loranahmes2

Durum: 949 - 0 - 0 - 0 - 24.06.2013 01:18

Puan: 9670 - Sözlük Kezbanı

12 yıl önce kayıt oldu. 3.Nesil Yazar.

ve düşünürüm: belki hiç yaşamadım, ne öğrendin, ne sevdin, ne de inandın... belki de kuyruklu yalanlar mutlu etti bazı bazı... kahrolsun bağzı şeyler!!
  • /
  • 48

sevişirken kulağın yalanması

insanı zevkten dört köşeye sığdırmadığı muhakkak; ama bende bu yapılırken hiçbir azgınlık olmuyor. yani teslim bayrağı göndere çekiliyor. kabıma sığamıyorum. hareketlerimdeki sert, keskin haller... sonra sexe giremiyorum. haydar bey ölecek miyim?

not: bu yüzden en son yaptırırım. bu da oldukça zor oluyor arkadaş. içine tüküreyim böyle fantezinin. *

not 2 : yaptırmak ne demek ya *

yatarak kitap okumak

bir süre sonra dirsekten yukarıya kan dolaşımını engellediği için ters çevrilen kaplumbağa gibi sırt üstü yatar, kitap sevildiyse, mesela nietzsche ağladığında, o şekilde de bir kaç dakika okunur. faaliyet ikra ve eşya küttap ise pozisyonun önemi yoktur. ama pozisyon kısa ömürlü olabiliyor.

(bkz: masada kitap okumak)

ciwan

kabede şeytan taşlanılan ortamdaki şeytana koyulasıdır.

türkiye'de gaylerin antimilitarist bile olamaması

saçma olduğunu düşündüğüm başlık. türkiye'de geylerin eline silah versen al sana katil dağlı al sana terrorist koylü diye dağa çıkar.
doğru başlık:

(bkz: türkiyede geyleri antimilitarist yapma yolları)

seri eksi oy veren ezik

nilüfer turizm

ev tadında keklerini çok sevdiğim firmaydı. sonra metro onu satın aldı ve metronun katlanılmaz umursamazlığı ile kötü hizmetine mecbur kaldık. ve ben buna tahammül edecek bir insan değildim. bir nilüfer turizm yaratamazdım ancak tren! evet dostlar demirden ineğe atladığım gibi bazen otobüsle üç saat olan yolu on saatte alsam da trenimi sevdim. bana nilüfer sevdirdi. her zaman özlerim o kuş kadar keklerinin tadına doyulmaztadını.

pepee pepee çok üzülüyor

bıkmadan usanmadan koca bir dönem boyunca ve ki bu 2011 in son zamanlarına denk geliyordu, her öğleden sonra okuldan dönüp izlediğim pepee'nin en sevdiğim şarkılarından biridir. ve bu şarkının adeta hastasıyım. beni alan bunu kabul etsin der gibi oldu ama seviyorum arkadaş. var mı? *

şarkıda vurgu şu şekildedir: pep-pee peep-peeee çok üzülüyor...

şekersiz çay

raif efendi'siz bir kürk mantolu madonna, ranço'suz bir 3 idiots efendime söyleyeyim boğazsız bir istanbul gibi bir şeydir şekersiz çay. çay ki şanını şekerde bulmuş bir içecek nasıl olur da modern sağlığın düşman listesine eklendiğini endişeli nazarlarla seyrettiğimdir. bu beni yaralar. ince belliye bir buçuk kaşığı aşkın, kupaya dörde yakın şeker atan ben kendimi çok yalnız hissediyorum sözlük. bu zamanlar zor zamanlar ki insan, insanda huzur bulmaz bu devirde; çayıma attığım şekere de karışır oldu dostlar. nerelere kaçam da kurtulam ben. doğu hizmetim gelse de kaçak çaya on şeker atayım.

yarak

eski türkçede silah manasını alan sözcükle ilkin üniversitenin ilk yılında köktürkçe dersinde tanıştım. tanrı taala aşkına sosyal hayatım pek bir yavan olabilir ancak hakkımı kendime iade edip hemen söyleyebilirim ki dersler konusunda üzerime inek tanımam. bunun çok doğru bir söz olduğunu anlamıştım. trakyaya kar yağıyordu ve biz kül tigin kitabesini okuyorduk. orjinal harfleriyle. hocamızın o harfleri bilmediğine yemin edebilirim! ancak transliterasyonunu bile okurken çataldan kıçımıza dek terlerin akmasına -mani olamazdık ki orijinali ha!: üze kök tengri, asra yağız yer kılundukda, ekin ara kişi oğlı kılınmış... ama ben ineklik tanrısı güven, aybettin okur, elbette okuyabiliyordum. *) şimdi okuyunca doğrusu bana bir şeyler katmış muharrem ergin diyorum.neyse. kar yağıyor ve en sevdiğim kardeşcağızım-dostum mahmut nasıl zorlanıyor. hayır şakır şakır okudu. durdu. durduğu yerde bir nefes aldı. okuyamayacağını anlayınca devam edeyim dedi ama hoca engel oldu. sınıfta bir uğultu. ama okuyamıyor millet. nasıl okusundu ki anca sınav öncesi ezberlenen kitabeler. hocanın elinde metin yoktu. nereyi okuyamadın? hadi kim okuyacak dedi. ben de mahmut'un karizması çizilmesin diye uyumak için abandığım sıradan başımı kaldırdım ve kitaba baktım. "yarrak" diyiverdim. sensin yaraaam dedi mahmut. lan yarraaam ... derken göben sen okudun mu diye girdi hoca aramızdaki nefis sohbete. evet hocam dedim. nedir? nasıl demeli yarak?! kelime yarak yani. size değil diye sesim yüksekten alçağa indi. noktalama işaretlerini seven ve nefes alışverişini buna göre ayarlayan ben --güven radiyallahu anh-- nasıl olur da bir kerede boşluksuz böyle bir cümle kurmuştum bilmiyorum. gözümü açtığımda millet kolonya ile başımdaydı. dersten nasıl çıktığımı bilemezsiniz. gözüm hiç bir şey görmüyordu. bir utanç, bir sinir hali. hoca kesin beni bıraktı derken... mahmut yarrağım al kolonya da sür burnuna diyende kendime geldim açıldı sinirden gözlerim. sınıf kahkaha tufanına gark olmuş, ben de az önceyi unutmuştum. mutluydum. sınavda çıkmayacaksa da en azından sözlük dağarcığıma silahımı da ekledim böylece. yarak deyip geçmemek lazım.

(bkz: sonu gelmeyecek sandım)

kesişmek

çok güzel yaptığım olaydır. bilhassa metrobüs seferlerinde. ne çok olur öyle! insanların diğer insanların dötüne dayandığı pipisini yoklamaya mecbur olduğu metrobüste göz göze dudak dudağa gelinmedik bir gün yoktur ki efendim bunlar zor zamanlar geçiren bir gey için hayli hoş dakikalar demek. ne gündelikleşen pkk-tc çatışamsı, ölü haberleri, işsizlik oranı, hapsedilen öğrenciler, kapatılan gazeteciler, yozlaşma vs ne de gelecek kaygısı, az sonra gireceğin ama aslında hocanın sınav adıyla gerçekleştireceği tecavüzün korkusunu yaşarsın. olsa olsa karşındakinin sabaha verilebilecek bir ağız kokusu vardır ki bu da çok önemli sayılmaz zira abla yolcular süründükleri kokularla koku alma duyunuzu geçici bir süreliğine rafa kaldırmanıza sebep olur. istisnasız. düşünün gerisini arkadaş! zor zamanlar.

hz. muhammed

recep ihsan eliaçık'ın verdiği ilginç bilgiye göre muhammed aleyhisselam ebubekr'in kızı ayşe ile en az günümüz terimiyle reşit iken evlenmiştir. nasıl mı?

eski araplardan çok çektik bu bir gerçek. imanımızı gevrettiler. kızların evlilik yaşı konusunda da öyle. o yüzden sevgiyle anıyor değilim onları. ayrı bir kafaları varmış zamanında ya neyse. bunlar kızları bir canlıdan bile saymadığı için doğduğunda bir deveye bile yaş verirken kızlara yaş vermezler çünkü tam olarak doğmuş değildirler. çünkü canlılar doğabilir! peki bu mantık dışı durumu nasıl izah edebiliyor, doğru ifadeyle durumu nasıl kıvırıyorlar? işte şöyle. kızlar doğarken canlı değildir ama (dikkat litfen!) ilk adet gününden itibaren yaş almaya başlar. bir kızın doğduğu gün adet kanamasının, ay başının gerçekleştiği ilk gündür. ortalama bir kız on bir on iki yaşında adet görür bugünkü insani anlayışa göre. böylece şöyle bir hesap karşımıza çıkıyor. bugünkü ifadeyle on iki yaşında olan bir eski arap kızı bir yaşında iken, yine bugünkü ifadeye göre dokuz yaşındaki bir arap kızı(mesela ayşe!) yirmi, yirmi bir yaşındadır. peki bu hesap mümkün müdür? bence gayet mümkündür. denildiği gibi diri diri gömülen kız çocuklarının neden öldürüldüğü ortadayken onların insandan sayılmayıp da erkek insanlardan ayrı bir yaş hesaplamasına dahil edilmesi mümkündür.

ha şunu da belirteyim, ihsan eliaçık bunu açıkladığı röportajında bir kaynak vermemişti, bakın şu şu şunun eserinde bu bu bu hadislerde... açıklanmaktadır diye.

herkes için evlilik

oldukça kafa karıştırıcı, ön tanıma ve art açıklamaya ihtiyacı olan bir söz grubu. çok eşliliği kapsıyor mu aklıma gelen ilk soru. diğer yandan ikisi de evli olan iki partner de birbirleriyle evlenebilir mi mesela?(tamam son soru tanıtımı yapan evli olup da tanıtım için birbirini öpen bay ve bayandan ilham aldım * ) eşcinsel evliliği destekleyenlerin ürettiği bir söz olsa gerek. ama eşcinseller için de evlilik dense daha bir iyi olur. diğer yandan avrupa eşcinsel evliliği her halükarda kabul etmek zorunda. zira hetero evliliklerin oranı çok azalmış. kapitalist üretim kendine yeni aile üretemeyecek olursa avrupa sosyalist olup çıkacak. zira doğurup doğurup sokağa atılan çocukları yetiştiren devlet onların sosyal, psikolojik, ekonomik vs gereksinimleri karşılarken onların reşit olduktan sonra başarısız olmasını istemez. sisteme en geniş anlamıyla işçi lazım. diğer yandan sosyalist bir partinin bunun başını çekmesi zaten soyalist düzenin üstü kapatılmak istenen bir vaadini yerine getirmektir. hülasa ( muharrem ergin'in ruhuna elfatiha), (bkz:#(#110322)) numaralı girdinin kaos gl'den alıntıladığı habere biraz yavşak bir gülümse takınıp "hani sosyalizm ve kapitalizm ortaklaşamazdı? n'oldu, çin'e laf atıp duruyordunuz hemşire?!" diyesim geliyor. ama kendimden utanıyorum. saygılar.

ta

homoloji

bir ara benim de homologu olduğum sözlüktü. küçüktüm o aralar. sonra bir kayboldu ki daha ben hiç bir şey anlamamışken. tanrım. ne özlüyorum bazen.

yaban

ülkeyi, askerle birlikte aydın sınıfının yönetmesi ve geri kalanın, yani batılı olmayıp batılılara yabancı kalanların, değişim döneminde haliyle kendi geleneklerini savunanların yönetilmesi gerektiğini savunan karaosmanoğlu yakup kadri'nin halk düşmanı olarak nitelenebilecek romanıdır. sonraki devirlerde bu yönüyle eleştiri yağmuruna tutulan yazar evelemiş gevelemiştir. bu roman ile ilgili gerçek bir tahlil, eleştiri okumak için berna moran beyefendinin türk romanına eleştirel bir bakış adlı iki ciltlik insan üstü, marksist kimliğin görülebildiği yaklaşımlarla ölümsüzleştirdiği eserine bakabilirsin.

ben o günden sonra yakup'u sevmedim.

edip cansever'in " çağrılmayan yakup" adlı şiirini ona armağan edesim geldi. o yakup ki halkını bir pislik gibi tarif ve tasvir etmişti yaban'ında, çağrılmayan yakup gibi bir mermer merdiven basamağı olaydı. ama sonra hayır, çağrılmayan yakup iyi, kaliteli muhteşem bir şiir. kadri'ye kurban edemem. kadri kıymeti vardır ben de.

serseri mayınlar

ferzan özpetek beyefendinin türkiye galasını antep'te yaptığı eşcinsel temalı filmidir.
gey temalı filmlerde sevişme sahnesi arayanlar için çekici olmayan film insanlara "arkadaş, her şey ne kadar gey bu filmde" dedirtir. bu niteleme ile harikulade oluşu kast edilir. filmin en güzel sahnesi şüphesiz
--- spoiler---
büyükannenin intihar şeklidir. bir gün intihar edersem önce şeker hastası olur sonra da pastaneyi eve taşırım. ve sonra allah rahmet eylesin. amin.
--- spoiler ---

brokeback mountain

esasında roman falan değildir. annie proulx'un yazdığı kısa bir öykü. aralarında teorik bir ayırım olmasa da hikaye bile diyemiyorum bu öyküye.
everest'in film çıktığında popüler kaygılarla brokeback dağı diye türkçeye iğrencü'l-vahşet bir tercümeyle kazandırdığı öykü. bu kötü çeviriden olsa gerek -diye umuyorum- öykü hayli sıkıcı. onu okuduktan sonra kitabın başka hiç bir öyküsünü okumadım.

bu filmi sinemada izledim ben arkadaş. daha bir tane bile gay arkadaşım yokken. bir tane bile gay pornosu izlememişken. (aynı zamanda genel porno da izlememiştim.) bakırköy'de +18 mi ne yazıyordu o zaman. kimliğimi isteyecekler diye altıma sıçmıştım korkudan. ama bir kere beni kesmedi. sonraki hafta ikinci kez gittim. benim için ne kadar anlamlı olduğunu anlatamam. o zamana kadar yalnızca e2'de yayınlanan hollyoaks dizisinde gördüğüm eşcinsel sevgili muhabbetleri bir anda koca bir öykü olarak beyaz perde aracılığıyla gözümün önüne serilmişti. arkadaş o zaman ben de sonu böyle olmayan ama sevdiğimle güzel bir ilişki yaşayabilirim deyüpde sinemadan çıkararaktan eve koşmuştum. gözlerim de yaşlıydı efendim. ağlamamış değildim. son sahnede.

diğer yandan. sözlük, bu film sinemada izlediğim ilk filmdir. benim için önemini anlatabiliyor muyum? ve 2006 yılı benim için ne kadar mukaddestir. lise daha bitmemişken nihayet sinemaya gittim demek için sinemaya gitmeye çalışan ben'in -param olmazdı da gitmezdim, net zaten yoktu- gittiği ilk filmin brokeback olması hayli hoş bir tesadüf.

lgbti temalı filmler

3 (drei) eşcinsel başlayıp biseksüel temaya kayan bir filmdir. ancak bu tema, filmin temalarından yalnızca biridir.

defalarca izlenilebilecek filmler

serbest çağrışım

kitap okumak ve film izlemek ile gerçekleştiğini sandığım fikri olay.
bir sanat olarak ikinci yeni akımının büyük kozuydu kendilerinden öncekileri ezip geçmelerinde. zeka işidir ancak kimi serbest çağrışımlar vardır ki yapan için çok mantıklı bir bağ oluşturulabilirken bir diğeri için alakaya turp sıkmak olarak görülebilir. bu noktada serbest çağrışımın interaktif sözlüklerde zapt u rapt altına alınıyor olması anlamsız. bağlantı kuramıyorsan bkz: olayını kaldıracaksın. bkz: bence çok iddialı bir şey. serbest çağrışım yaptım hadi bağlantı kur başlıkla demek. kurabilir misin demek. çok ilginç. (bir de bunun bilinç akışı diye tahkiye sanatı vardır ki bizde oğuz atay tutunamayanlar ında ortalığı darmaduman etmiştir. entry min kitap ile başlayıp çok ilginç sözüyle bittiği kısım da buna örnek. bilincim açılmış, akmış, saçılmış. )
  • /
  • 48
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 949

bir ülkeden bir iç ülkeye

yılmaz erdoğan'ın sevebilme ihtimali adlı(?) şiirnde geçer. bir ülke: türkiye, iç ülke: kürdistan kodlamasını sıradan biri de anlayabilir.

liseli eşcinsellere tavsiyeler

bir günlük tutun. kimse okuyamasın diye başka bir alfabeyle yazmak isterseniz kendi alfabenizi oluşturup yazın. önce arap harfleriyle yazdım, sonra kril. kardeşim cin çıktı, tıkır tıkır öğrendi. sonra bir alfabe yaptım, mübarek hint alfabesi. ben okumayı unuttum. sadece ve anlaşılır bir şey olsun. sekiz yıldır kullanıyorum, misler misi bakıp bakıp ne bu diyorlar. dünyayı kurtarma planları diyorum. yutar gibi yapıyorlar, başka çareleri yok. ama o alfabeyi de bir ansiklopedi, efendime söyleyeyim yastığının iç yüzüne falan yaz ki hem uzun aralardan sonra hatırlayasın hem de kimse göremesin. niye mi bu? kardeşim, açılmaya ihtiyacın olacak ve her zaman etrafında birileri olmayacak, olsa bile anlatacak kelimeleri bulamayacaksın, bulduğunda sabaha karşı dört olacak. bu yüzden ulaşılabilir bir kuyu olacak yanında. istediğinde su çekersin. ya da kuyuyu gözyaşınla doldurursun. haa orta birde aşık olduğum çocuğun sivilcelerini uzun uzadıya yazmış olmak bu senelerde kendimden utanmama sebep vermiyor değil. ama sen boş ver, bunu gelecekteki sen düşünsün.*

bakir erkek

yozlaşmaya giden en kestirme yolun cinsellikten geçtiğini kavramış olması muhtemel erkektir.

aşk, sevgi, kıymet ve hürmet gibi insanın ruhuyla alakalı bir takım erdemlerin cinsel perhizle arttığı hakikatini de biliyor olabilir. meyvesi geçici bir haz olan cinselliğin ancak sevilen biriyle kalıcı olduğu fikrinden hareketle bu mahremini oburluk, zenginlik, alışveriş manyaklığı gibi kapitalist devrin bir neticesi olan 'başıboş' * cinsellik anlayışından uzak tutmayı müstakbel 'iyi insan' profilinin vazgeçilmezi kabul etmiştir.

peki, bu devirde ne zaman doğru kişi bulunacak da kalıcı olacağı tahmin edilen cinsellik yaşanacak? öyle zor bir soru ki insanın yanılması işten bile değil.

yanılmaktan korkup devamlı çekinmek ise faydasız bir hareket olur. "seni seviyorum" demenin bile aşkı yıprattığı ön yargısıyla sarhoş olan yeni insanın *tahriki rahat bırakmayacağından, korkunun ecele de fayda etmediğini fark edecektir. en önemli devre ise bundan sonradır. iş bittiğinde, maddi hazzın insanı soyarak çıplak ve bencil bir insana çevirdiğini; asıl bakirliğin, bedenî olanda değil de ruhî olanda saklandığını keşfetmesi en büyük bilgisi ve erdemi olacaktır. ve en büyük üzüntüsü... bazen dayanılmaz, kalıcı bir eziyet, endişe ve dehşetengiz bir ürkme hali. fakat her halükarda uçkuruna düşkün, beyniyle testisleri yer değiştirmiş insandan daha onurlu. peki onur?

neyzen tevfik

günümüde daha ziyade taşlamalarıyla tanınan oldukça yaratıcı bir şair. ayı sözlükte yazılan bu şiir doğru olmayabilir. sitedeki bu şiirin içeriği küçükler için uygun olmayabilir.

yürü be ehli deve endamını göreyim
sensiz geçen gecelerin ecdadını sikeyim
mecnun gibi topmuyum bir am için öleyim
mecnunuda sikeyim leylayıda sikeyim
bana yar olmayan karının izzetini itibarını sikeyim
yansın karıların alayı su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim
düşmüşüz bir orospunun belasına
koymadık diye ta amının ortasına
kader böyle yazmış hatırasına
ben böyle hatıranın hikayesini sikeyim
kerem dağları deler bir amcık uğruna
aslı gitsinde ona buna vurdura
bir karı için değermi hiç bütün bunlara
her taraf amcık dolu mala iyi vurana
fuzuli am peşine düştün gurbete
am serindir, am derindir, şifa verir millete
ye kebabı, iç şarabı, vur karpuz göte
bu gidişle yarrağımı gidersin cennete

hayal kırıklığı

eşcinsellerin sevgi kulvarında alışkanlık haline getirdiği olumsuz bir "davranış".

yazmak

yazmak yıkanmaktır. yazmak özgürlük ve yazmak kimi zaman kusmak. yazmak kaçış, ardına bile bakmadan bazen. yazmak gün geliyor sessizliği bozmak belki de aksine sessizliğe boyun eğmek. yazmak mukaddes bir eylem ve yazmak masumiyet, naiflik ve bütün mevzuya inat nezaket. yazmak...

bdp milletvekili sırrı süreyya önder'in çevre duyarlılığı

gezi parkı eyleminin siyasal platforma taşınmasını sağlayan kişidir, sırrı süreyya. ne kadar bdp'yi sevmeseniz de kepçelerin önüne kendini atıp gezi parkı yıkımını durdurması aşkına saygıyı hak ediyor. taksim platformunun önceki gün ona konuşma fırsatı tanımaması tam anlamıyla nankörlüktür.

tanım: değinildiği üzere, çevreyi, onu korumak için kepçeyle burun buruna gelecek kadar sevmektedir. bu da çevre duyarlılığının gelişmiş olduğunu göstermektedir.

mutluluktan siken birine asla sahip olamayacağınızı bilmek

öğle uykusu

tembelliğin en büyük belirtisi olarak yorumlanır. ve ben tembellikte garfield'ı geçermişim. çok seviyorum. hele üç buçuk dört gibi yatıp beş, beş buçuk gibi kalkması... "gece zombi moduna girip sabaha karşı uykuya dalıp sabah da ceset gibi kalk"mak* * işten bile değil. orası ayrı.

nevruz

türkiyede kürtler tarafından her yıl alanlara çıkılarak harlanmış ateşlerin etrafında müzik eşliğinde halay çekilerek kutlanan ve genellikle günün ortasından itibaren gaz bombası, cop ve orantılı polis şiddetiyle devam edilip akabinde türk medyasının orta yerine oturan mühim bir bayram.

bilindiği üzere en görkemli newroz kutlamaları diyarbakır'da yapılmaktadır ve onu istanbul izlemektedir. bugün kutlanacak olan 2013 newrozu yine zeytinburnu kazlıçeşme meydanında yapılacaktır. program saat onda başlamış olmalı.

(bkz: demirci kawa destanı)
(bkz: bir newroz ateşi maddesi olarak tekerlek)

not: türkçe karşılığı nevruz olup yeni gün anlamına gelmesinden ötürü bazı çevrelerce yeni gün diye de nitelendirilen bu bayramın devlet tarafından engelenememesi ile bir türkiye türkü versiyonu ortaya çıkartılıp türk bayramı ilan edilmesi ironiktir. şimdilerde resmi bayram statüsünde olması ise...

(bkz: nevruz)

göğüs kaslarını oynatan erkek iticiliği

bir de bunların gel bi ellesene diyen türü vardır ki düşman başına. ego tavan. gel elle bir daha göremezsin. bir yerlerini yırtsan sen yapamazsın tadında sözler ve bakışlar. kasları dökülesice. **