aslında sözleri paylaşılır çokça görürsünüz ....bla bla bla....... -murahan mungan diye. bu tür paylaşımlar sonucu özlü sözlerden soğusam da bana, düşüncelerime o kadar paralel bir sözü var ki yazmadan geçemeyeceğim.
beden dediğin aşka vesile, insan ruhlara aşık olur, sevdikçe başkasını kendinde bulur.
insan ruha aşık olur, ruh bir bedendedir, bir cinsiyettedir ama bu ruh kimdedir bilemezsin. bu yüzden aşk erkekte, bir kadında, uzun boyluda, kısa boyluda diye sınırlandırmak bence doğru değildir.
bir aşık için; melankoli depreştiren hava durumu, toprak için; çatlayan dudaklarının suya doyması, bir bitki için; yaşamın bir ihtiyacı, bir evsiz için; sığınacak bir yer arama telaşı, bir çiftçi için; bereket, ölen birinin yakınları için; ölünün ardından yağan rahmettir.
aradan aylar geçmesine rağmen bu yoruma tepkisiz kalamayacağım, üzgünüm:
bazı erkeklerin bir çok kadından daha kadın olduklarını, bazı kadınların da bir çok erkek geçinenden daha delikanlı yüreğe sahip olduklarını gördüm sözlük.
erkek geçinenlerden daha erkek, delikanlı olmak nedir? doğu kültürüyle yetişmiş yaşlı anne-babam ''erkek gibi kadın maşşallah'' dediğinde bile erkek olmak neden avantajdır diye saatlerce anlatmama rağmen sözlükte de böyle bir yorum olmasına şaşırdım doğrusu. cinsiyetler karakterde etkili şeyler değildir, fiziki de tamam bir nebze ama adam gibi adam erkek gibi terimlerin ''övücü'' sözler olmasına karşıyım.
ahah şuan fark ettim de öyle gerçekten çok tezat kültürler olsa da, aşık olduğum amelie filminde amelie'nin aşık olduğu o arkadaşın ismidir nino * teşekkürler hoş buldum *
modayla ortak yönleri bulunan içkidir. şöyle ki; bir uyum gerektirir, kırmızısıyla kırmızı et yersiniz, beyazıyla beyaz. bir içkiden ziyade, bir kültürdür.
klasik türk eğitim sistemindeki ''seçmeli ders'' mantığının örneklerinden biri. seçmek zorunda kalırsın. sözlü günleri müslüman arkadaşları inançlarındaki ''abdestsizlik'' durumunda bile dua okutmaya zorlatan derstir. islam harici dinler için -iki bile saat ayırabilen ''anlayışlı'' hocalara- sahip olabilirsiniz şanslıysanız. (!)
pardon ama her b*ka benzetilmeye çalışılan duygudur. yok aşk şudur yok aşk budur. ben ki soyut olan duygularımızı somutlaştırmayı, adlandırmayı anlamsız buldukça ''aşk acı biberdir, aşk masadır, sandalyedir,'' her objeye benzettiğiniz duygudur. bilen bilir bilmeyene istediğin kadar somutlaştırarak sun anlatamazsın, deneme.
insan sarrafı* olduğunu düşündüğüm, ilk entry heyecanını yaşatan radyodur. *insan sarrafı olduğunu düşünmemin sebebi açar açmaz beni karşılayan cover da olsa ''where is my mind'' şarkısıdır.
bundan 36 yıl önce, 21 mart 1973'te aramızdan ayrılan kişi... o'dur ki sunay akın'ın anlattığı bir hikâyeyle, bir kez daha tazelenir belleklerimizdeki yeri...
anadolu'nun orta vilayetlerinden bir köyde, yavaş yavaş güneş batmaya, hava kararmaya başlar. karanlık iyice çöker köyün üzerine. evlerden birinde bir kadın ve adam yatma hazırlığı yapmaktadır. erken yatıp yarın sabaha, güneş ışığına erken uyanılacaktır. adam üzerini değiştirir, yatağına yönelir. evin penceresinden, karanlık bahçeye vuran ışıkta, ağaçların arasında bir gölge belirir. kadın pencereden dışarı bakar ve gülümser. kadının sevgilisi bahçededir... tam sözleştikleri gibi, sözleştikleri saatte ve yerde adam onu beklemektedir. kadın kocasının uyumasından emin olunca... sessizce yataktan kalkar, üstünü giyer... ve pencereden aşağıya atlar. başka bir adam için... kadın kocasını terk eder koşarlar iki sevgili... kaçıyorlar... tarlaları, ovaları aşarlar... anadolu'da bir köy nasıl nasıl koşmasınlar ki. arkalarından onları kovalayacak onca şey vardır... namus belası. töre cinayetleri... yoksulluk... cefa... korku... arkalarında bunlar varken nasıl durabilirler... köyden uzaklaştıklarına iyice emin olunca soluklanmak için dururlar... kadın duraksamayı fırsat bilip nefes nefese der ki ;
"evden çıktığımdan beri, ayakkabımın içinde bir şey var beni rahatsız ediyor"...
çıkartıp bakarlar ki! ayakkabısının içinde bir tomar para! kocası her şeyin farkında... biliyor ki gidecek... "beni terk edecek ama bunca yıl çorbasını içtim, çamaşırlarımı yıkadı, ütüledi. bana emeği geçti" yaban elde muhtaç olmasin diye! o yoksul köylü; bütün parasını; başka bir adam için kendisini terk eden karısının, giderek kendinden uzaklaşan adımlarını attığı ayakkabısının içine koydu... o güzel insanı... o onurlu davranışı sergileyen... o terk edilen adamı... hepiniz taniyorsunuz! çünkü o ; bir dizesinde bize yürekten seslendiği gibi... uzun ince bir yoldaydı ve gidiyordu gündüz gece... şimdi sorarım size ; bu memlekette töre cinayetleri, kadına karşı uygulanan şiddet mi yakışır? yoksa... Âşık veysel gibi hayatında hiç kitap okumasa, okuyamasa bile... kitap gibi hayat yaşayan adamlar mi yakişir?
ne gerek var canım çok mu tıklım tıkışık çok mu kalabalık bi kalp ki yer kalmamış yeni bir kişiye, ruhu sarışın değilse bir insanın gerek kalmamalı bu duruma duruversin köşede adamceğiz dar mı etti yerini *
ensest ilişkinin yasak olduğu inancın hayatı ensest ilişkiyle başlatması durumudur. tanrı'nın fikir değiştirmesi çelişkisi, vazgeçmesi gibi tabirilerle de adlandırılabilir. ''aaa bak bebeğim ikizinle yapmak yok git diğer kardeşine yaz'' diyen tanrı'nın yüzyıllar sonra ''pff naaptım ben yok olm kardeş kardeşe dalar mı .s.s'' çelişkisidir.
kimilerinin 'diğer taraf''tan bakıp evet türkler soykırım yapmıştır diyerek kendilerini -objektif- hatta ve hatta -marjinal- sandığı şu mesele. objektifliği şöyle öğretmek isterim size evet belki şımarık bir tavır gelecek ama evet öğretmek. ermenilerin bölünme düşünceleri sonucu çıkan karşılıklı ölme-öldürme olayıdır. ölenlerin bir kısmı yaşadığı coğrafi bölge nedeniyle ebeveynlerimin hala-teyzeleri. henüz altı aylık bir bebekken süngüye takılarak öldürülen annemin amcası ve güzelliğinden dolayı tandır adı verilen kuyu fırında tecavüzden saklanan kuzenleri gibi olayları bilmeme rağmen ırkçılık karşı tavrımdan dolayı önyargımın olmaması insanın yaşadığı doğduğu coğrafyanın karakterini etkilemeyeceği düşüncesine sahip olmak objektifliktir biline .