kamera... ışık... ekşın!
sırat köprüsünden kgs ile geçmeye çalışırken şarampole yuvarlanan vaftiz edilmemiş papazın görüş açısında peder, maraş dondurmacısı ve bilumum melekler var. pederin gözü rüzgarda eteği açılan bir kızın bacaklarına takılıyor. insanların kusurlarına bakma obsesyonu olan kız pederin kulaklarını henüz fark etmedi. maraş dondurmacısı bir kez daha hızlıca çana vuruyor, "a4 kağıt helvacısı seni yendim" diyerek. ortalıkta bir düello kokusu var. derken fırlattığı çöp çöp tenekesine potalı da olsa sayı olarak kayda geçen yaşlı bir kadın kucakta bebek sallamalı gol sevinci yapıyor. belli ki katlayamadığımız gazeteye ortadan vuran, aramızda ve etrafımızda rahat dolaşan biri. sonra bardaktan erken boşalırcasına bir yağmur yağıyor, seller akıyor, diday diday day. faşist turuncu uzaylılara benzeyen bir çocuk yağmurdan adam yapıyor, burnunu da havuç suyundan. başka bir çocuk, hayır hayır çocuk değil bu, denizkızı'na aşık olan ayak fetişisti bir adam. kafasında şinorkelle avm'den içeri giriyor. zoraki bir sevimliliğin sonucu şapla şamanı birbirine karıştıran tezgahtarlar her zamanki yerlerinde. pozitronik beyinli robotları andıran müşteriler de keza. ve işte, yürüyen bir merdiven tak diye duruyor. durduğu an, o güne dek hep yanlış yöne gittiğini fark ediyor. bakalım bu bilinç kaç kişiye sirayet edecek. hayır etmeyecek. çünkü bir melek arp çalarken serçe parmağını kırdığı için sahne blok flüt taksimiyle sonlanıyor.
stooop... kestik!