1992 doğumlu fransız model, it-girl. jacquemus torpiliyle ünlü olan ancak tarzıyla hakkını veren jeanne stili ile adından oldukça bahsettiriyor.
özellikle kahküllü dağınık saçları ve kalın dudaklarına taşıra taşıra sürdüğü kırmızı rujuyla oldukça tanınır hale geldi. tumblr sayfaları bu kızın fotoğrafları ile dolu.
yüksek bel pantolonlar, çiçekli kıyafetler ve üstüne geçirdiği hırkalar ile kendine has bir stil yarattı. zahmetsiz bir şekilde cool olmayı başarıyor. tam olarak parizyen diyemiyorum. biraz daha 60'lar havasında takılıyor. günlük bir tarz değil yani. ama yine de beğenerek takip ediyoruz sözlük.
kendine has giyim tarzı ve parizyen stiliyle çok farklı bir imaj çizen maigret, üç farklı fransız kadın yazar ile birlikte yazdığı how to be parisian wherever you are isimli kitabı 2014 yılında basılmıştır. kitapta parizyen stili ve hayat tarzları ile ilgili öneriler ve bilgiler yer almaktadır.
sorrbonne'da ekonomi ve sosyal çalışmalar okuyan maigret, 2004 yılında fransız müzisyen yarol poupaud ile evlenmiştir. anton isimli bir oğulları bulunmakta.
salaş tarzı ve kendine has tavırlarıyla deli gibi beğendiğim bir kadındır kendisi. maskülen havası ve konuşmasına bayılıyorum. asla vazgeçmediği kahkülleri ve dağınık saçlarıyla tam olarak kafamdaki fransız kadınını karşılıyor kendisi.
hikaye çok tanıdık ancak haydarpaşa garı'nda güdülen amacın notre dame için aynı olduğunu düşünmüyorum. notre dame zaten paris'te eiffel kulesi'den sonra en çok ziyaret edilen yapı. inanılmaz derecede turistik geliri var. ayrıca hıristiyanlar için önemli ögelerin de olduğu bir kilise.
bizimkiler kadar salak değildir fransızlar bence. böylesine milli bir ögeyi göz göre göre yakmazlar. hele ki paris'in en önemli simgelerinden birini.
kolombiya'nın en büyük ikinci şehri. 2.5 milyon nüfusu varmış. pablo escobar'ın şehri olarak da bilinir. narcos dizisiyle gündeme geldikten sonra şimdilerde turistler için escobar turları düzenleniyormuş. uyuşturucu ticareti ve suç oranı sebebi ile tehlikeli bir şehir olduğu söyleniyor.
bugün saat 18.30 gibi başlayan inanılmaz büyük yangın ile neredeyse tamamen çökmüştür. yangına katedralde yapılan bakım ve onarım çalışmalarının sebep olmuş. bir tarihin yok oluşuna da böylece şahit olduk.
görüntüleri izlerken ne kadar üzüldüğümü anlatamam. nasıl söndürememişler nasıl bir anda her şey olup bitmiş anlayamıyorum. katedralin görkemi ve ihtişamını hala unutamam. o üç büyük giriş kapısı, motifleri, heykelleri ile paris’in en etkileyici yapılarından birisiydi.
notre dame katedrali paris, fransa'da bulunan dünyaca ünlü bir katedraldir. fransa’nın simge yapılarından biridir. ismi ile meryem ana’yı simgelemektedir. gotik yapı , paris'in diğer tüm önemli yapıları gibi seine nehri'nin kıyısında bulunur.
fransız gotik mimarisinin en güzide örneği olarak bilinen notre dame, ayrıca ilk gotik katedrallerden biridir ve gotik dönem boyunca inşası sürmüştür. heykellerin ve işlemeli camların ortaçağ roma mimari üslubundan sonra pek görülmemiş bir dünyevilik içermesi, natüralizm akımının eserlerdeki ağır etkisi sebebiyledir.
inşasına 1163 yılında başlanan katedral 1345 yılında tamamlanmıştır. güney kulesindeki "emmanuel" adlı çan 13 ton gelir, yalnız tokmağı 500 kilodur. 1631'de emmanuel yeniden döküldüğünde kadınların ergimiş olan metale mücevherlerini attıkları ve çanın orijinal rengini buradan aldığı söylenir. emmanuel’in kardeşi marie çanı ise fransız devriminden sonra top yapılmak için eritilmiştir. katedralin ana kubbesi 34 metre yüksekliktedir. batı cephesindeki kuleler 69'ar metre yüksekliktedir. çan kulesine gitgide daralan toplam 422 basamakla çıkılır.
19. yüzyıl başlarında paris şehir planlamacıları katedralin bakımsızlığından ötürü katedrali yıktırmak istemişlerdir. ünlü fransız yazar victor hugo, halkın ilgisini çekmek için notre dame'ın kamburu adlı romanını yazmıştır. roman, katedralin kurtarılması için kampanya başlatılmasını sağlayarak katedralin yenilenmesinde büyük rol oynamıştır. dünya’nın en ünlü müzikallerinden birisi olan notre dame de paris müzikaline de ilham olmuştur.
2018 abd ve fransa ortak yapımı olan filmi yönetmen ikili hanna ladoul ve marco la via kendilerinden esinlenerek çekmişler.
yeni bir hayat kurmak için hayallerinin pesinde los angeles’a taşınan amanda ve jake’in hikayesini anlatan film ilk kez cannes film festivali’nin acıd bölümünde gösterilmiş. büyük hayallerle geldikleri los angeles’de birbirini takip eden talihsizliklere rağmen umutlarını kaybetmeyişleri, şehri keşfetmeye çalışmaları, aralarında geçen diyaloglar ile çok tatlı bir film olmuş. çok fazla yormayan ve sonunda gülümseten güzel bir dram.
ayrıca filmin soundtrackleri mükemmel ötesi. filmdeki en güzel detay çok güzel şarkıların kullanılmış olması bence. (bkz: iksv istanbul film festivali)
2018 guatemala yapımı lgbti+ filmi. çin asıllı amerikalı yönetmen li cheng'in filmi amatör oyuncularla çekmesi beni oldukça şaşırttı. başroldeki enrique salanic'in performansını oldukça beğendim.
film suç oranının çok yüksek ve gelirin oldukça düşük olduğu orta amerika toplumlarındaki lgbti+ yaşantısını odak noktasına almış. filmde çok zor geçinen ve annesi ile yaşayan jose'nin hikayesini izliyoruz. zorluklarla boğuşurken bir yandan da yaşadığı günlük ilişkilerle hayatını devam ettiren jose için inşaat işçisi olan luis ile tanıştıktan sonra her şey değişiyor.
yaşadıkları duygusal bağlılık ve birliktelikleri çok güzel bir şekilde işlenmiş. gizli, korkarak yaşanan ama tutkulu olan ilişkileri, toplum baskısı ve kaygılar içinde boğulurken yaşanan kararsızlıklar çok güzeldi. ayrıca çok dindar olan jose'nin annesinin duaları ve oğlu için yaşadığı endişe de çok güzel yansıtılmış.
spoiler!
en çok merak ettiğim ise birlikte kaçmaya karar verdiklerinde jose ile buluşmaya gelmeyen ve bir anda ortadan kaybolan luis'e ne olduğu. jose'den daha istekli olmasına rağmen gelmemesi ve sonrasında jose'nin yaşadığı hayal kırıklığı ve mutsuzluk çok üzücüydü.
bazı şeylerin özel ve güzel olduğuna inanmıştım. her şeyin düzelebileceğine inancım tamken, elimden gelen her şeyi yapmama rağmen olmadı. o kadar kırgınım ki. hayatımda hep yalnız olduğumu düşünmüştüm, uzun bir süre karşı çıktım, direndim ama zamanla o kadar bağlanmışım ki bu düşünceye, kötü günlerimi yalnız geçireceğimi hiç düşünmüyordum. artık çabalayamıyorum bile. kendimi böyle savunmasız bıraktığım için o kadar kızgınım ki.
ben artık bir köşede gizli gizli gözyaşı döküp mutsuz olmak istemiyorum sözlük.
yalnız isek kendimiz seçmişizdir. yalnız olmamız ve kendi yolumuzu yürümemiz, yolun sonunda da kendimizi tamamlamamız gerektiği için yalnızız. su akar yolunu bulur. tek başına tamamlanamayan diğer yarısını tamamlayacak olanları bulur.
vücut tarafından yoğun strese karşı verilen bir savaş olan bu sendrom, kalp krizine benzer bulgulara sahiptir. 1990 yılında japon hiraru sato tarafından keşfedilmiştir. tıptaki diğer adı (bkz:apikal balon sendromu) dur.
kişinin sürekli olarak kendini bitkin ve mutsuz hissetmesi, dinlenmekle bile kendini iyi hissedememesi gibi sorunlarla ortaya çıkan bir durumdur. (bkz: bağışıklık sistemi) önemlidir.
sözlükteki naftalin beyinli yazarlarımızın artık yazmamaları gerekiyor. sözlüğün eski zamanların beri yazan bu yapışkan insanlar bir sülük gibi sözlüğün kanını emiyor. yeni olan her yazara düşmanlık besleyip sözlükte gergin bir hava yaratıyorlar.
lütfen bi salın artık. gençlerin önünü açın. sizin vaktiniz geçti.
akıllara özlem tekin ablamızın "aşk her şeyi affeder mi?" şarkısını getiren başlık olmuştur. aldatmanın altında yatan sebepler de gözden geçirilmeli misal bağlanmaktan kaçmak gibi skdkdh. neyse şarkı sözümüzü iliştirelim.
çok üzgünüm istemeden seni dün gece aldattım kim olduğu mühim değil sana bağlanmaktan kaçtım
çok üzgünüm istemeden bir bakışa aldandım inan bana bütün sabah pişmanlıktan ağladım
aşk herşeyi affeder mi dersin zamanla geçer mi güzel günlerin hatrına aşk herseyi affeder mi.
ilk olarak boşluk bırakmadan, gözü yoran uzun destanlar yazarsanız kimsenin okuyası gelmez zaten. bunun kitap okumakla alakası yok bence.
herkesin kitap okuma şekli farklı olabilir. evet bir kitabı eline alıp sayfaları çevirerek okuması hoş bir duygu ancak artık teknolojinin pik yaptıgı bir çağdayız. kindle veya tablet gibi cihazlarda milyonlarca e-booka ulaşılabiliyor.
son zamanlarda çıkan "dostoyevski okumayan insanla konuşmak" yok "hegel'i bilmeyen insanla sevgili olmak" gibi türeyen başlıklardan gına geldi. belki o adam senin hakkında bir kelime edemeyeceğin bir konu üzerinde master yapacak kadar bilgili. belki her gün atom fiziğiyle ilgili makaleler okuyor.
kendi standartlarına uymayan insanlara "cahil" demek de yeni moda oldu sanırım. genelleme yapıp insanları bu genelleme havuzunda yargılamadan önce çok kitap okuyarak geliştirdiğiniz beyninizi kullanıp bir düşünün bence.
an itibari ile ysk denen sözde kurumun kararı ile gerçekleşen olaydır. millet iradesinin ve demokrasinin yok sayıldığı, onlarca insanın aptal yerine konulduğu korkunç bir olay.
gelecekte utançla hatırlanacak bu karar için, cb ve akp sokakta mız mızlanan bir çocuk gibi yenilgiyi kabul etmemiş, "tek adam rejimi" nin gücünü kullanarak seçimleri iptal ettirmiştir.
artık gerçekten hiçbir şeye inancım kalmadı. lanet olsun böyle işe ya. günlerce ysk merkezlerinde çuvalların üzerinde oylar çalınmasın, bir şey olmasın diye uyuyan insanların emekleri her şey bir anda yok oldu. sırf hırs için. hırsınızda boğulursunuz inşallah.
gecenin olayı kesinlikle madonna'nın sahne alması vs değildi. izlanda'lı anti-kapitalist, distopik-tekno, bdsm grubu hatari'nin televote oylarını aldıktan sonra filistin atkıları açmalarıydı. ekrandan o kadar hızlı gitti ki görüntüleri ne olduğunu şaşırdık. kesinlikle gecenin önüne geçen bir olaydı.
onun dışında yarışmaya gelirsek italya'ya baya üzüldüm. ama işte anadilde katılan şarkılarda hep böyle oluyor. ki italyanca olmasına rağmen akılda kalan bir nakaratı ve alkışlı ritmi vardı. mahmood kalp kalp
gelelim isviçre'ye. aslında birincilik beklemedim ama çok keyifliydi şarkı. bence hak ettiği sırayı kazandı. ne fazlası ne azı. ayrıca luca hanni oldukça sempatik ve tatlı bir adamdı.
bir diğer güzel adam da azerbaycan'ı temsil eden chingiz. şarkı kesinlikle çok iyiydi. ayrıca robotik kollarla yapılan showa bayıldım. şarkısı da sesi de çok güzeldi. dinlerken seneye azerbaycan'da mı yoksa demedim değil. ama yine hak ettiği puanı alamayan bir şarkı oldu.
bana göre en en güzel şarkıya sahip olan ülke kıbrıs'tı. geçen sene eleni foureira ile 2. olan kıbrıs bu sene çok benzer bir şarkıyla katılmıştı. geçen sene de favorim kıbrıs'tı bu sene de öyle oldu. aslında tam kıbrıs da denemez çünkü hepsi yunan şarkıcı ama yine de en başarılı şarkılar hep onlardan çıkıyor. bu şarkı sanki şey gibydi kanka ödevini alabilir miyim? al ama biraz değiştir belli olmasın
genel olarak organizasyon çok başarılıydı. çok güzel ev sahipliği yaptılar bence. şarkılardan önce şarkıcıların da dahil olduğu küçük tanıtım videoları çok güzeldi. şarkılardan çok "acaba ne çıkacak sırada?" diye merakla onları bekledim. birinci olan hollanda'nın şarkısına vasat diyebiliriz. ama belki dinledikçe güzelleşir bilemiyorum.
yazmaya değer görmediğim ama yine de beğendiğim ülkeler ise; malta, rusya, estonya, belarus,fransa, ispanya.
an itibari ile ysk denen sözde kurumun kararı ile gerçekleşen olaydır. millet iradesinin ve demokrasinin yok sayıldığı, onlarca insanın aptal yerine konulduğu korkunç bir olay.
gelecekte utançla hatırlanacak bu karar için, cb ve akp sokakta mız mızlanan bir çocuk gibi yenilgiyi kabul etmemiş, "tek adam rejimi" nin gücünü kullanarak seçimleri iptal ettirmiştir.
artık gerçekten hiçbir şeye inancım kalmadı. lanet olsun böyle işe ya. günlerce ysk merkezlerinde çuvalların üzerinde oylar çalınmasın, bir şey olmasın diye uyuyan insanların emekleri her şey bir anda yok oldu. sırf hırs için. hırsınızda boğulursunuz inşallah.
bomboş kıro bir adam. bir içerik de üretebildiği yok. iki gözü renkli diye ergenleri düşürüyor işte. "yeteneksizlik is the new trend" akımının öncüsü olabilir bu şahıs o derece boş.
yalnız yaşayan herhangi bir insanla bir gayin hiçbir farkı yoktur. o yüzden yalnız yaşayan gay başlığını protesto ederek buraya yazıyorum.
şuan ki şartlarımla yapamadığım ama bir gün yapacağıma inandığım eylem. kendi başına yaşamak. sadece sana ait bir yer. çok güzel olsa gerek. yalnızlık çoğu zaman sevdiğim bir şey değil ama bir evi paylaşması da çoğu zaman zor.
kendi evimin içinde kendi mutluluklarımı yaratacağım günler umarım bir an önce gelir. şuraya yalnız yaşamakla ilgili şu güzel illüstrasyonları bırakıyorum
allah kimseyi aç gezerken, evine et süt alamazken suriyelileri savunacak kadar rezil bir konuma düşürmesin. yazık.
edit: hiç bir zaman giremeyeceğimiz ab'ye yaranmak için suriyelileri kendi ülkemizde tutmak da ayrı bir rezillik. "omo poroyo ab veroyo" amk babasının hayrına vermiyor heralde. suriyelilerin pislikleri kendilerine bulaşmasın diye veriyor.
edit 2: bazı yazarlarımızın (bkz: pollyannacılık) oynamayı çok sevdiğini gösteren başlık.
allahım nolur en çok artılanan entrymin "reynmen" ait olmasını istemiyorum. lütfen artılarınızı geri alın arkadaşlar. rezillik yani daha güzel girdilerim var. yapmayın bunu bana nolursunuz*