. doğru bilinen yanlışlardan biri de ona sütlaç soyadının sütlaççı olduğu için verildiğidir. bunun sebebi yüzünü sütlaca bulayarak anarşist eylemlerde bulunmasıdır. hatta bir ara arananlar listesinde başı zorlamıştır bu hal ve hareketlerinden ötürü. kod adı surat-ı sütlaç idi. sonradan bu soyadı olarak kayıtlara geçti.

anarşizmde maskenin öncüsü olarak kabul edilir. ilk olarak istemsiz bir şekilde yüzünü maskelese de -bir hadisenin havadisini duyduktan sonra sinir krizi geçirip iki tabak sütlacı kafasından aşağı bocalamıştır- sonraları bunu bir gelenek haline getirmiştir.

v. süleyman bunu saçma bulup onu şöyle eleştirmiştir: "anarşizm, suratını sütlaçlayan bir benî-ademü'l-lâ-beynin çöp bidonlarını ateşe vermesiyle değil, bilgiyle nurlanıp parlamış bir suratın güneşe sırt vermesiyle cam işlevi görüp devleti ateşe vermesiyle olur."

shogun düştü

mahmut sütlaç'ın bir hikayesi. japon kültürüyle yaşayan adalı bir türk halkının devrim mücadelesini anlatır. birçok yerde daha sonra alıntılanır.

"özgürlük için ölmek, zayıfça boyun eğmenin gölgesinde yaşamaktan daha asildir çünkü ölümü elinde gerçeğin kılıcıyla kucaklayan kişi gerçeğin sonsuzluğuyla ebedileşir, çünkü yaşam ölümden zayıftır ve ölüm gerçekten zayıftır."
gibran khalil

adı sanı bilinmeyen bir adada, namı asla unutulmayacak kahramanlar yaşardı. orta yeri sanki devasa eller tarafından sıkıştırılmış gibi dar bir adaydı bu. işte bu orta yere çınar denilirdi. bu yerde shogun'un kudretini simgeleyen ulu bir çınar ağacı vardı. il adını da buradan alıyordu.
çınar'ın berisinde shogun'un sarayının bulunduğu bayramyeri yer almaktaydı. onun kuzeydoğusunda adalet beldesi, kuzeyinde halley, güneydoğusunda da sümer vardı. bu beldeler politikacılar, aristokratlar ve shogun yakınları tarafından mesken bellenmişti.
ulu çınarın ötesinde ise shogunşehitleri, saltak, suluköprü, incilipınar ve pelitlibağ illeri bulunuyordu. pelitlibağ'ın içinde ise çok farklı bir hayatın sürüp gittiği dükkanönü beldesi vardı. buralarda askerler, zanaatkârlar, işçiler yaşamını devam ettirmeye çalışırdı. sefaletin hüküm sürdüğü bu topraklara shogun hiç ilgi göstermez, hatta oralardan ağır vergi talep ederdi.
işte yine bir vergi toplama günü her şey başlamıştı...
7 shogun askeri pelitlibağlı mulayimaro'nun kapısını çaldığında güneş batmak üzereydi. kapı açıldığında askerler karşılarında zırhını kuşanmış, katanasını çekmiş bir adam buldular. mulayimaro tek kelime etmeden katanasını kapının ağzında duran askere sapladı. çevik hamlelerle 6 askeri doğradıktan sonra son askeri meydana doğru kovaladı. bilinçli bir hamleydi. meydanda askeri yakaladıktan sonra kendisini merak ve hayretle izleyen kalabalığa dönüp konuşmaya başladı.
-biz özgür müyüz?
kimseden çıt çıkmamıştı. şiddetlice bağırarak tekrar etti.
-biz özgür müyüz?
niye yaşıyoruz? shogun refah içinde yaşasın diye mi? bize kalacak yer veriyor, karnımızı doyuruyor diye onun mu olduk? kaldı ki bu topraklar bizim, yediğimiz ekmek, içtiğimiz su bizim. hangimizin ne kadar ekmek yiyip su içeceğini, nerede yatacağını söyleyecek diye bir hıyar turşusuna kendimizi heba edecek değiliz! emeğimizi bize dağıtmakla mükellefken, kendisine çalan bir pisliğe karşı susacak değiliz! devir hareket devridir. ya şimdi harekete geçip özgürlük yolunda ölün ya da bir ruh gibi dolanmaya devam edin!
halktan naralar yükseliyordu. bir isyan başlamıştı. yangından tez yayılan bu isyan çınar'a kadar yayıldı. isyancılardan bir ordu yükseliyordu.
shogun fasho-agaku yaklaşan tehlikenin farkındaydı. saray ordusu ve bir avuç isyana katılmamış çınaröteli asker vardı yanında. isyan bastırılmayacak kadar büyümüştü bile. kale duvarlarına çok güvenmekteydi. çapulcu ordusunun çınar'ı bile geçemeyeceğini düşünüyordu. bu düşüncelerle tahtında otururken veziri şogun geldi.
-şogun...
-buyrunko hazretleriko.
-bu isyancılarko senceko biziko alt eder miko?
-bilmemko.
-çekilebilirsinko.
isyancıların ordusu gün geçtikçe çoğalıyordu. ancak ordunun içinde çok az sayıda asker vardı. umursamazlıklarıyla bilindikleri gibi savaş yetenekleriyle de tanınan dükkanönü samurayları savaşa katılmalıydı. isyancı lideri mulayimaro çınar'a hücumu başlatmadan önce dükkanönü'ne geldi. dükkanönü ahalisi isyanın işe yaramaz bir uğraş olduğunu düşünüyordu. limonlu sodayla bile geçebilecek bir gazdı onlara göre bu olup bitenler... vanrosaki, mulayimaro'yu meydanda karşıladı.
-savaş isteseniz de istemeseniz de kapımızda. zırhınızı kuşanıp savaşa katılın!
-shogun'u devirmek, bu düzeni altüst etmek size mi kaldı mulayimaro?
-söylesene bana vanrosaki, bu düzenin değişmesini istiyor musun?
-elbet isterim. ama size mi kaldı bu iş? bir avuç çapulcu...
-bir avuç çapulcuyuz belki ama biz düzeni yıkmak için uğraş gösteriyoruz. çünkü bunu ancak insanlar alt edebilir, bozayılar ya da eşekler değil. sen de bu düzenin yıkılmasını istiyorsun da neden bir şeyler yapmıyorsun? sen insan değil misin?
dükkanönü ahalisine dönüp bir kez daha bağırdı.
-siz insan değil misiniz?
mulayimaro hiddetlenmişti. vanrosaki'ye acırcasına baktıktan sonra atını hızla sürüp uzaklaştı.
mulayimaro'nun önderliğinde isyancıların ordusu çınar önüne varmıştı. fasho-agaku ulu çınarı koruyan kalenin surlarından orduya bakıyor ve gülüyordu. şogun da yanındaydı.
-şogun...
-buyrunko hazretleriko.
-düdüğüko hazırlayınko. bu salakolar hücümko başlattığında düdüğüko çalınko. kuzeydenko süvari birliklerimizko inecekko, bunları tostko yapıpko geçecekko.
-emrinizko olurko hazretleriko.
-çekilebilirsinko.
şafak söktüğünde büyük bir hücum patlak verdi. koçbaşı ile kale kapısına dayanmıştı isyancılar. surlar üzerinden kızgın yağ dökülüyor, kapı korunuyordu. kapıdan umut kesildikten sonra merdivenler surlara dayatıldı. saldırı her türlü geri püskürtülüyordu. isyancılar geri çekilmek zorunda kaldı. düdüğün çalınmasına bile gerek kalmamıştı.
shogun keyiflenmişti. veziriyle ve komutanıyla oturmuş konuşuyorlardı.
-şogun...
-buyrunko hazretleriko.
-yarınko bunlarıko kaledenko çıkıpko kılıçtanko geçiririzko.
-elbetteko haşmetleriko.
komutanko, senko ne dersinko bu işeko?
-emrinizleko alayınıko süpürürüzko hazretleriko.
gülüşüp içkilerini tokuşturdular.
isyancılarda ise durum pek iç acıcı değildi. ertesi gün öğle saatlerinde shogun'un askerleri kaleden çıkıp nizam aldıktan sonra kimileri korkup kaçmaya yeltenmişti. son hücum için atıyla beraber mulayimaro birliklerin önüne geçip bir nara attı.

-kardeşlerim! şu kalenin arkasındaki ulu çınar ağacını görüyor musunuz? onu alaşağı edeceğiz. çünkü biz kimsenin gölgesi altında yaşamayız! indirin şu ağacı, güneş tekrar üzerimize doğsun! ya istiklâl, ya ölüm!
ordu tek bir ağızdan "ya istiklâl, ya ölüm!" diyerek bağırıyordu. shogunluk komutanı hiyaragasü telaşa kapılmıştı. birliklerine savunma pozisyonu almalarını emretti.
isyancılar delirmişcesine koşmaya başladılar. shogunluk askerlerinin üzerlerine atılıp savaştılar, savaştılar, savaştılar...
shogun veziriyle beraber surlarda olup biteni izliyordu. korkmaya başlamıştı.
-şogun...
-buyrunko hazretleriko.
-düdüğü çalınko.
-emredersinizko hazretleriko.
şogun surlardan aşağı kale içine bağırarak düdüğün çalınması emrini verdi. kuzeyden bir şey geliyordu ancak süvari birliği olmadığı kesindi. shogun iyice korkmaya başladı.
-şogun...
-buyrunko hazretleriko.
-düdüko çalmıyokko bokuko yedikko.
kuzeyde bir atlı göründü. atı şaha kalkmıştı. shogun bunu birliğin başı sanıp sevindi ancak öyle olmadığı atlı yaklaşınca anlaşıldı. bu kişi dükkanönü mahallesinin en büyük savaşçısı nidyasechu'ydu. kuvveti efsanelere konu olmuştu onun. cesurluğu başka hiçbir kimsede yoktu. şimdi de tek başına atını kale kapısına doğru sürüyordu.
öylesine hızla gidiyordu ki atın nallarından kıvılcımlar çıkıyordu. kale askerleri yerlerine mıhlanıp kaldılar. kapıya bir metre kala nidyasechu kendisini atından ileri doğru atarak kale kapısına doğru uçtu, kafasıyla kapıyı delip geçti . kapı kırılmış, kahramanın bedeninin tamamı kalenin içine girmişti. silkelenip ayağa kalktı ve savaşmaya başladı. ancak onun için bile çok kalabalıktılar. nidyasechu can vermişti.
onun geldiği yerden binlerce atlı daha göründü. dükkanönü savaşa gelmişti. isyancıların ordusundan sevinç çığlıkları yükseldi. moralleri iyice yükselmişti. vanrosaki önderliğinde atlılar, dışarda kalan shogun askerlerini ezip geçtikten sonra kaleye daldılar. bir askerin hala "düdüğü çalın!" naraları attığını duymuştu vanrosaki.
-süvariler sizin düdüğünüze kulak kabartmışken azrailin osuruğunu duydular, evlat. onlara katılmaya ne dersin?
kale muhafızları kaçıştılar.vanrosaki "nidyasechu için!" diye haykırdı ve muhafızlar kalenin içinden tamamen süpürüldü.
mulayimaro ordusuyla beraber kaleye girdi. ulu çınarın altında durarak kardeşlerine döndükten sonra tekrar ağaca dönüp çınara bir darbe indirdi. ardından vanrosaki vurdu artık pek de ulu görünmeyen çınara. ve ardından o, şu, bu derken ağaç darbelere dayanamayıp kale surlarının üzerine devrildi. mulayimaro'nun yüzüne güneş vurmuştu. kılıcını havaya kaldırıp zafer çığlığı attı. onu onbinler takip etti.
shogun çoktan kaçıp sarayına dönmüştü bile. korku içinde kendisini sarayın büyük salonuna kapattı. veziri hariç kimsenin girmesine izin verilmiyordu. salonun ortasında boylu boyunca uzanmışken içeri şogun girdi. fasho-agaku kafasını ondan yana çevirdi.
-şogun...
-buyrunko hazretleriko.
-neko varko?
-mulayimaru siziko düelloyako davet ediyorko hazretleriko.
shogun birden ayaklandı.
-şimdiko anasınıko laciverte boyadımko.

shogun düello için sarayından dışarı çıktı. onbinler sarayın önünde bekliyordu. en önde yaya bir adam, mulayimaru vardı. ona yaklaştı. mulayimaru konuşmaya başladı.
-şu dünyada pek çok şeye şaşırdım da senin gibi bir hıyar turşusunun shogun olmasına şaşırdığım kadar hiçbir şeye şaşırmadım. haysiyetsiz köpek.
fasho-agaku cevap vermedi. düello başladı. kılıç darbeleriyle geriye itilmişti shogun. mulayimaru zorlanmıyor gibiydi. sanki bir gösteri sergiliyordu. fasho-agaku yerden eliyle toz kaldırıp mulayimaru'nun gözlerine doğru üfledi. isyancı liderin görüşü bozulmuştu. bu boşluktan yararlanarak fasho-agaku kılıcını ona sapladı. mulayimaru geriye doğru sendeledi. shogun kılıcını bir kere daha salladı ancak mulayimaru bu saldırıyı bertaraf etti. son gücüyle kılıcını fasho-agaku'nun kalbine saplayarak onun üzerine devrildi. yerde kulağına fısıldadı.
-şerefinle yaşamasını bilmedin, bari ölmesini bilseydin...
vanrosaki koşarak isyancı liderin yanına gitti ancak o çoktan son nefesini vermişti.
o gün saray fethedilmiş, adalet, halley ve sümer illeri de kendiliğinden teslim olmuştu. direnen aristokratlar hadım edildiler. hanedan üyeleri uzak diyarlara sürüldüler. shogun'un devri bitmişti. devrim başarıya ulaşmıştı.
ertesi gün mulayimaro'yu onurlandırılmak üzere bir tören düzenlendi. cansız bedeni zırhı ve kılıcıyla birlikte odunlar üzerine konulmuştu. eski adetlerde olduğu gibi yakılalarak ebediyete uğurlanacaktı. vanrosaki elinde meşaleyle cenazenin başına geçti. nemli gözlerle liderine son kez baktıktan sonra derin bir nefes çekip topluluğa döndü.
-esir doğdu, sefil yaşadı; şanıyla yürüdü, özgür öldü.
kılıcını çekti ve meşaleyi üzerine yağ dökülmüş odunların üzerine bıraktı. son kez kalabalığa dönüp olabildiğince sesli bir şekilde bağırdı.
-mulayimaro!!!
herkes tek bir ağızdan onun adını haykırıyordu. onun, özgür mulayimaro'nun adını. ve onun ismi sonsuza kadar yankılandı.

loranahmes2

yaratıcılığıyla beni güldürüp beni de yaratıcılığa teşvik ediyor. güzel bir hayalgücü, iyi bir ademoğlu. ancak ortaya fikir atıp atıp hiç yazmadığı görülmektedir. yaz. summer.

fasıl gecesi kimde kalınacağı sorunsalı

tarafımdan bertaraf edilecektir bu sorun.

bu etkinliğe katılamayacağım ama kalacak yer ayarlayacağıma emin olabilirsiniz.

şimdi şöyle ki geç saatte mekandan çıktıktan sonra istiklal'den aşağı sallanıp tarlabaşı adı verilen istanbul'un en nezih ve görkemli semtine geliniz. oradan biraz dolaşın (geç gelirsem), baktınız geç oldu galata köprüsünden geçip unkapanı'na doğru yürüyünüz. unkapanı'ndan su sarnıçlarının olduğu yere doğru yukarı çıkıp vezneciler'e ulaşınız. oradan da sola dönüp edebiyat fakültesinin arkasına doğru yürüyünüz. edebiyat fakültesinin önüne geldikten sonra bana çağrı atınız. gelirim, gelirim de bi aksilik oldu, geç kaldım diyelim. en fazla 15 dakika bekleyiniz beni. gelmezsem yoldayımdır. benim geliş yoluma doğru, yani istanbul'un en nezih 2. semti; insanları sevgi topağı, gülücük makinesi ve kelebek kadar sevecen olan aksaray'a yürüyünüz. aksaray'da biraz kelebeklerle dans ettikten sonra yola devam edip cevizlibağ'a ulaşınız. orada bir köprü var, köprünün altında da benzinlik.

işte orada beni sizlere el sallarken bulacaksınız. gelirken kendinize de bir karton getirmeyi unutmayınız.

yeni bir istikbal daha ha

mahmut sütlaç'ın son cümlesi. 87 yaşında baharın gelişini erik ağacına çıkarak kutlamak istemiş, düşerek can vermiştir. düştüğünde yanına koşan yardımcısı ümmü gülsüm'e bu cümleyi fısıldamış ve ardından onun kollarında ebediyete intikal etmiştir.

"yeni bir istikbal daha ha?" ardından derin bir sessizlik...

bu cümlenin ne anlama geldiği tartışmalara sebebiyet vermiştir. v. süleyman'ın dere hadisesinden önce yazdığı son makalenin bitiş cümlesinin de "yeni bir istikbal daha ha?" olduğu bilinmektedir. peki ama mahmut sütlaç neden bu cümleyi son cümlesi olarak seçmiştir?

babasının kendisine sürekli anlattığı bir hikaye vardı. hikaye odur ki insanlar öldükten sonra ruhları bedenden ayrılır ve bir kelebek aracılığıyla yaratıcıya uçardı. mahmut sütlaç ölümden sonraki yaşama inanmazdı.

ölüm anında önünden bir kelebek geçmiş ve bu durum ona ironik geldiğinden "yeni bir istikbal daha ha?" demiştir.

mahmut sütlaç

kimi bilgisiz sütlaçistler tarafından yanlış tanıtılmaktadır.

bakışmalar hadisesi denilen olayın devamı v. süleyman'ın "hayret bir şey ya" isimli otobiyografisinde vardır.

söylenen odur ki istanbul'da yobazların ayaklandığını duyan v. süleyman piriviyet vapuruna atlayarak kırım'dan istanbul'a geçmiştir. peyami safa'nın sütlaç dükkanını ilk terkeden kişi olmasının nedeni. süleyman'ın geldiğinin haberini almış olmasıdır. zamanın en büyük insanı ile iki kelam laf edebilmek için elindeki kaseyi havaya fırlatıp gitmiştir dükkandan. öte yandan v. süleyman nicedir mahmut sütlaç ismini duyduğundan merakına yenilip, bir kase sütlaç yiyip kelam alışverişinde bulunmak için mahmut'un dükkanına ziyarette bulunmuştur. kapıyı açtığında içerde 8-10 kadar kişinin anlam verilemeyen bir sıra halinde birbiryleriyle kesişip durduğunu görür. o dükkana ayak bastığında ise bütün gözler ona çevrilmiştir.

mahmut sütlaç davasından vazgeçmiş bir şekilde oturup kapitalist olmayı düşlerken v. süleyman'ın amansız bakışları karşısında eşek tepmişe dönmüş ve hayatı boyunca kendini dünyayı daha güzel bir yer haline getirmeye adamıştır.

v. süleyman'ın geldiği haberi devlete de ulaşmıştır. devlet, v. süleyman'ın anarşizmi getireceğinden korkmuş ve yobazların karmaşasından yararlanarak sütlaç dükkanına saldırıda bulunmuştur. mahmut sütlaç, süleyman'ı dükkanın toplantı bölmesinde bulunan gizli kapıdan kaçırmış ve onunla beraber fransa'ya kadar gelmiştir. burada 2 yıl kadar onun asistanlığını yapmış ve sonra dükkanın başına geri dönmüştür.

mahmut sütlaç

mahmut sütlaç'ın kapitalist olma yoluna gittiği büyük bir yalandır.

kendisi 19. yüzyılın büyük anarşistlerindendir. sistemi çökertmenin ancak içerden olabileceğini görmüş ve görünürde sütlaç dükkanı aracılığıyla kapitalizme atılmıştır. ancak durum böyle değildir. sütlaç dükkanının alt katlarında anarşist toplantılar yapılmakta, plan ve projeler çizilmekteydi. sekizgen bir masa etrafında toplanılır idi. söylenen odur ki zamanında henry david thoreau bile bu toplantılardan birine katılmıştır. hatta toplantının akabinde apar topar amerika'ya dönüp civil obedience'ı yazmıştır.

lev troçki'yi bile derinden etkileyen bir düşünürün kapitalist olduğunu söylemek saçmalıktır. kaldı ki mc mahmut's ve mahmut king ismiyle hudut ötesinde açtığı dükkanlarla, sadece anarşizmin yayılmasına önayaklık etmiştir. ve unutulmamalıdır ki bu dükkanların hiçbiri kar amacı gütmemiş, döner sermayeyle çalışmıştır.

mahmut sütlaç ölürken "para, para, para" değil, "yeni bir istikbal daha ha?" demiştir. son sözleri bu olmuştur.

mahmut sütlaç

mahmut sütlaç'ın hayatında sadece bir kere aşık olduğu rivayet ediliyor. bu aşkına karşılık bulamadığı için de sonsuza kadar duygularını kalbine gömüp sır olarak sakladığı söylenir. hayatı boyunca hiçbir kadına bir daha duygusal anlamda bağlanamamış, bu eserlerine de yansımıştır. tema olarak asla aşkı ele almaz bir daha. aşkın olmadığını savunmuş, kimseyle evlenmemiş, hergün başka bir kadınla gönül eğlendirmiştir.
mülayim bey, mahzende bir aşk mektubu bulana kadar bu aşk hikayesi gizemini korudu. ancak şimdi bu mektup erişim dahilimizde. işte o hazin aşk mektubu:

"kumum,
seni seviyorum. öyle seviyorum ki seni, mektubuma bayağı bir giriş yapmaktan ölümcül bir şekilde korktum. dolaylı olarak seni ne kadar sevdiğimi uzun uzun anlatmak isterdim ancak bunu yapamadım. nasıl yapayım? seni düşündükçe beynim duruyor, dilim düğümleniyor, bedenim titriyor, karnıma bıçaklar saplanıyor. yüzün geldi mi gözümün önüne, şaşılaşıyorum, ellerim üşüyor, yine titriyorum. güzelliğin karşısında böyle bir duruma düşüyorum ben işte. öyle bir hâldeyken nasıl olur da uzun uzadıya seni anlatabilirim?
bir yemek sevdalısı, yaprak sarmasının önünde saygıyla durup, önündeki sarmanın ne kadar güzel sarıldığınıı, yağının nasıl güzel ayarlandığını, kokusunun ne kadar muhteşem olduğunu anlatır durur mu? yer hemen. sarmalar uzaktan gelirken ağzının suyu akmaya başlar, tek kelâm etmez etrafına ve de sarmaya. tek düşündüğü onu hemen yemek, bunu yaparken de her bir parçasından zevk almaktır. sevdası sahteyse, amacı gösteri yapmaksa, şımartır sarmayı sanki onu beş saat sonra umursamadan dışkılamayacakmış gibi.
sen yaprak sarmamsın benim. ağzımdan değil, göğsümün kafesinden içeri almak; mideme değil kalbime koymak istiyorum seni. bir yemek sevdalısının anüsüne mühür basmayı istemesi gibi, göğüs kafesime zincir vurmak istiyorum ben de.
kumum,
sana kumum diyorum çünkü sana duyduğum sevgi, sahildeki kum taneleri kadar yoğun ve sayılması, anlatılması güç. denize benzetiyorum kendimi de. düzenli med-cezirlerle narin öpücükler almak istiyorum senden. denizin her dalgasıyla birlikte kum tanelerini alıp götürmesi gibi, her öpüşümde seni, senden bir parçayı alıp sonsuza kadar içimde saklamak istiyorum.
seni eşekler gibi seviyorum...
mahmut sütlaç"

bu ilan-ı aşkın, adı dicle olduğu varsayılan bayan tarafından, hanımefendilik ve kibarlık dışı kaba bir dille karşılıksız bırakıldığı söyleniyor. bayanın, bu aşk mektubuna, "yaprak sarması mıyım lan ben?" gibi argo tabirlerle donatılmış cümlelerden oluşan hakaret dolu bir mektupla karşılık verdiği de söylentiler arasında. hazin bir yaşam öyküsü.

hipnoloji

bana merhaba demiş bir yazar. ben de ona merhaba diyorum.

v. süleyman üzerine olsun.

şalgam

rengi pancara, tadı patlıcan ezmesine, kokusu da turşu suyuna benzer. bu içeceği içenlerin kafayı yediği görülmüştür.

nargile

içtikten sonra ciğerlerin geçiçi olarak iflasına sebebiyet veren güz'ide bir tütün mamülü. bunu içenler iyi insan olabilirler. kötü insan da olma ihtimalleri var. ben kahin değilim. kahin olsam da bilemem ki. kahin yoktur, kahinim diyenler şarlatandır. uzaylılar da ispanyolların yaptığı bir araştırmaya göre türk'tür. lütfen biraz sağ duyu.

pis yedili

"lakapsız lise dizisi olmuyor mu?"

işte bu soruyu sordurtuyor bana bu rezalet dizi. yok cimbom, orço, trafo bilmem ne...

ben de kendi lise dizimi çekmeye karar verdim. karakterleri ise şöyle olacak:

1- yarrak hasan

grubun malı, zıpçıktısı. her olaya burnunu sokan, burnunu soktuğu her olayı da boklayan gerzek. aptal mimikleriyle sevimlilik yapmaya çalışır.

2- zurnacı mülayim

yetimhanede büyümüş dertli genç. atarlı şehrin atarlı insanı. annesi yıllar önce talihsiz bir kazada vefat etti. babasının kafasına da okey masasında inek düşünce yetimhaneye gitmek zorunda kaldı. orda çok iyi yürekli bir zurnacıdan zurna çalmayı öğrendi. şimdiye kadar geçimini zurna çalarak sağlıyordu. ta ki bir kavgada zurnayı herifin birinin götüne sokana dek...

3- lamer bünyamin

albino hastası. boş zamanlarında msn şifreleri çalıyor. sevimsizlik abidesi.

4- oynak götlü muharrem

grubun ağır abisi. bu lakap ona neden verildi, bilinmiyor. zurnacıya günde 250 defa "la bi dur gari amına koyim!" diyor. herkes ona hasta. boş zamanlarında google'a özlü sözler yazıp, özlü söz dağarcığını genişletiyor.

5- kaşar hülya

önüne gelene veriyor. (yarrak hasan hariç)

6- jambon yasemin

saçlarının rengi jambona benzediği için bu lakabı aldı. oynak götlü muharrem'e yanık. görüntü olarak hipopotamı andırmakta.

7- ayıcık fadime

140 kilo. ikiz kardeşini yediği hakkında dedikodular var. finansal açıdan grubun amına koyuyor. (her allah'ın günü 14 tane lahmacun yenir mi be kardeşim!)

dizinin ismi: koz maça

kahramanlarımızı yeni okullarında neler bekliyor?

bir milyon canlı para

ismi ile korku salan yarışma. bir milyon canlı para diyince aklıma show tv'nin zottirik filmler kuşağındaki "katil x'ler" filmleri geliyor. katil domatesler, katil yarasalar, katil eşekler, katil hıyar turşuları vs... bir milyon canlı para da bir milyon adet yürüyen ve nefes alan bozuk paraların insanlara saldırışı üstüne bir film gibi.

nemesis

azılı düşman anlamına gelen güzide bir kelime.

beyzbol

sopayla oynanan bir oyun. endüstriyelleşmiştir. kahrolsun gaz kaçağını çakmak ile arayanlar.

google

türkiye tarafından en çok "bacak" kelimesine maruz kalan arayıcı, tarayıcı.
  • /
  • 2
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 23

mahmut sütlaç

v. süleyman'ın avrupa'da başlattığı nlb (noluyo lan burda) harekatının istanbul öncülüğünü yapmıştır.

bu harekat bir dizi eylemler bütünüdür. aristokratların evleri, eş zamanlı operasyonlarla, kapıları tekmelenip, anarşistlerin içeriye "noluyo lan burda" diye dalması suretiyle basılıyordu. bu eylemler silsilesini başlatan hareket, o sırada ingiltere'de bulunan v. süleyman'dan çıkmıştır. oxford üniversitesini gezmekteyken öğrencilerin şikayetlerini dinledikten sonra hiddetlenmiş ve rektörün kapısını tekmeleyerek kırıp içeri dalmıştır. ağzından büyük bir gürültüyle çıkan tek cümle şuydu: "noluyo lan burda?" bodur bir insanın böyle bir olayın altından nasıl kalktığı meçhuldur.

bu hareketten sonra v. süleyman'ın da içinde bulunduğu bir grup insan, kendi aralarında yediye ayrılıp eş zamanlı baskınlar düzenlemişlerdir. özellikle mektepler, bürolar ve aristokrat evleri baskına uğramıştır.

işte mahmut sütlaç da hemen bu eylemi istanbul'a uygulamış ve ilk olarak kapalı çarşı'yı basarak noluyo lan burda diye bir nara atmıştır. orada celallenen 50-60 kişilik bir grup şehrin dört bir yanına dağılıp terör saçmış, noluyo lan burda bağırışıyla tekmelenmedik kapı bırakmamıştır.

grupta iyice dellenip meclisi basmaya çalışan baklavacı mülayim öldürülünce mahmut sütlaç üzüntüsünden geri çekilmiş ve eylemler de son bulmuştur.

fasıl gecesi kimde kalınacağı sorunsalı

tarafımdan bertaraf edilecektir bu sorun.

bu etkinliğe katılamayacağım ama kalacak yer ayarlayacağıma emin olabilirsiniz.

şimdi şöyle ki geç saatte mekandan çıktıktan sonra istiklal'den aşağı sallanıp tarlabaşı adı verilen istanbul'un en nezih ve görkemli semtine geliniz. oradan biraz dolaşın (geç gelirsem), baktınız geç oldu galata köprüsünden geçip unkapanı'na doğru yürüyünüz. unkapanı'ndan su sarnıçlarının olduğu yere doğru yukarı çıkıp vezneciler'e ulaşınız. oradan da sola dönüp edebiyat fakültesinin arkasına doğru yürüyünüz. edebiyat fakültesinin önüne geldikten sonra bana çağrı atınız. gelirim, gelirim de bi aksilik oldu, geç kaldım diyelim. en fazla 15 dakika bekleyiniz beni. gelmezsem yoldayımdır. benim geliş yoluma doğru, yani istanbul'un en nezih 2. semti; insanları sevgi topağı, gülücük makinesi ve kelebek kadar sevecen olan aksaray'a yürüyünüz. aksaray'da biraz kelebeklerle dans ettikten sonra yola devam edip cevizlibağ'a ulaşınız. orada bir köprü var, köprünün altında da benzinlik.

işte orada beni sizlere el sallarken bulacaksınız. gelirken kendinize de bir karton getirmeyi unutmayınız.

mahmut sütlaç

mahmut sütlaç'ın hayatında sadece bir kere aşık olduğu rivayet ediliyor. bu aşkına karşılık bulamadığı için de sonsuza kadar duygularını kalbine gömüp sır olarak sakladığı söylenir. hayatı boyunca hiçbir kadına bir daha duygusal anlamda bağlanamamış, bu eserlerine de yansımıştır. tema olarak asla aşkı ele almaz bir daha. aşkın olmadığını savunmuş, kimseyle evlenmemiş, hergün başka bir kadınla gönül eğlendirmiştir.
mülayim bey, mahzende bir aşk mektubu bulana kadar bu aşk hikayesi gizemini korudu. ancak şimdi bu mektup erişim dahilimizde. işte o hazin aşk mektubu:

"kumum,
seni seviyorum. öyle seviyorum ki seni, mektubuma bayağı bir giriş yapmaktan ölümcül bir şekilde korktum. dolaylı olarak seni ne kadar sevdiğimi uzun uzun anlatmak isterdim ancak bunu yapamadım. nasıl yapayım? seni düşündükçe beynim duruyor, dilim düğümleniyor, bedenim titriyor, karnıma bıçaklar saplanıyor. yüzün geldi mi gözümün önüne, şaşılaşıyorum, ellerim üşüyor, yine titriyorum. güzelliğin karşısında böyle bir duruma düşüyorum ben işte. öyle bir hâldeyken nasıl olur da uzun uzadıya seni anlatabilirim?
bir yemek sevdalısı, yaprak sarmasının önünde saygıyla durup, önündeki sarmanın ne kadar güzel sarıldığınıı, yağının nasıl güzel ayarlandığını, kokusunun ne kadar muhteşem olduğunu anlatır durur mu? yer hemen. sarmalar uzaktan gelirken ağzının suyu akmaya başlar, tek kelâm etmez etrafına ve de sarmaya. tek düşündüğü onu hemen yemek, bunu yaparken de her bir parçasından zevk almaktır. sevdası sahteyse, amacı gösteri yapmaksa, şımartır sarmayı sanki onu beş saat sonra umursamadan dışkılamayacakmış gibi.
sen yaprak sarmamsın benim. ağzımdan değil, göğsümün kafesinden içeri almak; mideme değil kalbime koymak istiyorum seni. bir yemek sevdalısının anüsüne mühür basmayı istemesi gibi, göğüs kafesime zincir vurmak istiyorum ben de.
kumum,
sana kumum diyorum çünkü sana duyduğum sevgi, sahildeki kum taneleri kadar yoğun ve sayılması, anlatılması güç. denize benzetiyorum kendimi de. düzenli med-cezirlerle narin öpücükler almak istiyorum senden. denizin her dalgasıyla birlikte kum tanelerini alıp götürmesi gibi, her öpüşümde seni, senden bir parçayı alıp sonsuza kadar içimde saklamak istiyorum.
seni eşekler gibi seviyorum...
mahmut sütlaç"

bu ilan-ı aşkın, adı dicle olduğu varsayılan bayan tarafından, hanımefendilik ve kibarlık dışı kaba bir dille karşılıksız bırakıldığı söyleniyor. bayanın, bu aşk mektubuna, "yaprak sarması mıyım lan ben?" gibi argo tabirlerle donatılmış cümlelerden oluşan hakaret dolu bir mektupla karşılık verdiği de söylentiler arasında. hazin bir yaşam öyküsü.

yeni bir istikbal daha ha

mahmut sütlaç'ın son cümlesi. 87 yaşında baharın gelişini erik ağacına çıkarak kutlamak istemiş, düşerek can vermiştir. düştüğünde yanına koşan yardımcısı ümmü gülsüm'e bu cümleyi fısıldamış ve ardından onun kollarında ebediyete intikal etmiştir.

"yeni bir istikbal daha ha?" ardından derin bir sessizlik...

bu cümlenin ne anlama geldiği tartışmalara sebebiyet vermiştir. v. süleyman'ın dere hadisesinden önce yazdığı son makalenin bitiş cümlesinin de "yeni bir istikbal daha ha?" olduğu bilinmektedir. peki ama mahmut sütlaç neden bu cümleyi son cümlesi olarak seçmiştir?

babasının kendisine sürekli anlattığı bir hikaye vardı. hikaye odur ki insanlar öldükten sonra ruhları bedenden ayrılır ve bir kelebek aracılığıyla yaratıcıya uçardı. mahmut sütlaç ölümden sonraki yaşama inanmazdı.

ölüm anında önünden bir kelebek geçmiş ve bu durum ona ironik geldiğinden "yeni bir istikbal daha ha?" demiştir.

nargile

içtikten sonra ciğerlerin geçiçi olarak iflasına sebebiyet veren güz'ide bir tütün mamülü. bunu içenler iyi insan olabilirler. kötü insan da olma ihtimalleri var. ben kahin değilim. kahin olsam da bilemem ki. kahin yoktur, kahinim diyenler şarlatandır. uzaylılar da ispanyolların yaptığı bir araştırmaya göre türk'tür. lütfen biraz sağ duyu.

mahmut sütlaç

mahmut sütlaç'ın hayatında sadece bir kere aşık olduğu rivayet ediliyor. bu aşkına karşılık bulamadığı için de sonsuza kadar duygularını kalbine gömüp sır olarak sakladığı söylenir. hayatı boyunca hiçbir kadına bir daha duygusal anlamda bağlanamamış, bu eserlerine de yansımıştır. tema olarak asla aşkı ele almaz bir daha. aşkın olmadığını savunmuş, kimseyle evlenmemiş, hergün başka bir kadınla gönül eğlendirmiştir.
mülayim bey, mahzende bir aşk mektubu bulana kadar bu aşk hikayesi gizemini korudu. ancak şimdi bu mektup erişim dahilimizde. işte o hazin aşk mektubu:

"kumum,
seni seviyorum. öyle seviyorum ki seni, mektubuma bayağı bir giriş yapmaktan ölümcül bir şekilde korktum. dolaylı olarak seni ne kadar sevdiğimi uzun uzun anlatmak isterdim ancak bunu yapamadım. nasıl yapayım? seni düşündükçe beynim duruyor, dilim düğümleniyor, bedenim titriyor, karnıma bıçaklar saplanıyor. yüzün geldi mi gözümün önüne, şaşılaşıyorum, ellerim üşüyor, yine titriyorum. güzelliğin karşısında böyle bir duruma düşüyorum ben işte. öyle bir hâldeyken nasıl olur da uzun uzadıya seni anlatabilirim?
bir yemek sevdalısı, yaprak sarmasının önünde saygıyla durup, önündeki sarmanın ne kadar güzel sarıldığınıı, yağının nasıl güzel ayarlandığını, kokusunun ne kadar muhteşem olduğunu anlatır durur mu? yer hemen. sarmalar uzaktan gelirken ağzının suyu akmaya başlar, tek kelâm etmez etrafına ve de sarmaya. tek düşündüğü onu hemen yemek, bunu yaparken de her bir parçasından zevk almaktır. sevdası sahteyse, amacı gösteri yapmaksa, şımartır sarmayı sanki onu beş saat sonra umursamadan dışkılamayacakmış gibi.
sen yaprak sarmamsın benim. ağzımdan değil, göğsümün kafesinden içeri almak; mideme değil kalbime koymak istiyorum seni. bir yemek sevdalısının anüsüne mühür basmayı istemesi gibi, göğüs kafesime zincir vurmak istiyorum ben de.
kumum,
sana kumum diyorum çünkü sana duyduğum sevgi, sahildeki kum taneleri kadar yoğun ve sayılması, anlatılması güç. denize benzetiyorum kendimi de. düzenli med-cezirlerle narin öpücükler almak istiyorum senden. denizin her dalgasıyla birlikte kum tanelerini alıp götürmesi gibi, her öpüşümde seni, senden bir parçayı alıp sonsuza kadar içimde saklamak istiyorum.
seni eşekler gibi seviyorum...
mahmut sütlaç"

bu ilan-ı aşkın, adı dicle olduğu varsayılan bayan tarafından, hanımefendilik ve kibarlık dışı kaba bir dille karşılıksız bırakıldığı söyleniyor. bayanın, bu aşk mektubuna, "yaprak sarması mıyım lan ben?" gibi argo tabirlerle donatılmış cümlelerden oluşan hakaret dolu bir mektupla karşılık verdiği de söylentiler arasında. hazin bir yaşam öyküsü.

mahmut sütlaç

dükkanına bolulu hasan usta isminde bir kişi gelmiş, sütlaç yapmayı öğrenmek istemiştir. 1 aylık deneme sürecinden sonra mahmut sütlaç gençte bir umut görememiş ve kendisine "siktir git sen dondurma yap" demiştir.

o gün bolulu hasan usta memleketine dönüp dondurma yapmaya başlamış ve günümüze kadar dondurmaları ulaşmıştır.

kendisi ufuk açıcı bir akıl hocasıydı. sütlaçlar içinde yatsın.

mahmut sütlaç

kimi bilgisiz sütlaçistler tarafından yanlış tanıtılmaktadır.

bakışmalar hadisesi denilen olayın devamı v. süleyman'ın "hayret bir şey ya" isimli otobiyografisinde vardır.

söylenen odur ki istanbul'da yobazların ayaklandığını duyan v. süleyman piriviyet vapuruna atlayarak kırım'dan istanbul'a geçmiştir. peyami safa'nın sütlaç dükkanını ilk terkeden kişi olmasının nedeni. süleyman'ın geldiğinin haberini almış olmasıdır. zamanın en büyük insanı ile iki kelam laf edebilmek için elindeki kaseyi havaya fırlatıp gitmiştir dükkandan. öte yandan v. süleyman nicedir mahmut sütlaç ismini duyduğundan merakına yenilip, bir kase sütlaç yiyip kelam alışverişinde bulunmak için mahmut'un dükkanına ziyarette bulunmuştur. kapıyı açtığında içerde 8-10 kadar kişinin anlam verilemeyen bir sıra halinde birbiryleriyle kesişip durduğunu görür. o dükkana ayak bastığında ise bütün gözler ona çevrilmiştir.

mahmut sütlaç davasından vazgeçmiş bir şekilde oturup kapitalist olmayı düşlerken v. süleyman'ın amansız bakışları karşısında eşek tepmişe dönmüş ve hayatı boyunca kendini dünyayı daha güzel bir yer haline getirmeye adamıştır.

v. süleyman'ın geldiği haberi devlete de ulaşmıştır. devlet, v. süleyman'ın anarşizmi getireceğinden korkmuş ve yobazların karmaşasından yararlanarak sütlaç dükkanına saldırıda bulunmuştur. mahmut sütlaç, süleyman'ı dükkanın toplantı bölmesinde bulunan gizli kapıdan kaçırmış ve onunla beraber fransa'ya kadar gelmiştir. burada 2 yıl kadar onun asistanlığını yapmış ve sonra dükkanın başına geri dönmüştür.

fasıl gecesi kimde kalınacağı sorunsalı

tarafımdan bertaraf edilecektir bu sorun.

bu etkinliğe katılamayacağım ama kalacak yer ayarlayacağıma emin olabilirsiniz.

şimdi şöyle ki geç saatte mekandan çıktıktan sonra istiklal'den aşağı sallanıp tarlabaşı adı verilen istanbul'un en nezih ve görkemli semtine geliniz. oradan biraz dolaşın (geç gelirsem), baktınız geç oldu galata köprüsünden geçip unkapanı'na doğru yürüyünüz. unkapanı'ndan su sarnıçlarının olduğu yere doğru yukarı çıkıp vezneciler'e ulaşınız. oradan da sola dönüp edebiyat fakültesinin arkasına doğru yürüyünüz. edebiyat fakültesinin önüne geldikten sonra bana çağrı atınız. gelirim, gelirim de bi aksilik oldu, geç kaldım diyelim. en fazla 15 dakika bekleyiniz beni. gelmezsem yoldayımdır. benim geliş yoluma doğru, yani istanbul'un en nezih 2. semti; insanları sevgi topağı, gülücük makinesi ve kelebek kadar sevecen olan aksaray'a yürüyünüz. aksaray'da biraz kelebeklerle dans ettikten sonra yola devam edip cevizlibağ'a ulaşınız. orada bir köprü var, köprünün altında da benzinlik.

işte orada beni sizlere el sallarken bulacaksınız. gelirken kendinize de bir karton getirmeyi unutmayınız.

mahmut sütlaç

mahmut sütlaç sadece sütlaç yapımcısı olarak gösterilmemelidir. doğru bilinen yanlışlardan biri de ona sütlaç soyadının sütlaççı olduğu için verildiğidir. bunun sebebi yüzünü sütlaca bulayarak anarşist eylemlerde bulunmasıdır. hatta bir ara arananlar listesinde başı zorlamıştır bu hal ve hareketlerinden ötürü. kod adı surat-ı sütlaç idi. sonradan bu soyadı olarak kayıtlara geçti.

anarşizmde maskenin öncüsü olarak kabul edilir. ilk olarak istemsiz bir şekilde yüzünü maskelese de -bir hadisenin havadisini duyduktan sonra sinir krizi geçirip iki tabak sütlacı kafasından aşağı bocalamıştır- sonraları bunu bir gelenek haline getirmiştir.

v. süleyman bunu saçma bulup onu şöyle eleştirmiştir: "anarşizm, suratını sütlaçlayan bir benî-ademü'l-lâ-beynin çöp bidonlarını ateşe vermesiyle değil, bilgiyle nurlanıp parlamış bir suratın güneşe sırt vermesiyle cam işlevi görüp devleti ateşe vermesiyle olur."
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.