kültürel aidiyet

en temelde 'ben ve öteki’ olarak ifade edilen ayrımda; aidiyetin sosyal olması, bize onun başkalık (farklılık) olgusu ile beraber var olduğunu gösterir. aidiyetin sosyalliği, bizi aidiyet olgusunun iki temel ayağı olduğu sonucuna götürür. aidiyet olgusu içinde bir ait olan ve haliyle ait olunan vardır. aidiyet bunların bir bileşimidir. kimliklenen yani ait olan bazen bir bireyken bazen de toplumun kendisidir. aksine kimlikleyen her defasında sosyal birimlerdir. hiçbir birey kimliklenme sürecini salt bireysel yeti ve kazanımlarıyla gerçekleştiremez. aidiyet olgusu ve kimliklenme süreci çok yönlü, dinamik ve sürekli bir oluşumdur. bu da kimlik oluşum sürecini etkiler. toplumsal etkinin sonucunda kimlik oluşumunda insanlar genelde çoğul aidiyetlere sahiptirler, yani kimlik çoğuldur. kimlik olgusunu nihayetinde verilen ve kazanılan olarak sınıflandırmak mümkündür. süreklilik’ dinamiklik ve çoğulculuk bir araya gelince verilen kimlikler devinim içerisindedir. böylece toplumsal kimlik bireyde mutlak bir belirlenim gücüne sahip değildir. kimselik yalnızca toplum tarafından verilmiyor ve doğanın da kimi belirlenimleri söz konusu diyebiliriz; 'kadın-erkek-çocuk-yaşlı’ gibi… biyolojik ve sosyolojik belirlemenin yanında anlam boyutunda; ekonomik boyutta 'kimselik’ belirlenmesi yapılıyor demek günümüz deyimlerini de es geçmemek olur. derrida’nin deyişiyle, bütün aidiyetler farklarıyla beraber vardır. kendisinin başkası olmayan hiçbir kültür ya da kültürel aidiyeti yoktur. *