ophelia

Durum: 65 - 0 - 0 - 0 - 16.05.2020 11:26

Puan: 1206 - Sözlük Kezbanı

5 yıl önce kayıt oldu. 9.Nesil Yazar.

o e a, q i f, f r, n, s f s e e
  • /
  • 4

ayı sözlük itiraf

son günlerde onaylanma ihtiyacı duyuyorum.

şeytan

kutsal metinlere göre, tanrı, topraktan yarattığı adem'e şeytan ve tüm meleklerin secde etmesini emreder. fakat şeytan, cennetten kovulmayı göze alıp, tanrının buyruğuna karşı gelmiştir. koşulsuz teslimiyeti reddedip, sorgulamayı, düşünmeyi, karşılaştırmayı seçip, inandığı doğruların peşinden gitmesi sebebiyle, her düşündüğümde hayranlık duyduğum karakter.

homojen sözlük

kullanım kolaylığı ve tasarım olarak yeterli bulsam da açıklamada geçen "bu yüzden herhangi bir marka, başka sözlük siteleri ya da sitelerin reklamını yapmak yasaktır." kısmının düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. sonuçta siz de burada başka bir sözlük için başlık açıp, o sitenin reklamını yapıyorsunuz.

tinder

birkaç ay kullandıktan sonra, yaşadığım düş kırıklıklarının etkisiyle, derin düşünce tahlilleri, izlediğim belgesellerden sonra, hangi koşulda olursa olsun, sadece dış görünüşe bakarak sağa ya da sola kaydırılarak sağlıklı bir tanışma gerçekleşme ihtimali çok zayıf olduğuna kanaat getirdim. ayrıca bir umut diye düşünülerek, tanımadığın insanları, sebepsizce tanımaya değer bulmak ve tanışma yolunda adımlar atmak trajik olduğu kadar da insanın hayat kalitesini düşüren bir durum.

uykusuzluk

pişmanlık duyduğum şeyleri düşününce, nerdeyse tamamı uykusuz olduğum günlerin mirası. bu günlerde sağlıklı düşünme yetimi kaybettiğim, doğruyu ve yanlışı ayırt edemediğim gibi melankolik bir ruha bürünüp, her ne kadar soğukkanlı ve irade sahibi biri olduğumu düşünsem de böyle zamanlarda güçsüz görünmeme sebep verecek duygusal tepkiler verebiliyorum.

12 eylül 1980 darbesi

siyasi, ekonomik ve kültürel duvarlarla bölünmüş türk halkında asker her zaman birleştirici bir unsur olmuştur ve 10 yılda bir yaptığı darbelerle bunu göstermiştir. (61 anayasasında %62'lik oyla ve 82 anayasasının %91 lik oyla kabul edilmesi bunu ispatlar niteliktedir.) 12 eylül olduğunda da insanlar "kenan paşa" sını bağırlarına bastı. darbe güzellemesi yapmıyorum fakat 12 eylül öncesi türkiye'sinin de çok iç açıcı bir dönem olmadığını söylemeliyim. ülke, sağ-sol çatışmalarında her gün onlarca gencin öldüğü, üniversitelerin bombalandığı çatışmalarla , maraş, çorum katliamlarıyla, ayda bir değişen koalisyonlarla çalkalanıyordu. enflasyon %80lere dayanmıştı. borçları yüzünden el konulur endişesiyle rezervler türkiye'ye getirilmişti. meclis 6 aydır cumhurbaşkanını seçemiyordu. tüm bunların yaşandığı bir zamanda darbe oldu. kesinlikle büyük acılar çekildi fakat bazı şeyleri açıklığa kavuşturmakta fayda var. idam edilenler, ideolojilerinden, etnik kökenlerinden düşüncelerinden değil, yaptığı eylemlerde adam öldürme suçlarından hüküm giydi. işkencelere gelecek olursak bununla ilgili zaten bir yasa yok. işkenceler darbe dönemine mahsus değildi. sadece 12 eylülde değil, 70'lerde de, 90'larda da işkenceler vardı(95 yılında işkence gören liselileri hatırlayan "manisa davası"). sansür, gazeteci hapse tıkma, öldürme, tutuklama zaten abdülhamid'den beri ortak geçmişimiz.
darbeler de devletin bir bütünüdür. bu yüzden salt 12 eylül üzerinden yorum yapmak, yaşandığı dönemden, sebeplerinden ve sonuçlarından bağımsız düşünmek, o dönemi doğru okumamıza engel olur.

türk devrimi

diğer devrimlerin aksine, toplumdan devlete değil de, devletten topluma doğrudur. fransız devriminde, öncesinde rousseau, voltaire, diderot gibi entelektüellerin fikirleriyle beslenen halk, uzun bir düşünsel hazırlık dönemi sonrası, şiddet kullanarak, toplumsal bir talep sonucu hak ve özgürlüklerini almıştır--rus devrimi, reform, feminist ve siyahi ayaklanmalarda olduğu gibi-- bu yönüyle türk devriminin, 1920-23 arası kısa bir hazırlık dönemi olması, halkın isteğiyle değil de devletin isteğiyle gerçekleşmesi sebebiyle dünya tarihinde örneği çok azdır. cumhuriyet, saltanatın kaldırılması, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi gibi radikal devrimler, osmanlı düşünce hayatında yer almadığı gibi, tamamen atatürk'ün kendisine aittir. hatta bazıları, devrimlerin yerleşmemisinin sebebini buna bağlarlar ve bence de haklılardır.

feminizm

1979'da ajda "arkanı dön ve git istemiyorsun artık" şarkısı hit olana kadar, ülkemizde yerleşememiştir.

aşk

dürüst olalım, aşk sanılanın aksine oldukça bencil bir duygudur. total eclipse 'teki şu diyalog çok iyi anlatır:
(verlaine ve rimbaud birbirine aşık iki şairdir. verlaine' in karısı, verlaine'i eve dönmesi için ikna etmeye çalışıyordur)
verlaine: düşündüğün gibi değil, yeni kaledonya'ya göç etmemizi önerdi. içkiyi de bırakabilirim. sence de iyi bir fikir değil mi?
rimbaud: hayır
verlaine: mutluluğum umrunda değil mi?
rimbaud: hayır ve senin de umrunda olmamalı.

fikret şeneş

memleketim dışındaki tüm şarkıları, bir dargın bir barışık, 50 yıl sevgili olarak kalmış kemal bey için yazmıştır. "bir günah gibi gizledim seni" "söyle buldun mu aradığın aşkı" lar hep onun içindi. haykıracak nefesi kalmasa bile aşkından vazgeçmedi. ", yeri geldiğinde kızmış, "arkanı dön ve git istemiyorsun artık" dese de yumuşayınca "hoşgör sen affet gitsin aldırma " diyerek affetmiş. aylar süren stüdyo çalışmalarından sonra "en iyi vitrini" ajda pekkan'ı yarattı ve şarkılarını ona verdi. bize bıraktığı "anlamazdın" "ben varım" "her yaşın ayrı bir güzelliği var" "bana yalan söylediler" "kimler geldi kimler geçti" dahil onlarca şarkı sözü bırakıp 93 yaşında hayata veda etmiştir

tahrik eden uzuvlar

katıksız bir sapyoseksüel olmasam da beyin diyebilirim.

abd doları

uluslararası ticaretin %65'ini oluşturduğu için değerli olan para birimi. şüphesiz burda en büyük pay ortadoğu ülkelerinin katkısı. ekonomi hocamız sebebini şöyle aktarmıştı:
bir ülkenin en temel ihtiyacı enerjidir, bütün ülkeler petrole ve doğalgaza muhtaçtır. petrolün kaynağı ortadoğu ülkeleri de enerji karşılığı dolar istiyor. bu yüzden amerika dünyanın dolar talebine yetişemiyor. eğer bu ülkeler türk lirası isteseydi, aynı durum tl için geçerli olacaktı.

nasrettin hoca

orjinal kayıtlarda cinsel temalı fıkralardır. öyle çocuklara okutulacak cinsten değildir. *m, s*k ve g*t sözcüklerini duyunca gülme eğiliminde olan türk toplumunun mizah anlayışı değişmemiş görünüyor.
"nasreddin hoca’ya bir gün avratı, “ben gelinceye kadar şu oğlanı avut” demiş, gitmiş. avrat gidince oğlan ağlamış. hoca bakmış ki olmaz… bir çanakta yoğurt varmış. s… ne bulaştırmış, oğlana yalatarak uyutmuş. avratı gelmiş, “aferin be koca. şu oğlanı ne güzel uyutmuşsun demiş. hoca da demiş ki: “behey a…..nı s….ğim! ben onu uyutuncaya kadar dokuz s.. yoğurt yedirdim. eğer sana da yedirsem, sen de uyurdun” demiş."

hoca aynı zamanda zoofili olmalı:
nasreddin hoca bir gün başkasının eşeğini s….ken, hayvanın sahibi çıkagelmiş: – ne yapıyorsun be? – eşeğe bundan hiçbir şey olmaz ama, sen onu kurttan sakla…"

anal seks de seviyor:
nasreddin hoca’ya bir gün iki avrat gelmiş. birisi demiş: “efendi, biz ikimiz bir çanağa bir karanlık yerde işedik. birimizden sidik, birimizden şirligun (susam yağı) geldi. hangimizin sidik, hangimizin susam yağı, bilmiyoruz” demiş. hoca da demiş ki: “o kolay… gelin, ikinizin de g…ne basayım, hanginizden ki küspe çıkar, yağ onundur…

teddy bear

ortaya çıkış hikayesi şöyledir: abd'de başkanlık yapmış olan, av tutkunu theodor roosevelt, emeklilik döneminde afrika'da safari yapmak ister. bu yolculuk sırasında içinde aslandan, file; antiloptan timsaha 500 küsür hayvan avlar. bir avında yanında bulunanlar başkanın vurması için küçük bir ayıyı tutar ağaca bağlar, roosevelt bağlı bir hayvanı vurmak istemez . bunu duyan amerika'da yahudi oyuncakçı bir çift bundan bir kahramanlık hikayesi çıkarıp "teddy bear" ı yaratırlar.

8. edward

hatta, protokol gereği hiçbir resmi buluşmaya katılmayan sevgilisi, atatürk'ün kraldan ricası üzerine, yata davet edilerek ilk kez resmi bir görüşmede yer almıştır.

8. edward

300 küsür gün tahtta kalan, aşkı için tahttan feragat ettiğine inanılan ingiltere kralı. kral'ın 3 evlilik yapmış bir kadınla evliliğine hoş bakılmıyordu. fakat kral ve sevgilisi wallis simpson nazi sempatizanıydı. hatta wallis simpson'un, kraldan habersiz birkaç sevgilisi daha vardı ve bunlardan biri de hitler'in o dönem londra büyükelçisi ve daha sonra dışişleri bakanı olacak olan ribbentrop'tu. sevgilisi sarayda olup bitenleri büyükelçiye anlatıyordu. bunun üzerine churchill'in de etkisiyle, aile içi baskı sonucu tahtı bırakmıştır. sevdiği kadınla evlendikten bir süre sonra aralarına eşcinsel ilişkileri ile de bilinen playboy jimmy dunahue'i de alarak "threesome" ilişki yaşadılar.

en iyi jenerik müzikleri

barış manço'nun mirası ve bir klasik

daha iyisi yapılmadı,

ayı sözlük yazarlarının fobileri

-sözlükte, bugün/bu hafta/bu ay en çok entry giren yazarlar listesinde olmak
-yüksekteyken, elimdeki telefonun yere düşmesi
-yanımda kavga edilmesi

ekstatik dans

dansın en ilkel ve yalın halidir. "deli gibi saçma sapan hareketler yaparak dans etmek" diye tanımlayabilirim. yunanlılar dahil antik dönemde yaşamış tüm atalarımızın dansıdır.

göç

albümdeki şarkıların sözlerin, bestelerin ve aranjelerin tamamı kusursuza yakın. içlerinde
-göç
-bir şarkı tut
-sen beni öldürüyorsun
-nazlı ay
-çocuk kalbim
şarkıları vardır yürek kanatan cinstendir.
  • /
  • 4

ordinaryman

son yarım saattir son entymi yazmaya çalışıyorum. veda etmek harbiden çok zor.
sevgili sözlük her şey için sağ ol var ol.
umarım çok daha güzel günler göreceksin.
kusura bakma ben hiçbir katkıda bulunamadım sana ama sen çok şey kattın bana...
senden çok şey öğrendim, iyisiyle kötüsüyle...
insanlar tanıdım, iyisiyle kötüsüyle...
ey sözlük, sen güzel bir okulsun. ben dersimi aldım.
umarım hak ettiğin noktaya en erken vakitte gelirsin, bilemiyorum belki de hak ettiğin yerdesin...
ey ahali,
her şey için sağ olun var olun.
emeği geçenlere sonsuz teşekkürler.
bu kardeşiniz müsade ister.
küçük prens gezegenine döner! yıl doldu, malum sarı çiyan beni bekler...
sevgi ve saygılarım
güneş herkes için doğar...
kardeşiniz, abiniz, yoldaşınız...
_ordinaryman.
(bkz: giden yazardır)
(bkz: son entrysini yazan yazardır)
(bkz: gidişiyle bizi sevindiren yazardır)
(bkz: çok sıradan bir insandı dediğimiz yazardır)
(bkz: icimdekiayi.coma da veda edecek olan yazardır)
(bkz: kaleminin mürekkebi biten yazardır)
(bkz: elveda)

giorgio vasari

ben bu dayının şu ünlü kitabını okudum ama bana sanatçılarla ilgili çok da ufuk açıcı bilgiler sunmadı. ama o dönemde yaşayan biri olarak sanatçılar ve eserleri hakkında değindiği söylenceler ilgi çekiciydi. kim bilir belki kitabı tam sindirebilecek bir donanıma sahip olmadığım için öyle hissettim. yani kitabı okurken sıkılmıştım bile diyebilirim. bir daha okusam belki daha istifadeli olur.

Toplam entry sayısı: 65

homojen sözlük

kullanım kolaylığı ve tasarım olarak yeterli bulsam da açıklamada geçen "bu yüzden herhangi bir marka, başka sözlük siteleri ya da sitelerin reklamını yapmak yasaktır." kısmının düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. sonuçta siz de burada başka bir sözlük için başlık açıp, o sitenin reklamını yapıyorsunuz.

heisenberg belirsizlik ilkesi

bir maddenin hızı ile konumunu aynı anda kesin olarak ölçülemeyeciğini söyleyen kuantum prensibi. atom altı parçacıklarda kütlesi çok düşük olduğu için gözlenebilirken gerçek dünyada farkedemeyiz. örnek verecek olursak yarım kilo (0.5 kg) bir top 1 m/s hızla hareket ederse, momentum (hızxkütle) 0.5 kg. m/s yapar. planck sabiti/2xmomentumdan (1.05x10(-34)/2x0.5) bu topun konumu 0.0000000000000000000000000000000000105 m ileri ya da geri olabilir, bu gözlemle ilgili değildir, doğanın işleyişi böyledir ve bilinemez. einstein zamanında "tanrı zar atmaz" dese de bilim einstein'i değil heisenberg'i haklı çıkaracatır.

ermeni soykırımı

maalesef, bilmeden oturduğu yerden herkesin ahkam kestiği kıraathane tarihçiliğinin üzerinde en çok konuştuğu konulardan birisi. üzerinde konuşacak kişinin iki argümanı da destekleyen sağlam kaynakları okuması gerekir. vahakn dadrian bu tezin en büyük savunucusu tarihçidir. türk tarafından bu konuyla ilgili yazılmış en temel kaynak esat uras'ın "tarihte ermeniler ve ermeni meselesi" adlı kitabıdır. iki tarafın da güçlü argümanları olsa da yüzbinlerce ermeni ölmüştür, tecavüz edilmiştir, malları yağmalanmıştır. kısacası yakın tarihin en büyük dramlarından biridir. devlet, mecbur muydu, mecbursa kadın ve çocuklar tehcire tabi tutulmasa olmaz mıydı, tartışılır. fakat bu olayı "soykırım" olarak tanımlamak için, o dönemde soykırımım suç olması lazımdı. cezasız suç, suç değildir. genocide ilk defa 1933 yılında polonyalı yahudi rafael yemkin'in ortaya attığı suçtu. bu yüzden türkiye'nin resmi bir suçlamaya maruz kalacağını düşünmüyorum. soykırım kabul edilse bunun miladı ne olacak diye kendime sorarım. aksi takdirde sümerlere kadar iner bu durum.

postmodernizm

40'lı yıllardan sonra kuantum fiziğinin, klasik fiziğin yerini almasıyla gelişen toplumsal akım. malum, kuantum fiziğinde "doğru" kişiye, yere ve zamana göre değişir. bu durum, modernizmde öne sürülen "tek doğru vardır" görüşünden vazgeçilip "herkesin, yere ve zamana göre kendi doğrusu vardır" görüşü benimsenmiştir. böyle olunca karşımıza sonsuz doğru çıkıyor. sonsuz doğrunun bir araya gelmesiyle çeşitlilik, karmaşıklık ve renklilik oluşuyor. postmodernist mimari örneklerini incelediğinizde de bu karmaşıklığı görebilirsiniz. bu anlamda modernizmin tam tersi görüşleri savunur. aynı zamanda çevrecidir ve geleneklere tamamen karşıdır.
postmodernizmin aynı zamanda cinsel uönelim ve kimlikte de çeşitliliği savunduğunu hatta cinsel yönelimlerin gay, lezbiyen, biseksüel vb ayrımlardan bile kaçarak, herkesin kendi yönelim ve kimliği farklıdır ve bu kimseyi ilgilendirmez düşüncesinden yola çıkıp "insan" çatısı altında herkesi birleştirmeyi ilke edinmiştir.

dersim olayı

katliamda kadın ve çocuklardan oluşan yaklaşık 100 kişinin aynı konağa sokularak üzerlerine yağdırılan mermi sonucu öldürülenlerden kurtulan 3 çocuktan birinin oğlu olan gazeteci yavuz semerci katliamın yaşandığı yılı "ağlayacak anaların da öldürüldüğü yıl.
yani ağlayacak ana kalmadığından ağlama derdinin olmadığı ve kimsenin üzülmediği yıl..." olarak tanımlıyor.
1937 yılında devletin "cumhuriyet’in imar ve ıslah programına muhalefet eden" dersim'e devlet otoritesini yerleştirmek için çıkan "isyanı" acı bir şekilde bastırmıştır. 1926 yılında, dönemin elazığ valisi cemal bey (bardakçı) tarafından hükümetin izniyle içlerinde seyit rıza'nın da olduğu, bölge halkının bir kısmı toprak verilir ve elazığ'a yerleştirilir. cemal bey' in çorum'a tayin edilmesinden bir süre sonra bu insanlara verilen topraklar ellerinden alınır ve dersim'e tekrar gönderilir. bölgede çıkan ayaklanmalar için ismet inönü'nün de aralarında bulunduğu birçok bürokrat bölgede analizler yapmıştır. bunlardan birisi elazığ valisi cemal bey hazırladığı raporda dersimlilerin kırım ve sürgünden çok korktuklarını, birkaç aşiret lideri dışında insanların fakirlikten çırpındığını, yağmanın sebebinin fakirlik olduğunu ve insanların bu yüzden silahlandığını belirtmiş. ayrıca ciddi bir eğitim ve idealist bir kadro ile yerleşmiş batıl inançların temizleneceğini bölge halkının itaatkar olduğunu ve bir iki askeri kuvvetle bölgenin silahtan arınacağını söylemişse de devlet mağaralara zehirli gaz salıp çocukları bile öldürme yoluna gitmiştir. belki de bugün doğunun yaşadığı sorunların tohunları o dönemde ekildi. bana kalırsa bu harekat etnik ve dini açıdan homojen bir devlet yaratma planının bir parçasıdır. şark ıslahat planının amacını da inönü "vazifemiz, türk vatanı içinde bulunanları mutlaka türk yapmaktır. türklüğe ve türkçülüğe muhalefet edecek unsurları kesip atacağız. vatana hizmet edeceklerde arayacağımız nitelikler her şeyden evvel o adamın türk ve türkçü olmasıdır." şeklinde formüle etmiştir.

kürt ve alevi sorununun meclisten özür çıkmadan ve tazminat ödenmeden çözüme ulaşacağına inanmıyorum.
yavuz semerci'nin muhteşem yazısı için:
https://m.bianet.org/biamag/toplum/11845...

homojen sözlük

kullanım kolaylığı ve tasarım olarak yeterli bulsam da açıklamada geçen "bu yüzden herhangi bir marka, başka sözlük siteleri ya da sitelerin reklamını yapmak yasaktır." kısmının düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. sonuçta siz de burada başka bir sözlük için başlık açıp, o sitenin reklamını yapıyorsunuz.

dersim olayı

katliamda kadın ve çocuklardan oluşan yaklaşık 100 kişinin aynı konağa sokularak üzerlerine yağdırılan mermi sonucu öldürülenlerden kurtulan 3 çocuktan birinin oğlu olan gazeteci yavuz semerci katliamın yaşandığı yılı "ağlayacak anaların da öldürüldüğü yıl.
yani ağlayacak ana kalmadığından ağlama derdinin olmadığı ve kimsenin üzülmediği yıl..." olarak tanımlıyor.
1937 yılında devletin "cumhuriyet’in imar ve ıslah programına muhalefet eden" dersim'e devlet otoritesini yerleştirmek için çıkan "isyanı" acı bir şekilde bastırmıştır. 1926 yılında, dönemin elazığ valisi cemal bey (bardakçı) tarafından hükümetin izniyle içlerinde seyit rıza'nın da olduğu, bölge halkının bir kısmı toprak verilir ve elazığ'a yerleştirilir. cemal bey' in çorum'a tayin edilmesinden bir süre sonra bu insanlara verilen topraklar ellerinden alınır ve dersim'e tekrar gönderilir. bölgede çıkan ayaklanmalar için ismet inönü'nün de aralarında bulunduğu birçok bürokrat bölgede analizler yapmıştır. bunlardan birisi elazığ valisi cemal bey hazırladığı raporda dersimlilerin kırım ve sürgünden çok korktuklarını, birkaç aşiret lideri dışında insanların fakirlikten çırpındığını, yağmanın sebebinin fakirlik olduğunu ve insanların bu yüzden silahlandığını belirtmiş. ayrıca ciddi bir eğitim ve idealist bir kadro ile yerleşmiş batıl inançların temizleneceğini bölge halkının itaatkar olduğunu ve bir iki askeri kuvvetle bölgenin silahtan arınacağını söylemişse de devlet mağaralara zehirli gaz salıp çocukları bile öldürme yoluna gitmiştir. belki de bugün doğunun yaşadığı sorunların tohunları o dönemde ekildi. bana kalırsa bu harekat etnik ve dini açıdan homojen bir devlet yaratma planının bir parçasıdır. şark ıslahat planının amacını da inönü "vazifemiz, türk vatanı içinde bulunanları mutlaka türk yapmaktır. türklüğe ve türkçülüğe muhalefet edecek unsurları kesip atacağız. vatana hizmet edeceklerde arayacağımız nitelikler her şeyden evvel o adamın türk ve türkçü olmasıdır." şeklinde formüle etmiştir.

kürt ve alevi sorununun meclisten özür çıkmadan ve tazminat ödenmeden çözüme ulaşacağına inanmıyorum.
yavuz semerci'nin muhteşem yazısı için:
https://m.bianet.org/biamag/toplum/11845...

bilinen ilk gay kulübü

15. yy'da 2. bayezid döneminde yaşamış, deli birader lakaplı, mehmed gazali'nin açtığı hamamdır. gazali, zamanının önde gelen din alimlerden, şeyhlik yapıyor yurdun çeşitli yerlerinde medreslerde hocalık yapıyor velhasıl kelam istanbul'a geliyor ve beşiktaş'ta bir hamam açıyor. zenginlerin uğrak mekanı oluyor, "şu efendi filancanın oğluyla" şeklinde dedikodular çıkıyor ve hamamı adamın başına yıkıyorlar.. kendisinin "dáfiu'l-gumûm ve ráfiu'l-humûm" adlı eserinde zenperest(heteroseksüel), gulamperest(aktif eşcinsel), muhannis(pasif eşcinsel) ve zürefa(lezbiyen) arasında bir rekabeti anlatır ve kazanan gulamperestler olur. fakat bu kitabı nasıl bulabilirim derseniz cevap vereyim, bulamazsınız efendim, çünkü elimizde yıllar önce yapılmış bir çeviri var o da tamamı sansürlü, 600 yıl önce yazılan kitabı bugün basmaktan utanıyoruz. halbuki böyle eserler, kültürel zenginliği gösterir.

ayı sözlük itiraf

bu dönem kime sorsam libidosu yüksek, gaylar arasında salgın galiba, çünkü benim de çok yüksek, bazen bir gecede sabaha kadar mastürbasyon yapıyorum. bu durum yalnızlıkla birleşince, "karşıma çıkan ilk erkekle evleneceğim" düşüncesindeyim. tek kriterim ereksiyon.

osmanlıda eşcinsellik

evliya çelebi'nin seyahatnamesi'nde anlattığı üzere, eşcinseller, "hiz oğlanı" adıyla, pezevenkler ve deyyuslarla birlikte, ordunun bir parçası olan esnaf teşkilatına mensuplarmış, hatta seferden önce kortej yürüyüşünde yer alırlarmış. şairler hemcinslerine şiirler yazar, ve bunlar okunurmuş. örneğin fuzuli, hamamda gördüğü tellala şu beyiti yazar: "subh çekmiş çerha tıygın táşa çalmış áfitáb / záhir etmiş ol meh-i delláke aynı intisáb" sabah usturasını bilemiş, güneş kılıcını taşa çalıp o ay gibi telláka bağlılığını göstermiş"(ustura ne alaka diyebilirsiniz, o dönemde tellaklar sadece kese değil, traş dahil öz bakımla da ilgileniyormuş). fakat 1840'lardan sonra işler değişmiş ve ayıp görülmeye başlanmış, o dönemin en meşhur tarihçisi ahmet cevdet paşa durumu şöyle açıklıyor:" kadın düşkünleri çoğaldı, delikanlı meraklıları azaldı. oğlancılık sanki yere battı. istanbul’da eskiden beri delikanlılara karşı olan aşk ve ilgi kızlara yöneldi. sultan üçüncü ahmed zamanından beri devam eden káğıthane seyri daha fazla rağbet buldu. gerek orada, gerek bayezid meydanı’nda arabalara işaret verme usulü başladı. devletin önde gelenleri arasında kulamparalığıyla meşhur kámil ve Áli paşalar (o devrin sadrazamları, yani başbakanları) ile onlara mensup olanlar kalmadı.
(murat bardakçı'nın 2006 yılındaki bir köşe yazısından derlenmiştir. https://www.google.com/amp/www.hurriyet....)

türk devrimi

diğer devrimlerin aksine, toplumdan devlete değil de, devletten topluma doğrudur. fransız devriminde, öncesinde rousseau, voltaire, diderot gibi entelektüellerin fikirleriyle beslenen halk, uzun bir düşünsel hazırlık dönemi sonrası, şiddet kullanarak, toplumsal bir talep sonucu hak ve özgürlüklerini almıştır--rus devrimi, reform, feminist ve siyahi ayaklanmalarda olduğu gibi-- bu yönüyle türk devriminin, 1920-23 arası kısa bir hazırlık dönemi olması, halkın isteğiyle değil de devletin isteğiyle gerçekleşmesi sebebiyle dünya tarihinde örneği çok azdır. cumhuriyet, saltanatın kaldırılması, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi gibi radikal devrimler, osmanlı düşünce hayatında yer almadığı gibi, tamamen atatürk'ün kendisine aittir. hatta bazıları, devrimlerin yerleşmemisinin sebebini buna bağlarlar ve bence de haklılardır.
Henüz takip eden biri yok.