kibrit çöpünden evler yapmak

hayatimiz, "türkler göçebe bir toplumdur" tezini dogrularcasina hep göç ederek geçti. ben 7 yasima gelene kadar küçük bir köyde yasadik. sonra kasabaya göçtük. ilkokulu orada bitirdim ve yatili okumak üzere 11 yasinda kasabamizin bagli oldugu kente gittim. bizimkiler kasabada yasamaya devam ettiler. ilk baslarda, yikilmak üzere olan, dami her yagmurda damlayan bir evdi kasabada oturdugumuz ev. zamanla çatisi onarildi, çatlamis duvarlar sivayla kapatilip boyandi. bakimsiz bahçesine agaçlar dikildi.. emek harcandi, bir "yuva"ya benzedi.

yillar sonra istanbul'a göç etmeye karar verdi babam... ev satilacak, zaten çocuklarinin teker teker gittigi istanbul'un yolu tutulacakti. annem evinden ve komsularindan ayrilacak olmanin üzüntüsüyle yataklara düstü...
ben yatili okudugum için sadece yaz tatillerini geçirdigim kasabayi ve evimizi severdim. ortaokuldayken el isi dersinde kibrit çöplerinden yaptigim ev maketini de, o bahçe içindeki küçücük evi örnek alarak yapmistim. o ev maketi yillarca evin salonundaki televizyon dolabinin üzerinde durdu.

tasindigimiz gün sanki evden göç degilde, cenaze çikiyormus gibi bir hava vardi. babama, isini kaybetmesine yol açanlara, kadere, tanriya... herkese ve herseye kizgindim. bizimkiler kutulari, denkleri tasiyorlardi kamyona. ben kibrit çöpünden evimi alip bahçenin en kuytu yerindeki, sadece bana ait olan igde agacinin gölgeligine gittim. bir kibrit çöpü çakarak evimi yaktim. saniyeler içinde kül olan evimin kalintilarina bakarken agliyordum. ve artik biliyordum ki ben göçebe doganlardandim, ve bir daha, evim diyebilecegim bir yer hiç olmayacakti...