çeyrek yaş krizi

quarter life crisis olarak bilinen insan yaşamındaki bir kriz dönemi. takriben otuzlu yaşlardan öncesinde gelen krizmiş.
şuan 24 yaşındayım üniversite mezunuyum geleceğim loş görünüyor. ve bu krizi dibine kadar yaşıyorum. hayata geç kalmışlık, umutsuzluk vs ne varsa var.
sözlükteki yazarların çoğu yaşça benden büyük. bu dönem hakkında tavsiyesi olan varsa lütfen benimle paylaşın. bu yavru ayıcık mental olarak zor durumda.
not: destek alabileceğim topluluk vs varsa dm
geçen sene 25'ken geçirdiğim ve yer yer hala izlerini görebildiğim durum.

bu konuda eğer ingilizceniz varsa phil stutz'ın the tools kitabını önerebilirim.

biraz özetlersem: stutz'ın bir piramidi var üç basamaklı. en alttaki basamak body: bedenini harekete geçirmek. spor yapamıyorsan da her gün yürüyüş yapmak bile iyi gelir. hantallaşmaya olabildiğince izin vermemek, eve kapanmamak.

ikinci basamağı "people": insanlarla iletişimini koparma, mutlaka dertlerini anlatabileceğin kişiler hayatında olsun. varsa sahip çık, yoksa bulmaya çalış.

üçüncü basamak ise "yourself": bilinçaltınla iletişim halinde olmak, gölge taraflarının farkında olmak ve o taraflarını hayata dahil etmek.

ayrıca stutz der ki mutlak gerçekliğin üç öğesi vardır ve bununla savaşmak yerine kabule geçmek gerekir: acı, belirsizlik, çaba. hayatın gerçekliğinde bu aşamaları kabullenmek zorundayız. belirsizlik içinde acı çekerek bile yaşıyorsak bu hayata dair çabamızı baltalamamalı. belirsizliğin ve acının olmadığı bir hayatın tasviri imkansız, böyle bir hayat yok, önemli olan şey çabayı devam ettirebilmek.

bir de inci dizisinden bahseder, hayatımızda yaptığımız her şey ipe inci dizmeye benzer der. gündüz uyanmaktan tut da işe gitmeye kadar. ve bu incileri bir şekilde dizmek zorundayız, bazısı şekilsiz bazısı diğerlerine göre orantısız olabilir. ama günün sonunda inciyi o ipe geçirmeliyiz, yoksa devamı gelmeyecek ve tıkanacak.

zihinsel labirentten de bahseder. başkalarının diktiği, başkalarını içeren ancak içinde senin kaybolduğun bir labirent. hayatta ne yaşamış olursak olalım belki fiziksel bir engel olabilir ailevi durumumuz olabilir maddi durum olabilir bunların hepsinin büyüyüp duvarlar haline gelmesine izin verirsek bir labirent oluşuyor ve biz labirentin içinde adalet arayışımızla kayboluyoruz. "bu benim başıma gelmemeliydi, daha iyi bir işim olmalıydı, bana böyle davrandılar ama onlar yeterince ceza çekmedi vs." gibi arayışlar sadece bizi zihnen tutsak eden şeyler. iyi tamam bunların hepsi çözülmeli peki şu an için beni içinde amansızca döndürmekten başka işe yarıyor mu, hayır. o zaman önüme bakmam gerekiyor. her gün çabayla incileri ipe dizmem gerekiyor.

bana bu kitap çok yardımcı olmuştu. bir de atomic habits var onun çevirisi de olması lazım, o da iyi gelmişti.

bir de geç kalmışlık derken aklıma tolstoy'un bisikleti geldi. tolstoy bisiklet sürmeyi çocuğunun kaybı sonrası yaşadığı depresif dönemde 67 yaşındayken öğrenmiş. hiçbir şey için geç değil.