eşcinsellerin babayla diyaloglarının kötü olması

7 Entry Daha
babalarımız da baba sıfatından evvela en sade tanımla insan sıfatındalar en nihayetinde. hal böyle olunca eğer babanız veyahut bir insan ( bir erkek çocuğun rol modeli, dayanağı, kahramanı,hayatının çekirdeğinde yer alan bir yol göstericisi genelde babası olduğu için babalar üzerinden devam edeceğim) zihin olarak açık değilse, sabit görüşlüyse, sert kabuğu olan muhafazakar bir yapısı varsa, kırsal kesimde büyümüşse ve bunun dezavantaji olarak eğitim anlamında yetersiz bir altyapısı varsa, sevgisini hayırlı evlat ideali cercevesinde sadece kendi doğruları ve istekleri doğrultusunda bir hayat tarzı edinmenize dayandirarak şekil almanızla kısıtlıyorsa ( buna annelerimiz de dahil) sizi anlaması, kabul etmesi eskisi gibi sevmesi ne yazık ki mümkün olmayabilir. siz de öngörme kabiliyetine sahipseniz iletişiminizin ne şekilde gelişeceğini daha kendinizi kesfettiginiz ilk günden itibaren tahmin edebiliyorsunuzdur. hayatin ihtimaller dahilindeki alışkanlıklar üzerine kurulu olduğuna inanırım. babamin hayatında eşcinsellik terimi onun hiç karsilasmadigi, tanımadığı ona tamamen yabancı, bilinmedigi için ona bilmediği şeyin korkusunu yaşatan, alışık olmadığı bir detay. ancak esasında tanıdığı ben tamamen aynı kalacak olmama rağmen benimle alakalı öğreneceği tek şey sadece kızlar yerine erkeklerden hoşlanıyor olmam kadar sıradan bir detay. basit tutmak istiyorum konuyu. burda alismasi gereken tek şey yanımda eş olarak kız yerine erkek görmesi olacak. o tanıdığı, sevdiği, canı saydığı evladı tamamen aynı kalacak. bir şey değişmedigini, o detayın hiçbir önemi olmadığını, bunun sadece onun annemi sevdiği gibi benim de bir erkeği sevisimden ibaret olduğunu, hikayenin aynı, karakterlerin farklı olduğu bir senaryodan ibaret olduğu gerçeğini anlaması ve buna alışıklık kazandığı bir düzene geçmesini sağlamak adına bunun onun için normallesecegi bir süreci tamamlaması gerekiyor. benim eşcinsel olduğumu öğrendiğinde çok sevdiği bir insanın böyle bir detayı barındırıyor olmasının bir fark yaratmadigini fark edebilmesini isterdim. konusabildigi, bir şeyler paylaşabildigi, güvendiği evladının eşcinsel olduğunu öğrendiğinde her şeyiyle aynı yapısini devam ettiren bir insandan ibaret olduğumu, aslında bu insanı sevebildigini ve sevmeye devam edebileceğini idrak edebilmesini isterdim. ancak yazıya başladığım kısıtlayıcı özellikleri sebebiyle bunu idrak edemeyen babamla bir şekilde konusu açılan eşcinsel olup olmadığım konusunda beni anlamayacagini daha o erken yaşımda anlamış olan ben, olmadığım konusunda ikna ettikten sonra babamın "öyle bir şey olursa başım öne eğilir de bir daha kaldıramam, kendimi öldürürüm." deyince ben istesem de istemesem de bir daha bağlanması imkansız bağlarimizin kopus seslerini duymuştum. o da başli başına hüzünlü bir müziktir arada zihnimde çalan. o sesler günlerce durmak bilmeyen gözyaşı şeklinde bedenden de çıkmıştı zamanında. babam dediğim adam her şekilde omuzlarimdan inmeyecek ağır yükler bırakmisti üzerime. birincisi beni hiçbir zaman kabul etmeyeceğini netlestirmesiyle gizli bir yaşam sürmeye zorlamasinin ağırlığıydi, ikincisi gerçek öğrenildiginde gurur kaynağı iken sadece utanç kaynağından ibaret olacağım düşüncesine hapsolmustum ve bu bana her anlamda psikolojik olarak ağır gelmiştir(ki bu,birey olarak bağımsızlık kazandikca çok da umrunuzda olmamaya başlıyor), üçüncüsü ogrenildigimde kotulesecek aile iliskilerim yetmezmiş gibi bir de babamın ölümünden sorumlu hale gelecek olmanın korkunç hissiyatinin ağırlığıydi, dördüncüsü çoğu insan için her şeyden önce gelen aile kavramının sevgisinin saflığına olan inancım gidip, çifte standartliligina vakıf olmakla gelen hayal kirikligindan kaynaklı bir depresif ağırlıkti, beşincisi bu reddedilme bilincinden kaynaklı yalnızlık hissiyatina kapilmanin ağırlığı vs. hepsini tek tek saymaya gerek yok,bunlar bile başlı başına yeterli uzaklaşmak için. hal böyle iken gidip babama tam güven içeren ve şüphesiz bir şekilde sevgi ve bağlılık hissedebilmem imkansızdi. iletişimimizin ve dolayısıyla ilişkimizin kusursuz bile değil iyi ve güzel olabilmesini engelleyen yukarda saydığım ve daha sayamadigim onlarca duvar var. sesim gitmiyor ki canım babama. üç duvar beş duvar aşıyor, ama hepsini geçemiyorum ne yazık ki . çarpıp geri dönüyor bana. şimdi nasıl iyi olsun benim diyaloğum? tanidiklari evlatları gerçek ben değilken, bir maskeden ibaretken konuştukları ben değilim ki aslında. bu da sevdikleri kişinin ben olduğum fikrine inanmami zorlastiriyor. onların hayatındaki evlat karakterinin suflörü gibiyim. söylenmesi gereken replikleri söylüyorum sahne arkasından. ben bu senaryonun ana parçası değilim. nasil sahipleneyim ana karakterlerle olan diyaloğumu? bu şartlarda yaşarken içimde ölmüş ebeveynlerin öksüzlugune kistirildim. sevgileri yanli, şartlı, sahte ve samimiyetsiz geliyor. nasıl iyi olsun yahu nasıl? ama yarın öbür gün göçüp gidecekler elbet, işte o zaman geriye bir tek siz kalacaksıniz. sevdikleri ben olmasamda, bana duyulan sevgi benim için için gerçek olmasa da ben onları oldukları kişi için yine de sevecegim. gel gör ki ne önemi kalacak göç vaktinden sonra ailenin, onun bunun şunun sizinle alakalı isteklerinin,beklentilerinin? siz sadece size bahsedilmis zamanı başkalarının yonlendirmelerinde ziyan etmiş olacaksınız. hayatinizla alakalı kararlari dünyada bir tek siz varmissiniz gibi alın. çünkü başkalarına göre aldığınız kararlar o kişiler hayatinizdan eksilince size yazık oluyor. onlar gocunce iyi anilariniz yoksa burukluk yaşatıyor, varsa gulumsetiyor, olduğundan daha fazlasını edinemediginiz için belki de o burukluk yine geliyor. herkes gidince elde kalan kendiniz oluyorsunuz yani, o yüzden bireysel mutlulugunuza odaklı yaşayın.
3 Entry Daha