elekçi

elek yapan kimselere denilirdi.
çok küçükken, her bahar, köyümüzün çayırlarına elekçiler gelip kamp kurarlardı. at arabaları, köpekleri, küfürbaz kadınları, maharetli erkekleri, haylaz çocuklarıyla ansızın çıkıp gelirlerdi hıdırellezden sonra.
köyün erkekleri, nallanması gereken atları, katırları nallatmaya, körelmiş bıçakları, orakları, tırpanları bileyletmeye, saman elemekte kullanılan saratları onartmaya götürürlerdi.
kadınlar, kap kacak ne varsa kalaylatırdı. delinmiş eleklerin, yıpranmış sepetlerin yerine yenileri alınırdı.
içlerinden birisi diş çekmekte, başka bir kocakarı ise, isilik, değirmi, egzama ve yanıklar için merhem yapmakta ustaydı.
boş zamanlarında ise çalgılar çalıp oynarlardı aralarında. biz çocuklarin onlara yaklaşması, çocuklarlarıyla kaynaşması yasaktı. nede olsa onlar elekçiydi, ve çocukları kaçırdıkları söyleniyordu. zaten onların köyün içine girmeleri de yasaktı. orada, uzakta, kendilerine ayrilan alanda işlerini yaparlar, köyün ihtiyaçlarını görüp, bir iki hafta sonra geldikleri gibi çalgıyla cümbüşle giderlerdi.
ellerinden nalbantlık, saratçılık, kalaycılık, elekçilik, sepetçilik, dişçilik, berberlik, otacılık ve daha bir sürü iş gelen becerikli, neşeli, güzel insanlardı. peşlerine takılıp onlarla dünyayı dolaşmayı, onların büyülü yolculuklarına eşlik etmeyi ne çok istemişimdir.
oysa büyüklerimiz sıkı sıkıya tembihlerlerdi bizi.
onlar pis çingenelerdi.
çocuklari, daha olmadı tavuklari çalan adi hırsızlardı..
o çocuk aklımla bile bu işte bir yanlışlık olduğunu hisseder, tekrar gelmeleri için bir sonraki baharı iple çekerdim.
2 Entry Daha