yazarların hatırladıkları en eski anıları

bi arkadaşımın avucunun içini maket bıçağıyla kesmiştim. başka bi arkadaşımın kaşını patlattım. bi arkadaşıma da gözlerini kapat dedim, avuçlarımın içini karabiberle doldurup gözlerini ellerimle kapadım ve "aç gözlerini" dedim. çok fenaymışım ben çocukken ve gerçekten arkadaşlarım daha bi sürü fesatlığımı anlatır benim hatırlamadığım. artık öyle değilim neyse ki*
beş altı yaşındayken benden bir yaş büyük ablamla akşam üzeri dışarı çıkmıştık. eve dönerken mahallede bir evin kapısını çalıp koşalim dedik. yumruklayıp kaçtık. meğer o gün bu evin adamları birileriyle kavga etmişler. bi baktım adamlar ellerinde keser türü şeylerle ablamla bizi kovalıyolar. nası koştuğumu hiç bilmiyorum. ablam geride kalmış kimin umrunda... eve bi yetiştim. ağlıyorum. annem ne oldu dedi. ablan nerde. köpek mi kovaladı falan. ben diyorum anne ablam öldü, umudunu kes. o artık yok. meğer ben koşarken ablam durup yanlışlık oldu falan demiş. öyle ahım şahım bi kovalama da yokmuş zaten. çocuk işte...
içinde genellikle polis, yangın, itfaiye, kavga, sigara, komşu şikayetleri barındıran en sevdiğim maceralarımdır. evet kötü ve yaramaz bir çocuktum.
yazlıktaki komşularımız birkaç günlüğüne evden ayrıldıklarında henüz 10-11 yaşlarında olan ben ve çetem camdan gizlice onların evlerine girmiştik. aslında ilk eve girdiğimzde sadece 2 kişiydik ve can sıkıntısından yapmıştık. bir sonrakinde nasıl olduysa 6-7 kişi birden girdik. güya orası bizim gizli buluşma mekanımız olacaktı akla bak..eve bir zarar vermeden sadece bikaç yumurta(milletin kafasına atıyorduk) ve iskambil kağıdı yürütüp çıkmıştık ki akşamında komşularımız döndü. evde yemek yerken komşunun evimize hırsız girmiş diye gelmesini, suç ortağım kardeşimle birbirimize bakışımızı hiç unutmuyorum. annemler ne çalmışlar diye sorduklarında da hiiç dedi komşu.. niye hırsız damgası yapıştırdıysa o zaman bize.. çalmayan hırsız olur mu? neyse yakalanmamıştık ama tırsmıştık baya.
çocukken nedense insanlara yumurta atmak gibi bir takıntım vardı. arkadaşlarımla yazlık evlerin çatısına çıkar ordan sitenin club bozması mekanına giren şıkır şıkır giyinmiş insanlara yumurta atardık. evlerin balkonuna, arabalara, sıcak diye camı aralık bırakılan arabaların içine kadar her yere...şimdi anlıyorum ki ciddi problemlerim varmış.
evden umarsızca ve neşe ile ekmek almak için bakkala gitmiştim , dönüşte aynı hisle tekrar hoplaya zıplaya eve dönüyodum ve en son sıçrayışısımdan sonra kendimi karanlık bir yerde buldum . belediye çalışanları logar kapağını çalışmayı yaptıktan sonra kapatmamışlar , resmen o güçsüz kollarla yola tutunuyodum ve "biri beni kurtarsın yaaaaaaa" diye çığlık atıyodum , velhasıl mahallemizin çok testisli bi ablası kurtardı beni.
üstüm başım heryerim çizik ve kan olmuştu şaka gibiydi resmen.
hemen bunu anneme bildirmeliyim diyerek eve koştum ve annemden gelen tepki "olur öyle şeyler" idi .
tam bir travma olmuştu benim için.
kuzenim sağolsun bu macera adı altındaki rezilliğimi sevgililerim dahil herkese anlattığından burada da paylaşmakta sıkıntı görmüyorum zira herkes biliyor zaten. efendim ben küçükken çok yaramazdım ama aşırı yaramazdım yani. lakabım çeteydi mahalledeki teyzelerin arasında gerisini siz düşünün artık. bir gün üst mahallede hiç sevmediğimiz bir çocuğa bir şaka yapmaya karar verdik. * bir fanta şişesi bulduk boş bir evin bahçesinde sırayla hepimiz şişenin içine işedik.* hesapta çocuğu bulup fanta diye içireceğiz. neyse çocuğu bulduk ben tam şişeyi verdim çocuk da bakıyor şişeye pek yemedi açıkçası renk tutmuyor çünkü. arkamda mahallenin bütün çocukları. tam o sırada çocuğun bizden iki üç yaş büyük ablası geldi kız tabi çaktı olayı. şişeyi aldığı gibi açıp üstüme dökecekti ki ben zor tuttum kızı o sırada da anneciğim yetişti sağolsun geldi kızın elinden kurtardı beni. hayatımın en kötü macerasıydı herhalde. bu hikayenin sonu kız bütün şişeyi kafamdan aşağı döktü şeklinde bitmediği için tanrıya teşekkür eder öpücüklerimi gönderirim.
5.sınıftayken benden bir yaş büyük kankilerimle takılıyordum. bizim sitede hep top oynardık. kepçe kulaklı bir çocuk vardı adını unuttum. 6.sınıfta içki,sigara hepsi vardı çocukta. bizim buralarda egesan olarak biliniyor 4 tane site var. yunus emre sitesinin arkasında tarla gibi kocaman bir yer var. oranın ilerisinde dereyi geçince ağacın altında sığınma yerleri vardı kepçenin. içki şişeleri, sigara kutuları falan vardı. gidip bakalım dedik cansu, ben, kepçe, tunahan ve bir kız daha vardı. hep birlikte dereye kadar gittik benim bisikletim vardı. derenin orada bıraktım herkes atladı ve sona ben kaldım. koştum zıpladım ama lanet göbeğim ve ağırlığın arttırdığı yer çekimi yüzünden derenin kenarına dalıverdim. üstüm, bacaklarım hep çamur olmuştu. sonra gittik falan manyak manyak oturduk konuştuk. ondan sonra birden yağmur yağmaya, rüzgar esmeye , tam tepemizde şimşekler çakmaya başlamazmı. amanın koştura koştura gittim eve dereyide o hızla nasıl atladıysam uçmuşum. götüm başım ıslanmıştı. 3 gün mal gibi hasta hasta yatmıştım. salak ben bisikletide orada unutmuşum. kepçe almış bizim evin altına bırakmış saolsun. ama hiç unutamıyorum koşuşumuz çok süperdi. sanki arkadan uçan süpürgelerle ölüm yiyiciler bizi kovalıyordu* unutamıyorum o günü
çocukken şekerliği alır buzdolabının üzerine koyardım, ama hani şu yarısı kapağın üzerinde yarısı sabit kısmın üzerinde olacak şekilde, buzdolabındandan kım bısey almak ısterse kapağı açar açmaz şekerlik aşağı düşer, her taraf şeker olurdu,o çığlığı o kadar severdim ki şuan yazarken bile çok heyecanlandım ilerde bunu kesin çocuklarıma yapmalıyım...
hiç yapmadığım bı şeydı ama komsunun bahçesine girdik..ve köpeği bizi kovaladı..bahçe seki şeklindeydı..yanı merdiven gibi.tabiki her basamak 5 metrelik bı ekim alanı ve her sekının dibinede dikenlı çalı dikerler..köpek bizi kovaladı, ben nasıl kosuyorum ve calılardan nasıl atlıyorum..sanırısın ki süpermen oldum..eve geldim karnım ve özellikle bacaklarım paramparça..meğerse ben çalıları yardırıp geçmişim içinden..köpek korkusu işte.
kucuktum, ufaciktim erkek fatmaydim ha bir de hiperaktif. 6 yasima kadar ananem ve dedemle kaldim hayatimin en mutlu zamanlari gibi geliyor hep onlar bana. insaatta olan apartmanlarin 1. katindan atlamalar, kiremiti toza donusturup tukurugunuzle boyaya donusturmek, evde bugs bunny?nin cizgi filmlerindeki gibi cekyatin ustunde semsiye acip ucma cabalari, dedemin gobegini havuz diye kullanip yuzmeler..

tek bir kavga hatirliyorum o donem ve ananemin tek bir sozunu. benim yaslarimda bir kiz yaninda erkek kardesleriyle beni dovmustu nedensiz. ben de aglayarak sikayet ettim balkonda oturan ananeme. ananemden beni iceri almasini istedim. ananem "o kizi dovmeden iceri giremezsin. biri sana vurdugunda sen daha hizli vuracaksin. her zaman hakkini savunacakasin" dedi. ben de gittim yine itis kakis dayak yedim. neyse en azindan aklimdan cikmayan bir ders ogrenmistim
tren yapardık çok ciddiyim ben hep en önde olurdum

sonra baktım durum hoşuma gitmeye başladı sonrası malum zaten
yaşımı hatırlamıyorum ama çocuk sayılabilecek bir yaşta bir bayram günü arkadaşlarla beraber bir alışveriş merkezine gitmiştik. paramız olduğundan da değil yani sözüm ona bayram, ulaşım bedava falan. amaçsızca geziyoruz anlayacağınız. sonra tuvaletimiz geldi ayıptır söylemesi. herkes bir kabine girdi. ben de o zamanların en büyük malı klozetin üzerine çıkıp yan taraftaki adama bakacaktım. baktım da .. ama nereden bilebilirdim adamın tavana bakarak işediğini. anlık göz göze geldikten sonra ben tıpkı çizgi filmlerdeki gibi koşup diğer kabine geçtim. adam bana dur dur diyordu başka bir şey dediyse de duymamışımdır kalbimin atış seslerinden. o kalbimi zaten 2 saatte anca durdurabildim. bendeki de şansmış ki geçtiğim kabin boştu. bayram günü alışveriş merkezi çünkü. şunu da söylemeden geçmek istemem ki adam dediğim 25 yaşlarında sarışın fena bir şeydi. buradan ona seslenmek istiyorum hala aklımdasın *
köydeyiz efendim. babam işinden izin alamazdı beni annemi ve kardeşimi yollardı. kardeşim kız ve benden sadece 1 yaş küçük, annem genç bi kadın ben 5-6 yaşlarında falandım. köydeyken annem dedemle uzaklara gidiyodu neresi hala hatırlamıyorum böyle anıyorum. hatırladığım şey anneannem ben ve kardeşim dağdaki evimizdeydik. yine köyden bi kaç kikinin evi ve hayvanlardan başka hiç birşeyle karşılaşma şansınız yok. ben annem gidince yemeden içmeden kesillir ölmeyecke kadar yer içer, artık horozları ve tavukları rahat bırakır mileti taşlamaktan ve yumurtlamaktan geri kalır kardeşimle kavga etmeden evin önünde oturur öylece beklerdim. yine bekleyişteyim haftalar sürdü. uzaktan bi kadınla adam gördüm annemle dedem geliyor dedim anneannene bağırdım "ananeee ben annemle dedemin önüne gidicem" sonradan dediklerine göre orda köyden başka bi kadınla erkek var ama çocukluk işte. tabana kuvvet gördüğüm yere doğru koşuyorum 50 yaşlarında kadında beni takip edemeyecek tabi ki ve küçük bi çocuk daha var orda arkamdan bakakaldı. ben oraya doğru koştum sanki juggernautum anasını satıyım önome ağaç çıksa ağacı devirip devam edecem bi kahverengi göle geldim. atlayabiir miyim? atlayamaz mıyım? atlarım evet. atlamamla ortada kalmam bir oldu. ama batmadım şaşıyorum. kıpırdayamıyorum da çok sürmedi arkamdan annemle dedem beni çektiler ben de hem kurtulduğuma hem onları gördüğüme sevindim. eve geldim anneannem garibim arkamdan tüm köyü seferber etmiş ama hiç biri beni görmemiş annemle dedem tesadüfen dönecek olmasa bataklığımsı şeye batıp ölecektim lan. çok fırça yemiştim ayrıca. anneanne katili olacaktım kadın korkudan kireç gibi olmuştu. ben de böyel habire başını alıp giden enteresan bi çocuktum işte diğerlerini de anlatırım.
80lere denk geldiğinden genelde mono anılar bunlar haliyle, çocukken internetle süslü stereo kuşağı yaşayamadık.

tan adında bir gazete vardı süper tan extra ekinde resmen soft pornografik kadın fotoğrafları yayınlıyordu, mahaleden bir abi bu gazeteyi bana aldırırdı ve kalan parayı da bahşiş olarak bana verirdi. bir gün gazeteyi evde yakalatmış ortaya serilen kadın memeleri nedeniyle dayak yemiştim.* sonra ankesörlü telefonla rats gele numara çevirip sapıklık yapmak gibi bir moda vardı, bu yolla baya adam kaldıran hatta sevgili yapan olmuştu.

1986 kışında hayal meyal sezen aksu'nun sen ağlama albümünün çıktığını hatırlıyorum zorla aldırmıştım. bir de eli kolu bacağı olan erkek şeklinde eti bir bisküvi çıkarmıştı adı bisküvi adam, çok pahalıydı 1 hafta para biriktirip almıştım. günler günler..
düşündükçe gülümseten anılardır.

anneme sinirlenip sobaya eşyalarını atmıştım. sonra da bir güzel dayak yemiştim.

(bkz: yakarım bilirsin)

babaannemle pazarda gezerken sülük satan bir adam görmüştük. ben de onların evcil hayvanlar olduğunu düşünüp beslemek istemiştim.

(bkz: hayvan sevgisi)

kuzenim beni çok konuştuğum gerekçesiyle dolaba kilitlemişti.

(bkz: klostrofobi)

spice girls ve yonca evcimik çıktığında koşa koşa televizyonun başına geçer dans ederdim.

(bkz: okayi yamaşita kombamba kombamba)

daha aklıma geldikçe buraya yazarım.



yamulmuyorsam on yaşlarındayım. yazları anneanne dede yanına gidiyorum denizli'ye. tabi sıra sıra apartmanların dikilmeye başladığı yıllar. bizim evin yanında da bi boş arazi var bütün mahallenin çocukları ordayız her gün gece 2-3'lere kadar -sen bilmezsin liseli bizim çocukluğumuzda dünya daha güvenilir bir yerdi- gelsin yakar toplar, 9 aylıklar 24'lükler gitsin simiiiiiittler, saklambaçlar, bilyeler, 7 kiremitler, göt kazmacalar..
bi gün yine çift kale maç yapıcaz adam seçiyoruz, bi araba durdu içinden 4 adam indi biri bagajdan boyumuzca tabela çıkardı öbürü balyoz; çaktılar girişine, biraz sohbet edip binip gittiler biz tabi bıraktık maçı falan koştur koştur gittik baktık ki satilik bilemkaç m2 arazi 0258.... birbirimize bakışımızı hiç unutmam.
o ilk şokun ardından bizim tosun söktüğü gibi fırlattı kenara tabelayı oleeeeyyy hüloooğğ ahhahaha nidalarıyla koşup maça başladık.
aradan bi kaç gün geçti adam o civarda-bilen bilir çamlık'ı-yerlerin kapış kapış gittiğini bildiğinden kimse aramayınca işkillenmiş olacak ki tekrar geldi. söylene söylene tekrar çaktı göz ucuyla bize bakarak. o çaktı biz söktük o çaktı biz yine söktük çocuk aklı korkuyoruz da alıp götürmeye başımıza iş açılmasın diye kenarına kenarına atıyoruz hep.
bi gün adam yanında biriyle bi çuval çimento ve kumla geldi, bizim apartmandan su rica edip hortumu çekti, bir güzel harcı karıp döktü dibine, bi de bütün gün kuruyana kadar dolandı durdu oralarda. garip bi şekilde eğleniyo gibiydi. biz de ertesi gün pastel boyayla numarayı değiştirdik. adam artık sinirlenip şikayet etmiş, analarımız babalarımız danalarımız ağzımıza sıçınca bir şey yapamadık e haliyle satıldı kısa sürede bir ay demeden demirleri tahtaları yığmaya başladılar temel kazılacak yerin yanına. işin ciddiyetini görünce bu sefer tahtaları yürütmeye başladık arka bahçeye yığıp üzerine dedemin araba brandasını çektik bacak kadar boyumuzla o tahtaları taşımamız.. o birlik.. anlayamazsınız..
velhasıl araziyi alan adam satan adam kadar naif ve sabırlı olmayınca ortalığı ayağa kaldırdı tabi. dedem de sıraya dizip ağzımıza sıçtı ki höt dese altınıza sıçardınız zaten.. tek tek taşıttı geriye tahtaları. bir de özür diletti adamdan. biz böylece ilk direnişimizi kaybetmiş olduk ama oyun alanımızı savunduğumuz için hiçbir zaman utanmadık. o özür mecburiyettendi ve bir daha hiç bir mücadelemiz için özür dilemedik kimseden.
80 lerde şişlide(nişantaşında) büyüdüm ben de. o zamanlar orda bile hala boş arsalar, yeşil alanlar vardı. güvenliydi şehir. yazın gece yarıları dışarıda sürterdik de ailemiz korkmazdı. kocaman boş bir yeşil alan vardı doyasıya oynadığımız. bir gün baktık şantiyeye dönüyor. kamyonlar gelmiş. üzüntümüz büyük. çocuk olmanın çaresizliği. ne yapıcağımızı bilemedik. arkadaşlar gitti. ben kabul edemiyorum tabi. mülayim bir çocuktum üstelik. gidip kamyonun egzos borusunu kumla taşla doldurdum. çocuk aklı işte. belki bir ümit durdururum sandım herhalde. ilkokula bile gitmiyordum sanırım. militan eylem yapmışım düşünüyorum da.* )doğaya, yeşile sevgim baki kaldı. yok edilen her yeşil alan, her bahçeli evde duyduğum acı da öyle. bunca yıl nasıl kalp hastası olmadım bilmiyorum. on yıllarca sesimizi çıkarmadık, yeterince direnmedik. hepimiz suçluyuz bugünlere gelişimizde. yok etme canavarlığı katlanarak arttı, son hız gidiyor tabi. çoraklaştırma, yok etme, kurutma bu ülkenin en büyük geleneği. en köklü kültürümüz sanırım.
-bir yaz günü odamda yatıyorum. elimde şiir kitabı okuyorum bir şeyler. benim uyuz kardeşim geldi bir şeyler söyledi, elimdeki şiir kitabıyla yüzüne yüzüne vurdum. aman tanrım şiir okuyan insandan zarar gelir mi derim şimdilerde, cidden geliyormus kendimden korktum.
-yine bir gün mutfakta takılıyorum. kendi kendime bir şeyler söylüyorum. yine kardeşim geldi. bana tatava yaptı bir şeyden ötürü. kızın kafasını aldigim gibi bulasik suyu dolu şeyin içine soktum. ayy içimdeki vahşete bak. bir gün de kızı bıçakla kovalamistim. 4 yıldır uzaktayim şimdi özlüyorum kız çocuğunu.
  • /
  • 4