demokrasi

platon'a göre demokrasi kendi tiranını yaratan bir sistem. onun döneminde sadece kalbur üstü hür erkeklerin oy kullanma hakkı olmasına rağmen yine de bunu demiştir. günümüzü varın siz düşünün. özellikle 21.yy'ın salak insan güruhlarından oluşan toplumların çağdaş medeniyetlerin dengi olmasını geciktiren veya baltalayan bir sistem haline geldi. bu yüzden bu tarz toplumları gerek kanla gerek mürekkeple arındırarak geleceğe hazırlamak için aydınlanmacı bir grubun olması şart.
ülkemizde dikta yönetiminin fake adı.
her tür ideolojinin eline geçirip üzerine kat karşılığı bina dikmek istediği yeşil alandır. kimisi villa planlar üzerinde birkaç kişi için, kimisi toplu konut planlar kutu kutu, üst üste yığma yaşamlar için. eşitlik adına aynılık, değişmezlik yüceltilir. bazen etrafı telle çevrilir yasak bölge olur, arsa kenarında askerlere nöbet tutturulur. "dili olsada konuşsa" dır demokrasi üzerine ne çok anlam yüklediğimiz ama özünde kendine ve diğerlerine saygıdan başka birşey olmayandır.
demokrasi cogunlukçu değil çoğulcu dur ! gercek demokrasi lerde yuzde 50 + 1 in istediği olmaz yuzde 49 unda istedikleri dikkate alınır ! cogunlukçu mantik demokratik olmaktan çıkıp diktatör mantığını besler ve azinligin hak ve hürriyetlerini çalar.. dolayisiyla çoğunlukcu demokrasi esittir diktatör ! yuzde 50 + 1 in azinligi baskilamadigni iddia etmek ahmakliktir
demokrasi adı üstünde, bu kelime yunancada iki kelimenin birleşimiyle (demo + krasi) oluşmuş bir sözcük olup, halk yönetimi anlamına gelmektedir, halkın kendi kendini yönetmesi demektir.günümüzde bir çok toplum demokrasi ve bağımsızlık mücadelesini vererek, kendi kazanımlarını yaşayan toplumlar olarak tarih sahnesinde yer alırken, toplum olarak maalesef bunun çok uzağındayız, fakat bu kazanımların başarılamayacağı anlamına gelmiyor, şu ana kadar demokrasinin ne olduğunu kendine göre anlamlandıran anlayışın ve nasibini almamış bir gerçekliğin hikayesini sansürsüz olarak izlemekteyiz...
demokrasi: modifiyeli, bayraklı şahin marka arabaların jöleli gençlerine emanet.
kimlik; kimlikleyen ve kimliklenenin bileşimidir. kimlikleyen daima sosyal birimlerdir. hiçbir birey kimliklenme sürecini salt bireysel yeti ve kazanımlarıyla gerçekleştirmez. insan ve topluma ilişkin bütün genel düşünce sistemleri pratik bir etki kazandıkları zaman tasarlanmış sonuçlara yol açar. doktrin ile pratik arasındaki mesafenin kapatılması hiçbir yerde siyasal yaşamdaki kadar zor değildir (1).

kapitalist üretim tarzı, üreticilerin üretim araçlarından kopmasını öngörür. bu üretim özel mülkiyet kurumu aracılığıyla mülksüzleştirilmesi anlamına gelir. kapitalizm, bunları merkeze alan çeşitli görüngülere bürünebilmiştir ve bu görünümler temel olarak demokrasi olarak adlandırılır. demokrasiyi kısaca özgür, genel ve eşit oy mekanizmasıyla halkın temsilinin sağlanması olarak tanımlayabiliriz.

temsili sistem, birilerin başkaları adına konuşmasını yasallaştırmış ve bu zamanla kişilerin dinleyici daha sonra ise sadece oy atıcı konuma getirmiştir. insanlar kendi hayatlarını yönlendirmede söz sahibi olmaktan uzak düştükçe sürüleşmiş ve tepkisizleşmişlerdir. kendine yapılan haksızlıklara refleks üretmeyen insan, siyaset gibi bir aracı hiç kullanamaz hale elmiştir.

partiler kişisel dahası sınıfsal çıkarları merkeze almış durumdadırlar. bu partiler kitlelerin siyasetten uzaklaşması ve bir partyi seçerken programları değil de kişileri merkeze almalarını getirmiştir. yönetmeye aday kişilerse, ne kadar cafcaflı propoganda yaparsa o kadar tutulur hale gelmiştir. partilerin kimliksizleşmesi, belli grupların çıkarlarını temsil eder hale gelmesi sonucu ve bunun bu şekilde kabul edilebilir olması anlık bir olay değil, kitlelerin politikadan uzaklaş(tırıl)masıyla birlikte olmuştur.

1- john gray, post-liberalizm. (s. 85)


*
celal şengör'ün sıcak bakmadığı yönetim biçimidir. halkımızın demokrasiyle ohlokrasiyi ayırt edememesinden şikayetçidir. ve kendilerine göre ideal yönetim biçimi monarşidir.
(bkz:celal şengör'ün ideal yönetim monarşidir açıklaması)
ara ara benim de hak verdiğim açıklamadır. cahil bir toplumla maalesef demokrasi olmuyor. cahil insanlar yöneteceğine elit bir kişi ya da zümre yönetse daha iyi olabilir diye düşünüyor insan.

ayrıca türkiye'de demokrasinin işleyememesinin ve bundan sonra da işleyemeyecek olmasının bir başka sebebi türkiye halkının köle ruhlu olmasıdır. köle ruhlu bir insana özgürlük vermenin ne anlamı vardır ki? yani bugün her fırsatta saltanat istediğini, şeriat istediğini ifade eden insana özgürlük vermeniz demek özgürlüğü, o insanın aklını, iradesini bir kişiye ya da zümreye teslim etmesine araç ettiğiniz anlamına gelir.

velhasıl kelam demokrasi bilincine sahip bir toplumda demokrasi ideal bir yönetim olmakla birlikte türkiye'de toplum söz konusu bilinçli toplum olmadığından insan ideal yönetimle ilgili karamsarlık yaşıyor.
edit: bununla ilgili nihal atsız'ın da yorumuna göz atmakta fayda vardır.
demokrasi denince akla ilk gelen çoğunluk oluyor, sanki demokrasi çoğunluk üzerine kurulmuş gibi anlatılıyor ve yaşanıyor,çoğunluk sağlanmışsa demokrasi vardır, işte demokrasi kavramının ne olduğunu hiç kimse bilmiyor veya işine gelmediği için demokrasi kavramını bu şekilde kabul ediyor.

demokrasi nedir diye merak ederseniz eğer, demokrasi rejimi dediğimiz oluşum, aslında uzlaşma rejimidir, herkesin karşılıklı olarak tahammül rejimidir. ama asla vazgeçme rejimi değildir.

işte tüm yanlış anlaşılmalar ve eğitim eksikliği bizi demokrasinin ne olduğunu sorgulamamıza neden oluyor,
bir takım hödüklerin görüşüne göre çoğunluk ne isterse onun olmasıdır. mesela çoğunluk yarın gömlek giymeyi yasaklıyorum derse azınlık buna uymak zorundadır. var mı lan böyle bir mantık düdükler? demokrasi azınlığı ezmek mi? demokrasi; makul fikirlerin akıl süzgecinden geçirildikten sonra halkın ve ülkenin yararına olacak şekilde çoğunluk tarafından kabul edilmesidir. sidik yarışı değildir. bunu kafalara sokmak zor olsa da gerçeği budur.
bu ülkede tabii ki de demokrasi var. ama çoğulcu demokrasi yerine çoğunlukçu demokrasi var. madem öyle biz de çoğunluğa uyalım artık. mesela kafa keselim, adam sallandıralım. nasıl olsa yargılanmıyoruz. canımız isterse tecavüz edelim, evleniriz olur biter. sonuçta demokrasi var bu ülkede. çoğunluk kafa kesmek istiyorsa, tecavüz etmek istiyorsa bunun doğruluğunu tartışamayız.
türkiyede çok fazla "ileride" olan/ileri olduğu öne sürülen kavram. o kadar ilerideki görüş mesafesinden çıkmış durumda! (bkz: türkiyede demokrasi var da biz mi görmedik!)
sevgi gibi, kuşun kanadında yaşayan naif ve narin bir kelebek gibidir!
4-5 yılda bir getirilen sandıklarla yaşamaz.
sandıkla gelip, kovularak bile gitmeyenler yüzünden yok olur!
ironik bir trajedi olarak, ne yazık ki diktatörlükleri de yaratan bir rejim modelidir.
her millete ve her kültüre yakışmaz ve uymaz.
henüz, türkiye toplumunda yaşanmamış olandır.
evrim sürmektedir tüm hızıyla! 1923'den beri süren monarşi karşıtı aydınlanma deneyimine rağmen (kökleri 1850'lere dek uzanan bir isyandır osmanlıdaki cumhuriyet tartışmaları), hala geriye dönüşü ve otokrasiyi özleyebilen bireylerin çıkması ve bu özlemlerini dile getirmesi demokrasinin gereğidir evet, ama, gerçek demokrasiyi boğacak olan sinsi canavarın ta kendisidir ve cumhuriyetin başarısızlığıdır bu nesiller ne yazık ki!
kavgalar, can pahasına devam etmekte, ama, bu öylesine büyük, pahalı ve eşsiz bir ödül ki, maalesef verilmesi gereken çok can var daha!!!

ayrıca, demokrasiyi tanımlamaya çalışırken, ne olmadığını söylemek daha açıklayıcı olabilir.
örneğin:
- demokrasi, 4-5 yılda bir sandığa gidip oy kullanmak değildir!
- demokrasi, çoğunluğun, diğer kesimlere tahakkümü hiç değildir!
demokrasi asla çoğunluğun aldığı karar olarak görülmemeli o sadece demokrasinin getirdiği sonuçtur.demokrasi en ufak topluluğun bile fikrini özgürce dile getirebilmesi temsil edilebilmesidir.
kendi diktatörümüzü seçme özgürlüğümüzdür.
tanımlandığı biçimde olması mümkün olmayan. (bkz: tarih)