hamilelerin sokağa çıkması terbiyesizliktir

7 Entry Daha
tüm bu sözlerin arasında asıl dikkat çeken 'bizim kültürümüz' olarak tarif edilen, ters düşmenin yozlaşma olarak addedildiği o kültürün de aslında bizim olmadığının dikkatlerden kaçmasıdır. burada kastettiğim arap kültürü ile türk kültürü karşıtlığı değil, anadolu kültürünün gerçek ve kurgusal yüzü arasındaki karşıtlıktır.

osmanlı güzellemeleriyle birlikte islami siyasetin yükseliş döneminde sıklıkla kullanılan 'anadolu insanı' tamlamasının yeni baştan kurgulandığına şahit oluyoruz. ülkenin ne sosyal ne de tarihi gerçekliğine uymayan ama hem medya hem de siyaset eliyle, kısa zaman öncesine kadar tertemiz var olduğu iddia edilen ancak bozulmaya yüz tuttuğu için acilen kurtarılması gereken bir miras gibi önümüze sürülüyor anadolu kültürü; yapılan her itiraz kendi kültürüne düşman olmakla itham ediliyor. oysa elimizdeki hamilelik örneği üzerinden yapılacak kısa bir geçmiş taraması bile o anadolu kültürünün hiç de bugün pazarlandığı gibi olmadığını analamak için yeterlidir.

hamileliğin ayıplandığı, hamile kadınların toplumdan soyutlandığı bir anadolu kurgusu herşeyden önce bu toplumun ekonomik gerçekliğine ters düşer. türkiye'de şehirleşmenin tarihi 1950 sonrasında başlar ve ancak 1980 sonrasında nüfusun büyük bölümü şehir hayatına katılım sağlar. bu neden önemli? nüfusun büyük bölümünün kırsal kesimde yaşadığı çok değil 50-60 yıl öncesi dönemde kadın nüfusün neredeyse tamamı aktif çalışma hayatının içinde bulunur. temel ekonomik uğraş tarımsal üretim olduğundan kadınlar dahil her aile bireyi başka seçeneği olmaksızın tarlada, bağ-bahçede ya da hayvanların arasında çalışmak zorundadır. anadolu'nun pek çok yöresinde 'annem beni tarlada doğurmuş' hikayesini anlatabilecek sayısız insanın varlığı, hamile kadınların son ana kadar yaşam koşulları nedeniyle çalışmak zorunda olduğunun da bir kanıtıdır.

bugünün islamcıları şehirleşme ile başlayan yeni ekonomik-sosyal gerçekliği geçmişin üzerine giydirmeye, yeni ürettikleri yaşama biçimini toplumun yüzlerce yıl içerisinde geliştirdiği kültürün tamamına mal etmeye çalışıyorlar. şehir hayatına geçişte toprak sahipliğinin kayboluşu, evin tek çalışan bireyinin erkeğe dönüşmesi ve dolaysıyla kadının eve konumlandırılması sonucunu doğuracak; günün sonunda kamusal alan tümüyle erkeğin insiyatifine bırakılacaktır. kısaca kadın ile ev arasında kurulan ve onu kamusal hayattan soyutlayan denklem anadolu kültürünün değil, son yarım yüzyılda gerçekleşen islamcı şehirleşme hareketinin ve islami burjuvazinin pratiğidir.

bugün karadeniz'in çay tarlalarında ya da mevsimlik işçileri taşıyan kamyon kasalarında hayata tutunmaya çalışan pek çok hamile kadın, ülkenin ekonomi politiğine islamcı düşünürlerden çok daha yakındır.
7 Entry Daha