divan-ı kebir

mevlananın horasan farsçası ile yazdığı ve anlamı "büyük divan" olan şaheserdir. genel olarak ilahi aşkı anlatan yek avaz nitelikte ( tüm beyitler aynı konuyu ele almasa da hepsinin ahenk ve ses açısından eşdeğer güzellikte olduğu ) 44.834 beyitten oluşur. ilginç bir ayrıntısı da vardır bu divanın, şöyle ki o dönemde divanlar yazarlarının adıyla anılırken divan-ı kebir' in diğer adı "divan-ı şems-i tebrizî"dir. eserde ilahi aşk ve ilahi aşkın alegorik unsurları( güneş, bağ, bahçe, aşık, maşuk, gül, bulbül gibi) ön planda olsa da dönemin sosyal durumu da ele alınmış, yobazlık sıkça eleştirilmiştir.

içinde bir çok bölum vardır burdan kendime çok şey çıkartırım diye üzerine düşündüğüm, onları ara ara sizle paylaşayım sözlük:


mef'ülü, mefa'îlün, mef'ülü, mefa'îlün

gül bahçesinin perişanlığına bak; deli kış geldi çattı, yeşillik güzelleri bahçeyi bıraktılar, eve gittiler.
o güzeller, ayrılıp gittikleri için, üzüntüden bağın, bahçenin rengi sarardı soldu.
gül bahçesi ölü çiçeklerle doldu mezarlık gibi oldu. köşk zindana benzedi. peri yüzlü güzeller, yabancıların saldırısından kurtulmak için kışlığa gitmeye hazırlanıyorlar.
şu güzeller ne zaman kışlıktan geri dönecekler? ne zaman viranenin içinden, hazîne gibi meydana çıkacaklardır?
kış mevsiminin soğuğu ile mest olup kendilerinden geçenler, ne vakit ter-ü taze, hoş, hayran halde güle oynaya gül bahçesine gelecekler?
ambar boşalır, kap dolar. o alem, ambardır. bu alemse kap!
kap boşalınca, doldurmak için, tanenin çürümediği gizli ambarı aramak gerektir.

(not: isteyenler internetten direk pdf olarak abdulkadir gölpınarlı çevirisini bulabilir)
güzellikte eşsiz olan sevgili ne yaptı, gördün mü?
geçen gün bir bahane buldu.
beni de, seni de bir yerlere gönderdi, kendisi iki üç peri ile evde kaldı.
sevgili büyüleyici edasıyla bizi aldattı. biz ona karşı ne yapabiliriz ki?
nasıl aldanmayalım? onun elinde öyle bir zincir var ki, onunla bizi değil, zamanın bile boynunu bağlar.
kaşlarını çatınca, zavallı akıl kaçar, kaybolur gider.
gönül, onun kapısında tıpkı bir çivi gibidir. onun basıp geçtiği eşiğe çakılıp kalmıştır.
sakî, sen bize kadehte kalmış olan şarabı sun! biz geceden kalmış mest kişileriz.
gönül ateşi alev alev göklere yükselmede, sen onun üstüne su serp!
tesbihle meşgul olan ağzımda şimdi şiir var, rubaî var, nağmeler var.
nice ibadet yerlerini sel aldı götürdü. hem de nasıl sel; sanki uçsuz bucaksız bir deniz.
rebabdan yaysız nasıl ses çıkmazsa, ben de mest olmadığım zaman, benden aşk hikayeleri duyulmaz.
bu sebeple, önce bana şarap sun, beni mest et de; sonra aşk hikayelerini dinle!


özellikle şu kisımda yaptığı teşbih baya vurucu olmuş"gönül, onun kapısında tıpkı bir çivi gibidir. onun basıp geçtiği eşiğe çakılıp kalmıştır." aldığim bu son kesit beşinci ciltteki 2351. kısımdır ve "mef'ulü, mefa'îlün, fe'ulün" aruz vezni kalıp olarak kullanılmıştır.
"miifte'iliin, müfte'ilün, fa'ilat" kalıbıyla yazılmış, 1. cilt, 236. kısımda yer alan ve insan-kar teşbihi ile kendine hayran bırakan beyitler şu sekildedir:

gönül evini yine güvercinler ele geçirdi. gönül hoşa gitmeyen seslecle doldu. yani gönül evini nefsanî istekler, çirkin hayaller doldurdu. însan kendinde bulunanı unuttu, kendi yaratılışını hatırına getirmedi.
düşünmedi ki: ruhlan yaratan büyük ve eşsiz yaratıcı, balçıktan bir ayna yapmış, ona bakmıştı.
yaratıcı, aynada yüzlerce şekiller görmüştü, yüzlerce süretler görmüştü. gördüğü şekillerin, suretlerin hepsi de belirsizdi. ancak kendi manevî şekli, kendi manası kolayca görülüyordu.
ruhlar harmanının sonu, kıyısı, kenarı yok! ancak çok küçük bir karınca o muazzam, o akıl almaz harmandan pek küçük bir şey alabildi.
ey zavallı insan, gurura kapılma! dünya seninle dolsa, kar gibi her tarafı kaplasan, güneşin sıcaklığı vurunca erir, yok olur gidersin.
ey kar yığını! eri, yok ol! baştan başa toprak ol, toprak ol da bir bak ilkbahar gelince, hor görülen, ayak altında ezilen o toprak nasıl süslenir, güzelleşir!
ayak altında çiğnenen o değersiz toprak, insana balçık olur da şereflenir. derecesi yücelir. öyle bir hal alır ki parlaklığı ile iki dünyayı da aydınlatır.