operazionepaura

Durum: 431 - 0 - 0 - 0 - 06.05.2023 22:32

Puan: 6602 - Sözlük Kezbanı

14 yıl önce kayıt oldu. 1.Nesil Yazar.

ısırayım da geçsin...
  • /
  • 22

girdi vs entry

benim de oyum girdiye.

ne aşırı milliyetçi, ne faşist, ne de köktenciyim. ama insanın dilini kullanırken, sırf alışkanlıktan, herkes öyle yapıyor diye, ya da ana dilini çok iyi çözmüş gibi yetersiz bulup yabancı kelimeler kullanmasının eleştirilmesini, kimileri, çok afedeğsiniz, sikilecek dert gibi görebilir ama bana göre, evet bir dert.

günlük hayatta bilgisayar kelimesini mi, yoksa kompüter'i mi daha çok kullanıyorsunuz. (kısaltma olduğu için pc'yi katmadım. kompüteri hala kullanan var mı? onu da bilmiyorum.) bilgisayar kelimesini arka arkaya tekrarlayın, kulağınıza artık yabancı gelinceye kadar. sonra kelimelere ayırarak tekrar söyleyin.

bilgisayar
bilgi sayar
bilgi sayar
bilgi sayar

tuhaf gelmiyor mu? ama alışınca hiç de tuhaf gelmiyor. bilgisayar dediğimizde hangimizin aklına "bilgiyi sayan cihaz" geliyor?

ille de türkçesi olsun diye ortaya gerçekten dalga geçer gibi alternatifler ortaya çıkabiliyor. dalga geçilmesini, kızılmasını haklı buluyorum. işi sulandırmaktan başka da bir işe yaramıyor. ama, örneğin selfie için önerilen özçekim, bana hiç de tuhaf gelmiyor. hem basit hem de ağzı/kulağı rahatsız etmiyor.

tekrar söyleyeyim. başkaları için önemsiz olsa da benim için bir dert bu konu. doğduğumdan beri bu ülkedeyim. ana dilim türkçe. okul derecelerim de vasat az biraz üstünde. yani yetersiz biri olduğum söylenemez. ama bu dilime çok hakim olduğum(uz) anlamına gelmiyor. kendinizi denemek için ilkokula başlamış birine günlük dilde kullandığımız bir kaç kelimeyi ve deyimi ezbere sığınmadan, sadece cümle kullanarak anlatmaya çalışın.

dilin kirlenmesi böyle bir şey işte.

mantık evliliği

aşkın olduğu yerde mantık yoktur derler. aşk o zaman askerlik gibi bir şey.
bir ilişkiyi başlatan aşk ise yürüten sevgidir derler. o zaman sevgi de motoru çalıştıran hava cıva.

bunlar aslında ne kadar da boş şeyler değil mi?

bir insan bir ilişkiye sahip olup yürütmek zorunda mı?

değil. ama her ilişkide aşkın kanunu yazan, kendini hırpalatan (hırpalayan daha doğru gibi sanki), olmadık insanlara değer verip başkalarının seviyesine inmek zorunda kalan, sonra küllerinden ihtişamla tekrar doğarak "kurtuldum, ayaktayım, gururluyum" diyen bizler için böyle bir zorunluluk var sanki... ama zorla güzellik bir yere kadar. o da taraflardan birinin gözünün açılması kadar kısa sürüyor. ondan sonra ilişkiler hep yalan, ama bu sefer ki başka, ama bu da başka bir yalan... gibi sayfalar dolusu üzeri gözyaşlarıyla süslenmiş, dostlara gururla gösterilen savaş yaraları.

adı üstünde. o bir sevgi ilişkisi değil, bir savaşmış.

eh, bu kafayla her evlilik bize mantık evliliği.

not: mantık evliliği deyince çoğunluğun ilk anladığının "paralı biri bularak evlenme" olması... ne ilginç değil mi? klişelere sığınalım derken yanı başındaki gerçekleri kaçırmak işte böyle mümkün.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

manic street preachers - europa geht durch mich (erol alkan's mesmerise eins rework)
dj vadim - pele (feat. karen b)
dubmatix - 16 stone dub (feat. earl 16)
four tet - crush (photomachine remix)
klaxons - love frequency (tom rowlands remix)

diyet

acil şekilde başlamam gereken, ama sürekli arkamda birisinin beni itmesini beklediğim şeydir. arkamda kimse yok gerçi.

hani belki bir mucize falan olur. birilerinin beni itesi gelir. uçurumun kenarından. o da ayrı bir diyet.

(kelime oyunu yapayım derken saçmalamak)

ayı sözlük yazarlarının evcil hayvanları

bir süre önce 3 yıl baktığım kedimi hastalıktan kaybettim. adı yoktu. ama sıkı bir ilişkimiz vadı. bu yüzden de gidişi çok kötü koydu.

baktığım hiç bir hayvana (tavşan, muhabbet kuşları, cennet papağanı, sincap, kaplumbağa) isim koymadım. o da isim seçemediğim için. lafta çekici gelse de uygulamada bir kuşa carpenter, kowalski, argento demek... ıhh ıhhhh.

şu anda 3 adet zorla edindirilmiş kaplumbağam var. fırsat bulsam doğaya bırakmak istiyorum. sıkıldığımdan değil, ilginç hatta eğlenceli buluyorum. ama sıkıldıklarını düşünüyorum. sabah akşam bıkmadan akvaryumlarının iç tasarımıyla uğraşıyorlar. geceyarısı ışık yandığı anda tangır tungur sesler çıkarıyorlar.

şu anda çekinsem de eğer tekrar tüylü bir arkadaş edineceksem sakat veya öksüz olmasına dikkat edeceğim. bana iyi arkadaşlık etseler de en azından kendileri adına evde kalmalarının bir anlamı olur.

evlenmek

hani bekara boşamak kolaydır ya, pek çok eşcinsel için de evlilik öyle bir şey. bir küçümseme, aşağılama, basitleştirme... birbirini seven iki insanın yasal olarak hayatlarını birleştirmelerinde ne zarar var, bilmiyorum. azılı anarşist ruhlu bile olsanız, geleceği, sevdiklerinizin geleceğini düşünmenin yolu biraz da buradan geçiyor. ayrıca, bekarlar veya boşanıp azılı bekar olanlar haricinde diğer kalanlar salak mı, sultanlık varken tutsaklıkla uğraşsınlar. insanın kendisi için istememesini anlarım. veya ciddi problemleri olan bir ailesi olduğu için böyle düşünmesini de anlarım. ama başkalarını değerlendirirken böyle adım gibi eminim tarzı genellemeler yapmak sadece büyük konuşmaktır. büyük konuşanın da genel de başına geleni bilirsiniz. ama bu en iyi ihtimal. en kötü ihtimal başımıza gelmeyip hiç bir zaman bilemeyecek olmamız.

tabii buradan yılmaz bir evlilik savaşçısı olduğum anlamını çıkmasın. bence insanların evliliğe tepkili olmasının en büyük nedeni, neredeyse bir zorunluluk olması. sevdiğiniz, seçtiğiniz biriyle, sizin istediğiniz bir zamanda oluyorsa, ne ala. bundan kimsenin şikayet edeceğini sanmıyorum. ama size uygun görülen, ya da sevmenin ne olduğunu bilmeden pazardan size en uygunu seçerek yapılanın devamından çok da umutlu olmamak lazım. kendi çevremden bahsedersem, iki kuşak öncesinde, 60 yıl evli olup, nefret etmemiş ama gıdım sevmemiş gibi korkunç olanlar da var, 70 yıl evli olup hala dışarı çıktıklarında el ele tutuşanlar gibi insana umut aşılayanı da...

eminim sizin de uzak (!) bir tanıdıklarınız vardır; 10 yıl beraber yaşayıp çevreye örnek, tutuklu bir çift olmuş. sonra evlenirler. 6 ay içerisinde şiddetli geçimsizlikten boşanırlar. çünkü, ne yazık ki aralarına evlilik girmiştir. ister düzcinsel olsun, ister eşcinsel. yapılan evliliğin gerekliliği, nasıl bir karakterde ve sağlamlıkta olacağı, nelere mal olacağı evlenen o iki tarafa bağlı, evlilik kurumuna değil.

feminen aktif

--- o musun, bu musun?

--- bir iliklerine kadar aktif biri gerçekten pasif olmayı isteyebilir mi?

--- pasif olanın aktifliğine güvenilir mi?

--- o musun, bu musun, karar ver artık ama.

kategoriler, etiketler, alışverişlerde zorunlu elbet. ama sanki kendini çok iyi bilirmiş gibi karşındakine "ya taraf olursun ya da bertaraf" tarzı kalıplara sokma, eeeuuğğğ, siğz nasığ diyoğ... at gözlüğü takmak değil mi?

insanların adlarıyla dalga geçmek, lakap uydurup üzerine yapıştırmak, tek bir huyuyla kapsamlı karakter analizini yapmak gibi bir huyumuz varken şaşırtıcı mı?

sana (sen? kim?!) daha şaşırtıcı bir şey söyleyeyim: insan söz konusu ise her şey mümkün. bunu görmek için de biraz kendini geliştirmek, bakmayı bilmek, gördüğünü değerlendirebilmek gerek. ben adamı gözünden anlarım diye 5 saniye bakıp yatak odası stratejisini (o da anca aktif ya da pasif) çıkarmak, çok da zeka işi değil.

adı konulmadığı sürece (şükürler olsun versatile kelimesini yaratana) sınırlarını genişletmeye (daha doğrusu keşfetmeye) başlayan insanların sayısının arttığı günümüzde (ms 21), hani bazı heteroseksüel arkadaşlarımızın eşcinseller için söylediği gibi ""feminen/efemine/kadınsılara saygım var ama yaklaşanın ağzına sıçarım" demesi... ne desem bilemedim.

oysa bana ne ki, değil mi?

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

a-ha - early morning ...................................

tina turner - foreign affair ............................

pet shop boys - being boring ........................

dusty springfield - nothing has been proved ....

sugar ray - spinning away ............................

colossus

mevcut halleriyle boyları 5 metre ile 150 metre (!) arasında devasa insan figürlü heykellere verilen ad.

ayrıca programlanabilir ilk bilgisayar. 2. dünya savaşında "enigma" çözmek için kullanılmaktaydı.

nerd

eskiden aşağılamak için kullanılan "nerd", özellikle çizgi roman kültürünün dev bütçeli filmler sayesinde popülerleşmesi sayesinde, araya çocukluk zamanı anılarının da muhabbet konusu olması sayesinde sınıf atladı. ama nasıl atlamak...

bu sıfata layık görülmek, kendini bu şekilde ifade etmek ne derece iyi bir şey bilmiyorum ama eskiden x-men'deki bilmem ne karakteri, star wars'daki akrabalık ilişkisi, iron maiden'ın albüm kapağındaki gizemli işaret, aphex twin'in tankı, half-life'da hayatın özü muhabbeti yaparken karşıdakinin ilgi eşiğini aştığınızda, karşıdan pat diye "get a life, dude" cevabı alınıyordu. (araştırmaya, okumaya meraklı biri olsam da kendimi nerd olarak tanımlamıyorum. ama girdiğimiz bu tür muhabbetlerde üstelik türk birilerinden bu lafı duymuşluğum hiç de az değil.) hatta ileri gidip, "arkadaşım, ben dışarıda kızlarla hayatımı yaşıyorken sen anca prenses leila'ya osbir çekersin", "bilgisayarın karşısında vakit geçirmekten bembeyaz kalmış vücudunla sahilde nasıl dolaşacan" benzeri cümlelerle karşılaşmak çok da olanaksız değildi.

ama şimdi öyle mi? başbakanımızın deyimiyle artık eski türkiye yok. dünün garibanları, bugünün hiperlerine ne öğretebilir ki...

her meta, herkes, her değer, her fikir eninde sonunda tüketimin, tüketim için pazarlamanın ilgi odağı olacaktır. üstelik ısıtılıp ısıtılıp belli zaman aralıklarında tekrar piyasaya sürülerek. afiyet olsun.

israil protestolarını bir türlü beğenmeyen realist insan

realisti bilmem ama kendilerince çelişkiyi fark edip, bunun zayıf nokta kabul edip asıl eleştiri konusunu atlayan birinden bahsediyorsak o ben değilim. yalnız bu durum hem protesto edenler hem de eleştirenler için geçerli. tabii bu cümleler ne yazık ki azınlık kalan sağduyulu bir kesimi kastetmiyor.

yaklaşık 3 aydır doğru dürüst facebook'a girmiyorum. dün bakayım dedim. öyle böyle değil, bir sürü mesaj, bu nasıl duyarsızlık, nasıl (facebook'tan) paylaşım yapmazsın diye.

protesto iyidir, hoştur, tavrını fikrini göstermektir, hatta farkındalığın getirdiği bir zorunluluktur ama sırf bir kitle öyle yapıyor, öyle yapılması gerekiyor diye, ezbere bilgilerle, neyin ne olduğunu araştırmadan, savunduğun şeyin "gerçekten" ne olduğunu bilmeden yapılan protesto sadece gürültüdür. hem de en zararlı cinsinden. şu andaki furya da tam böyle bir şey bence. oradaki halkı* mı savunuyoruz, yoksa müslüman oldukları için mi bize koyuyor, yoksa fırsat çıktı ırkçılık yapalım, ah pardon, gerçekçi takılıp göte göt diyelim hakkı mı doğdu, ya da yaşasın mağduriyet geleneği mi belli değil. doğrusu, hepsi aslında. bu yüzden bırakın oradaki halkın hakkını savunmayı, şu aralar yapılan bu halkın yaşadığı zulmü, katliamı sömürmek. onları mazeret edip markaları, isimleri, dini inançları, sosyal hassasiyeleri hedef göstermek, ünlü isimleri linç edilecek konuma getirip sesini duyurmaya çalışmak. sağduyulu davranmayı korkaklık, neredeyse müslüman düşmanlığı saymak. üstelik, tekrar edeyim, bilinçsizce.

*bakınız, halk derken masum halk, sivil halk, çocuk halk diye belirtmedim. belirmeme gerek var mı gerçekten...

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

yazoo - nobody's diary
when in rome - the promise
m/a/r/r/s - pump up the volume
the smashing pumpkins - perfect (perfecto mix)
new order - regret (sabres of paradise fast'n'throb mix)

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

efenim, "ayı sözlük yazarının şu anda dinlediği şarkılar" kısmına geçmeden önce minik bir açıklama yapacağım.

ayısözlük'e girdiğim zamanlarda yaptığım standart bir davranışım var. bilgisayarın hafızasındaki binlerce ne oldukları bilinerek koyulmuş şarkıdan oluşan klasörlerden itinayla ve hızlı bir şekilde 5 parça seçilir. çalmaya başar. genelde 15-25 dakika arası tutar. süre bittiğinde göz gezdirme de bitmiş olur. yani paylaştığım şarkılar "en favori çalma listem" değil. kaldı ki öyle bir başlık olsa girdi de bulunmazdım. sevdiğim, vazgeçemeyeceğim şarkılar o kadar çok ki listesini yapmam mümkün değil. (niyet-sonuç ilişkisi)

ayrıca bu tarz girdileri olan eni topu 2 kişiyiz herhalde. o kadar girdi arasında arada bir "ısrarla" yapılan bu paylaşımların niye "cidden tuhaflaştığını" alamadım. adı üstünde: "ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar".

not: cümlelerimin hiç birinde gizli ima, alaycılık veya dişini gösterme öğesi bulunmamaktadır. eleştiri yapan yazar(lar)ın iyi niyetine inanılarak yazılmıştır.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

burnu sızlatan, şakakları karıncalandıran bir şeyler... kimisine ferahlık veren kimisini kabuğuna çektiriyor. bu (09:35) saatte?!

caroline lavelle - forget the few
bryan ferry - don't stop the dance
electribe 101 - you're walking (ambient groove mix)
the cure - the same deep water as you
tjhe sisters of mercy - torch

pistte dans ederken sürekli kendi aralarında konuşan çift

sevgili iseler, normalde ne konuşuyorlarsa onu konuşuyorlardır. birbirine açılmaya çalışan kişilerse, gerilimli bir konuşmadır. hiç alakaları yoksa, bir an önce şarkı bitse de yerine dönsek'dir.

devamında "daha ne gibi" diye sorulursa: "sana ne" 'dir.

şu da var. dans edilen bir ortamda, hımm şu çift aralarında ne konuşuyorlar acaba, bundan da ne geyik çıkar ama düşünene üzülmedim değil. yalnızlık böyle bir şey işte.

zayıf erkek vs kilolu erkek

savaşmayın sevişin. aradaki "vs" çıksın ve "&" girsin.

ille de karşılaştırmak, kapıştırmak yerine kazanmayı deneyin.

hı?!

katy perry

güncel pop müziğinden, giderek artık fabrika (pc!) işine benzettiğim için, hazzetmiyorum. zaten iki eleştiri getirdin mi fanlardan geri kafalı lafı yiyorsun. her neyse. perry'i dinlemesem bile şirin buluyordum: i kissed a girl, hot'n'cold falan insanın ayağını sallattıran şarkılar. kendisi görsel olarak yapaylaştıkça (kimileri için daha da güzelleştikçe) müziği de fabrika işine dönmeye başladı. başarısız, yeteneksiz demek yanlış. ama çoğu meslektaşına yapıldığı gibi aşırı abartıldığını düşünüyorum.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

bazen sertlikten anlarım...

the klinik - moving hands
plastic noise experience - push & punish (remixed by suicide commando)
forma tadre - the music of erich zann
tweaker - nothing at all (front line assembly mix)
tones on tail - go!

tesadüfen veya meraktan gay bara giden hetero anekdotları

elbette böylesi (bakınız yukarısı) cehalet dolu fikirlerle dolu olanlar vardır ama benim beraber gittiğim arkadaşlarımla rahatsız edilmeden, dalga geçmeden gayet güzel vakit geçiriyorlar, hatta geçiriyoruz. sanırım hetero arkadaşlarımda bir tuhaflık var. (bu durumda ben de de bir tuhaflık var.)

yukarıda da bahsi edilen abuk sabuk yorumlarda kimi gay arkadaşlarımızın (özellikle erkek olanların) ilgi çekme merakıyla aktarmalarını ve tepkilerini abartmalarının da katkısı var gibi geliyor bana: "şekerim, bizi çekemiyorlar işte..." hatta arada kadın düşmanlığı kokusu almak bile mümkün: "hetero kadın kokusu? iiiğğrreennççç..."

şimdiii... sözüm meclisten dışarı desem yalancı olacağım, içeri desem pençe yiyeceğim.

boku yedim. iyi bok yedim.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

old skul dens dens deeeensss....

crystal waters - the boy from ipanema


d-mob - put your hands together


definition of sound - wear your love like heaven


the chimes - heaven


electribe 101 - talking with myself
  • /
  • 22

belladonna of sadness

bu yıl 50. yaşına basan japon anime kültü.(1973) seks, şeytan, şiddet of of.

psychelic müzikleri, atmosferi, dokusu alır duvardan duvara çarpar. 100 tane modern anime izleyip sinefil kesilen sidikli uyduruk anime övcülere ders niteliğindedir.

Toplam entry sayısı: 431

eski sevgilimin yeni sevgilisine not

söyleyecek laf çoktur da...

ama artık içinde "ben" olmayan ilişkide bana laf düşmez. cidden.

hatta söylemesi ve kabul etmesi en zor şekliyle söyleyeyim: onu bunu aydınlatmak yerine bazı 2. ve her 3. şahıs gibi "benim de vazgeçilebilir" olduğumu kabullenmem gerek. aklımız nasıl anca bize yetiyorsa, o büyük olasılıkla tanımadığım(ız) 3. kişinin de , biz aydınlatıcı (!) bilgiler verirken hissedeceği, düşüneceği şey budur.

bu arada tekrar edeyim: o ilişkide ki asıl 3.kişi hala ben(dir).

golden shower

hani bazen insanın "şu anda her şeyi yapabilirim" dediği anlar vardır ya...

yok mu? sadece ben mi?

her neyse, bazen merak etmiyor değilim. sonra, vitamin aldığım zaman çişimi saran o kokuya nasıl dayanamadığım aklıma geliyor. ya da herhangi bir umumi tuvaletteki koku. o zaman hızla ıh-ıh moduna geri dönüyorum.

sandığınız gibi değil. valla bak. açık..laya..bilir...dim.

(yalnız duş görevi gören arkadaşların nasıl da şeffaf işediklerini görünce, sanırım bunun için ayrı bir diyete giriyorlar.)

feminenlere saygı duyuyorum

şu "saygı duyuyorum ama..." diye başlayan cümleleri düşünüyorum ve tdk'ya bakıyorum.

http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=c...

saygı
isim
1. isim değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram
"insanlara saygıyı yitirdin mi yandın bittin, on paralık oldun demektir." - y. kemal
2. başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu

sonra bir bakmışsın, gaylere saygı duyuyorum ama yaklaşanın kafasını kırarım, kadınlara saygı duyuyorum ama çok açık geziyorlar, erkeklere saygı duyuyorum ama hepsi sarkıyor, pasiflare saygı duyuyorum ama hepsi kompleksli hetero-kadın düttürüsü, farklı düşüncelere saygı duyuyorum ama monako falan filan...

ben dedim oldu (bölüm xix)

debbie gibson



debbie gibson'ı (çıktığı zamanlarda) daha şirin bulsam da bu kavgada tarafım tiffany.
şaka bir yana, zamanında sıkı rakip/düşman gibi gösterilseler de (çünkü "everybody loves a good catfighting") aslında hiç öyle olmamışlar.
not: felaket efektleri ve uyduruk dev hayvanların kapıştığı kötünün kötüsü syfy/asylum yapımı 2011 yapımı megapython vs. gatoroid'den alınma.

belladonna of sadness



ya da tam ismiyle: 哀しみのベラドンナ (kanashimi no beradonna)

anime ile içli dışlı olmamakla beraber çok sevdiğim, hem hikayesiyle hem de tarzıyla etkileyici bulduğum bir filmdir. hele cazcı masahiko satoh'nun psychedelic ile folk arasında gezinen müziği müthiş. bayıldığım giriş parçasının zamanında bizde hümenyra'lı bir aranjmanının yapılmaması ilginç. belki film çok sonradan ünlü olduğu içindir.

modern anime izleyicilerinin çoğunlukla seveceğini sanmıyorum. aslında hak bile veriyorum. çünkü film/hikaye daha çok sabit görüntüler üzerinde gidiyor. henüz izlememiş maceracı seyircilere tavsiyemdir.

gudubet

the good, the bad & the gudubet

yataklıdan rahatsızım

adına da derler seks...

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/227028...

üzerine uzun uzun yorum yapmak gibi bir güdüm var, kenarda hevesle bekliyor. ama tabii ki gündem değiştirmekten başka hiç bir amacı olmayan bir açıklama. ama eminim destekleyeni de vardır. bizim gibi sazan gibi atlayıp "n'oluyosunuz" diyeni de...

ama ilk okuduğumda, saftirik bir ateist olarak ağzımdan arapça bir şeyler çıkmaya çalıştığı durumunu yadsıyamayacağım. ne de olsa her türk mazluman, yok müslümhan, ya da her neyse ondan doğar.

zombi

haiti kaynaklı bir kavram olan zombi, büyü yoluyla canlandırılan ölü demek. sinemada ilk örnekleri ruhu olmayan beyaz gözlü insanlar şeklindedir. romero'nun klasiği night of the living dead ile, ama özellikle devam filmi dawn of the dead ile bugün küçük çocukların bile bildiği, hastalık sonucu aşırı etoburlaşmış ölülere dönmüş durumda. 2000'lerde ise her şeyin daha bir hızlanması, kağnıdan da ağır yürüyen zombileri etkilemiş, danny boyle'un 28 days later'ının ses getirmesi ile ciddi anlamda hareket hızı kazanmışlardır. ilk örneklerde zombiler egzotik bir korku öğesi iken, 70'lerde bu korku öğesinin tüketim toplumun temsil etmesi devrimsel sayılsa da tür olarak kendisi bir tüketim malzemesi haline çoktan gelmiş durumda.

şahsi olarak ısrarla tavsiye edebileceğim zombi/zombili filmleri:

1920 - das cabinet des dr. caligari
1932 - white zombie
1943 - i walked with a zombie
1945 - dead of night
1964 - the incredibly strange creatures who stopped living and became mixed-up zombies (adı üstünde bir film, trippy!)
1966 - the plague of the zombies (hammer tarzı, ürkütücü suratlı zombiler)
1968 - night of the living dead
1971 - la noche del terror ciego (tombs of the blind dead) (en favori filmlerimden / ölü şövalyeler dehşet saçıyor)
1972 - children shouldn't play with dead things (gizli klasik)
1972 - pánico en el transiberiano (horror express) (atmosferi yeter)
1972 - dead of night (deathdream) (üzgün bir korku filmi)
1973 - ataque de los muertos sin ojos (return of the blind dead) (ya da ölü şövalyelerin dönüşü)
1974 - non si deve profanare il sonno dei morti (let sleeping corpses lie) (çok çok çok sevdiğim bir film. çok demiş miydim?)
1977 - rabid (ilk zamanlar ki cronenberg i özlemiyorum desem yalan olur)
1977 - shock waves (ilk nazi zombilerden)
1978 - dawn of the dead
1979 - zombi 2 (zombie flesh-eaters) (bir fulci klasiği. hastasıyım.)
1979 - zombie holocaust (doctor butcher, m.d.) (o kadar kötü ki... seviyorum bu filmi)
1980 - paura nella città dei morti viventi (city of the living dead) (açık ara en sevdiğim fulci filmlerinden biri. hatta bir nevi fetiş.)
1981 - ...e tu vivrai nel terrore! l'aldilà (the beyond) (fulci fulci ulci)
1981 - le notti del terrore (burial ground: nights of terror) (bu da cidden kötü bir film, porno film mantığıyla nasıl bir korku filmi çekilirin iyi bir örneği)
1981 - dead & buried (sağlam atmosferi olan, gerçekten ilginç bir filmdir. çocukken izlediğim için unutmam mümkün değil.)
1981 - the evil dead (klasik!)
1983 - one dark night
1985 - day of the dead (bugün izlediğimiz zombilere asıl şeklini veren film desek daha doğru olur)
1985 - re-animator (bir başka klasik.)
1985 - the return of the living dead (korku ile komedinin en başarılı kokteyllerinden biri)
1986 - night of the creeps
1987 - prince of darkness (hastasıyım carpenter'in. aynı zamanda sinemada tek başıma izlediğim ilk film.)
1987 - evil dead ii (dead by dawn! dead by dawn!)
1988 - dead heat
1990 - night of the living dead (tom savini'nin yeniden çevirimi. hiç de fena değil.)
1990 - bride of re-animator
1992 - braindead (dead alive) (en şirin zombie filmi #1)
1993 - return of the living dead 3 (ilkinden daha az komik, efektleriyle göz dolduruyor.)
1994 - dellamorte dellamore (cemetery man) (anında unuttuğum yeniden çevirimi bu filmin 1/10'u bile etmiyor. çok sağlam filmdir.)
2002 - 28 days later (koş zombi koş ya da zombileri tekrar hortlatan film #1)
2002 - deathwatch
2004 - dawn of the dead (zombileri tekrar hortlatan film #2. asıl filme saygıda kusur göstermemesi ayrı bir takdire şayanlık.)
2004 - shaun of the dead (en şirin zombie filmi #2)
2006 - black sheep (zombi koyun? aynen öyle!)
2006 - fido (korku filmi olmayan zombi filmi)
2006 - poultrygeist: night of the chicken dead (tam bir troma çılgınlığı. tam bana göre bir film. ciddi sinemaseverler ısrarla uzak dursun.)
2007 - mulberry street (sürpriz)
2007 - planet terror (çok sevmemekle beraber tür severlerin izlemesi gerektiğini düşünüyorum. hala izlememişlerse tabii.)
2008 - otto; or up with dead people (ai gai, ai zombi)
2007 - [●rec] (züpper! özellikle ilk izleyiş tam bir rollercoaster.)
2007 - the signal
2008 - deadgirl
2008 - trailer park of terror (fena değil.)
2009 - la horde (fransız sinizmine sahip zombi filmi)
2009 - pontypool (izlediğim en enteresan, en cesur zombi filmlerinden biri. macera seven sinemaseverler mutlaka izlemeli)
2009 - [●rec]2 (ilki kadar olmasa da sırf enerjisi için izlemeli)
2009 - the revenant
2012 - the cabin in the woods (arızalı bir klasik! neredeyse orgazmik.)

not: cranberries meselesine gelince... şimdi kızanı, eksileyeni çok olacak ama celine dion'un my heart will go on'una kimi insan nasıl katlanamıyorsa ben de bu parçaya katlanamıyorum. ha, evet, bir de dolores o'riordan'ın titrek sesini de sevemedim bir türlü. yalan değil, bunda çevremdekilerin kendisi için "bir tanrıça, dünyaya inmiş bir melek vazu vizu" propogandalarının etkisi de büyük. oysa, ilk çıktıkları dreams'i severdim. hakikaten. ama olmadı, olamadı.

bir insanı tanımaya başladıkça eski heyecanın kaybolması

birini ilk tanımaya başladığınızda kafanızda onun için ayırdığınız yer %99 (ya da biz öyle diyelim, sembolik, metaforik bik bik bik) boştur. bu alan sizin serbest alanınızdır ve istediğiniz gibi doldurursunuz. bunu yapmanın heyecanı, zevki bambaşkadır. henüz yaşamadığınız, görmediğiniz özellikleri kimbilir nasıldır diye, en küçük hareketinden çıkardığınız koca koca anlamlarla ballı şerbetli yaratılmayı bekler. yaratılır da... ama, kaçınılmaz bir şekilde, istemeseniz de, tanıdıkça o geçici süreyle kapatılmış boşlukları kendi doldurmaya başlar. sonra da gelsin o meşhur "göründüğü gibi değilmiş" muhabbetleri.

hayal kırıklığı yaşıyorsanız, bunun acısının nedenin yarısı size aittir. çuvaldızı zaten ona batırıyorsun, şimdi o iğneyi kendine çevir ve...

ayı sözlük'ten heteroseksüel erkeklere tavsiyeler

heteroseksüellerden tavsiye almak istemeyen homoseksüellerden tavsiye almayın.

her şey karşılıklı ama di mi?!

zaten almıyor musun? ama alsana. bak bedava. beyin yani.

futurelavirs

bu adamın yazılarındaki kıvraklık, anlattığı konuya hakimliği ve hınzır gözlemciliği bende olsa kıçımın seviyesi çoktan burnumun üstüne çıkmıştı. keyifle ve merakla takipteyiz.

(..yız?! biz kim?! ben takipteyim, ben!)

her konuştuğu gayin kendisine yazdığını sanan gay

bu gay kardeşlerin (!) ne de çok derdi varmış dedirten başlıktır.

"her konuştuğu gayin kendisine yazdığını sanan gayin kendisine yazdığını sanan gay" arkadaşlara derin gir nefes çekip buradan selam gönderiyorum.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

efenim, "ayı sözlük yazarının şu anda dinlediği şarkılar" kısmına geçmeden önce minik bir açıklama yapacağım.

ayısözlük'e girdiğim zamanlarda yaptığım standart bir davranışım var. bilgisayarın hafızasındaki binlerce ne oldukları bilinerek koyulmuş şarkıdan oluşan klasörlerden itinayla ve hızlı bir şekilde 5 parça seçilir. çalmaya başar. genelde 15-25 dakika arası tutar. süre bittiğinde göz gezdirme de bitmiş olur. yani paylaştığım şarkılar "en favori çalma listem" değil. kaldı ki öyle bir başlık olsa girdi de bulunmazdım. sevdiğim, vazgeçemeyeceğim şarkılar o kadar çok ki listesini yapmam mümkün değil. (niyet-sonuç ilişkisi)

ayrıca bu tarz girdileri olan eni topu 2 kişiyiz herhalde. o kadar girdi arasında arada bir "ısrarla" yapılan bu paylaşımların niye "cidden tuhaflaştığını" alamadım. adı üstünde: "ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar".

not: cümlelerimin hiç birinde gizli ima, alaycılık veya dişini gösterme öğesi bulunmamaktadır. eleştiri yapan yazar(lar)ın iyi niyetine inanılarak yazılmıştır.
Henüz takip ettiği biri yok.