kukulata

Durum: 75 - 0 - 0 - 0 - 25.07.2015 01:31

Puan: 758 - Sözlük Kezbanı

9 yıl önce kayıt oldu. 5.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 4

salaklığın tarihi

duvardaki saat bir o yana bir bu yana salınıyor. saat değil, saniye çubuğu salınıyor. sonra o da sabitlendiği merkezin hizasında durup kim bilir kaçı gösteriyor. saatin arkasından çıkan bir örümcek örümcekliğine lanet ediyor. nasıl etmesin, bugün onun doğum günü. kasırga gibi bir şarkı, bir şapşalın yüzünü yalayıp geçiyor. birtakım şarkıların geçerken yalaması. bir dahi buna hayret ediyor. o kadar da dahi değil demek ki. evrensel şezlonga uzanmışlar arasından bir bacak sarkıyor yandan bakınca. he-man'in kardeşi olamaz, zeytinyağı desen o hep aynı şişede. vefakat şimdi he-man'e küfretsen anında yatırırlar. sanki adalet varmış gibi. hey. aynı boklu derede iki kez boklanamazsınız. çünkü adalet bir puşttur. sözünden dönen kuştur. heyyamola...

dark bear

ben klavyeyi elime alınca iyi yazarım, ama iyi bi insan değilim, bununla da gurur duyuyorum üstelik.

neyi nasıl yazıyor bilmem, ama bu adam iyi bi insan.

stop.

günün sözü

"bazen bir söz yoktur.
o gün ne olduğunu
özetleyecek zekice bir alıntı yoktur.
bazen gün.
sadece.
biter."

ayı sözlük yazarlarından yer bildirimi

sözlükçülerin 15 yaşındaki haline vereceği öğüt

34 yaşında bu yazıyı okuduğunda sen aslında 71 yaşında olacaksın. 17 ile 71 arasında da pek fark yok zaten biliyorsun. biri salaklığının, diğeri daha az salaklığının farkında olamamakla alakalı. o yüzden sen burayı okuma hiç. 14 yaşına geri dön. hey, sana diyorum!

ayı sözlük'ten nasıl haberiniz oldu

eltim söyledi. ya böyle çok acayib adamlar var dedi. nasıl yani dedim. ağırlığınca dram eden, ihmal sonucu dünyaya düşmüş gibi, iki tarla arasındaki sınır gibi, ilkel bir su taşıtı gibi, bizmut’un simgesi gibi, afrika yerlilerinin çaldığı davul gibi, iki yüzü beyaz kapsız yorgan gibi, boya sanayinde kullanılan organik bir madde gibi, tanrı’ya göre insan gibi adamlar işte dedi. ne dediğini anlamadığım için koşaradım geldim ben de. tüm bunlar bir spekülasyon bir manipülasyon mu, umrumda değil. geldim. afferin bana.

alttaki yazara soracaklarım var

üstteki; lan zalak, onu sormadım. mesela gayet vakur biçimde dururken bir algısal girdi oluyor ve dinozorlar gibi sesler çıkarmaya başlıyoz. gülmek'ten bahsedyorum. bu mantıklı bişi mi sence? onu sormuştum farzededur.

alttaki yazara soracaklarım var

rage hariç evet.

alttaki, olum nasıl bi manyaklık lan bu?

tavadakasarlisucuk

ne çaresiz bi yavru bu da bilemedim.

kapıyı çarpıp çıktığı yere geri döndü, şimdi de döndüğü yerde kapıları sorguluyor.

illa bişilere üzülecekseniz ölenleri boşverip yaşayanların şu sefaletine bi bakın yaf.

salaklığın tarihi

bir adam düşünmüyor, yine de var.

fil hafızası

alıntı edebiyatını sevmem, ama bu konu önemli.

"böyle bir hafıza tipi gerçekten varmış. bununla alakalı ibretlik bir yazı okudum ve size elimden geldiğince anlatmaya çalışayım.

bir güney afrikalı aktivist ve düşünce adamı olan m'mombe akaruka 1937 yılında afrika'da çölleri geziyormuş. amacı, fakir halkın nasıl bir yaşantıya sahip olduklarını görmek, bunları belgelemek ve bu konuya dikkat çekebilmekmiş.

gezisinin ikinci haftasında çöllerden birinde yürürken uzakta bir fil görmüş. hemen bir çalının arkasına saklanmış. çünkü geziye çıkmadan önce , fillerin kendilerini tehdit altında hissettiklerinde saldırganlaşabildikleri üzerine uyarılar almış. bu yüzden filden kendini saklamayı düşünmüş.

bir süre çalının arkasından fili izlemiş. yanına yaklaşırsa onu tek bir hortum darbesiyle öldürebilecek kudrette bu yaratığa uzun süre bakmış. garip olan bir şey varmış. çünkü fil hem yalnız başınaymış hem de inler gibi sesler çıkarmaktaymış. akaruka bir süre oraya gidip gitmemek arasında kararsız kaldıktan sonra çalının arkasından yavaşça çıkmış ve tedbiri elden bırakmadan file yaklaşmış.

fil onu gördüğünde önce hortumunu havaya kaldırmış ama hemen akabinde başını hafifçe öne eğmiş. devasa hayvan akaruka'ya yaklaşmış. akaruka her ne kadar korksa da o an başına gelen şeyin sıradışı bir yönü olduğundan eminmiş. bu yüzden yerinden kıpırdamamış.

fil akaruka'ya on metre mesafede durmuş. önce acı bir şekilde ses çıkarmış, sonra da sağ ayağını havaya kaldırıp yere vurmuş. akaruka buna anlam veremeden filin gözlerine bakmış. filin gözlerinin nemli olduğunu fark eden merhametli aktivist file bir adım atmış. fil tekrar acı bir şekilde bağırıp sağ ön ayağını havaya kaldırıp yere vurmuş. akaruka korkusundan file bir süre yaklaşamamış ve bu süre içinde fil defalarca aynı hareketi tekrarlamış.

akaruka en sonunda filin yanına kadar sokulmuş ve filin havaya kaldırıp yere vurduğu ayağını eliyle tutmuş. hayvan daha da acı inlemeye başlamış. akaruka filin ayağını ters çevirip baktığında, zavallı hayvanın ayağına dev ve sivri bir odun parçasının battığını görmüş. hayvanın canını yakmadan odun parçasını çıkarmış ve geriye çekilmiş. odun parçası çıktıktan sonra rahatlayan fil şiddetli bir ses çıkarmış. arkasını dönmüş, tam yola koyulacakken akaruka'ya dönüp bir kez daha ses çıkardıktan sonra uzaklaşmış. akaruka yıllarca filin minnettarlığını her yerde anlatmış. bu esasında insanlara örnek olması gereken bir minnettarlıkken, bunu sadece bir filin gösterebilmesi hep hafızasının önemli bir yerini kaplamış.

aradan yirmi küsür yıl geçtikten sonra 1949 senesinde, akaruka beş yaşındaki oğlu kankunte ile güney afrika'da bir hayvanat bahçesine gitmiş. kafesleri gezerlerken fillerin bulunduğu yere gelmişler. tam filleri izleyip, başka yere yönelecekken kafesin önüne bir fil gelmiş. akaruka'nın gözlerine bakarak acı bir şekilde bağırmış ve sağ ön ayağını havaya kaldırıp sertçe yere vurmuş. akaruka hayrete düşmüş. seneler önce, hayatını etkileyen tecrübenin öznesi miymiş acaba bu fil? "aynı fil olabilir mi acaba" diye tekrar tekrar düşünmüş. fil bu sırada defalarca bağırıp, sağ ön ayağını yere vurmuş. böylesi kuvvetli bir hafıza ve vefa akaruka'yı derinden etkilemiş.

akaruka kafese tırmanıp içeri girmeye karar vermiş. etrafta kimse yokken kafesten içeriye tırmanmış ve filin yanına gitmiş. tam fili sevecekken, acıklı ve minnettar gözlerle bakan filin bir anda bakışları değişmiş. hortumuyla akaruka'yı kavradığı gibi kafesin parmaklıklarına vurmuş. akaruka'yı yirmi otuz kere yere çalmış. akaruka'nın önce boynu kırılmış ardından kafatası parçalanmış. ünlü aktivist kafeste filin darbeleriyle can vermiş.

yani büyük ihtimalle aynı fil değilmiş. başka bir filmiş. akaruka emin olmadan kafese dalmış. ne gerek vardı?"

https://eksisozluk.com/fil-hafizasi--209786?searchform.author=peder-zickler&a=search

o kadar da değil

kırmızı elma sözlük

"birbirimize götümüzü gösteriyoruz kampanyası" kapsamında eğleşmek istiyorsanız şimdilerde doğru adres.

hep diyorum; aklımızla yaşayıp, aklımızla ölelim.

salaklığın tarihi

kadın nezle oluyor. gözler sis, ses çatallı, burun ıslak, boğaz kuru, kalp temiz. uykudaki hormonlar salgılansın diye uyuması gerek. uykunun yaptığı en iyi şey beyinde bastığı "mute" tuşu, bu asosyalizmin aç meyveleriyle aramızda ki bi paravan! diyor. kafa tası yastıktayken. johnny bravo'lar sizi diyor. derken uyuyamıyor. ruhhas tası. delinin biri uçuruma aşık oluyor, uçurum dağın tepesinde. dağa tırmanmak için taşları oya oya merdiven yapıyor. ömrünü veriyor bu işe. sonunda uçuruma geliyor. uçurumla kavuşunca çok mutlu oluyor, öyle mutlu oluyor ki... ''işte aşk!'' diyerek sevinçle ağlaşırken gözü aşağı ba.. kayıp düşüyor. ah bahsetmedi tabii hiç, okuldan yeni çıkmış bir kız "ben evleniyorum yeaa" diye çığlık atıyor. öyle bi dönem oluyor erken yaşlarda. son dakikalarda nabıyorum ben diyip vazgeçecekken, hah işte tam o dakikalar tam başlayacakken, bi kaza oluyor ve: "evlendim ben". sonrası facia tabii. bir tepenin en tepesinde üç adam peyote çiğniyor. önünde uzanan kuş uçmaz, kervan geçmez bir yol. biraz daha peyote çiğniyorlar. sonra arabalar geçiyor, trafik sıkışıyor, kaza oluyor filan. kollarını iki yana açmış bir ambülans bağırarak ve çırılçıplak oraya gelirken, polisler toma'dan su içiyor. derken o curcunanın ortasına güm diye bir uçak çakılıyor. küller küllere...

alttaki yazara soracaklarım var

prototipinprototipi.

alttaki;

çocuğunu kartal kaçırmış fatma girik huysuzluğu mu yoksa "çocuklarım olmadan asla" diyen aliye mutsuzluğu mu?

(iki üsttekine yazmıştım, araya kara kedi girmiş. alttaki hem kediye hem bana cevap yetiştirsin artık napiyim.)

alttaki yazara soracaklarım var

ikisi de doğrudur belki de... (romantik trend)

alttaki, bişi sorucam: ne soracaktım?

sinead o'connor

"bu amcığın rolling stone kapağında ne işi var?" - sinead o'connor

http://www.independent.co.uk/arts-entert...

salaklığın tarihi

"adam tokalaşmak için elini uzatarak: 'ahmet...' dedi.
kadın: 'hayııır... esra!'
adam gülümsedi: 'ahmet ben'...
kadın: 'demin de bana dediniz. deli misiniz siz?! gidin başımdan.'
adam olduğu yere çöktü ve hıçkırarak ağlamaya başladı: 'normalim ben'

***

yaşlı adam bankta oturmuş güvercinleri yemliyordu. güvercinlerden biri yaşlı adama 'amca bak ne yapacağım şimdi' dedi ve havalandı. yaşlı adam ağzını açmış güvercini seyrediyordu. güvercin yaşlı adamın tepesinde iki takla attı ve pisledi yaşlı adamın üstüne. yaşlı adam: 'bana düzenli bir hayat yaz evladım, bu aksiyonlar yoruyor beni.' dedi..sonra güvercin ağlamaya başladı: 'normalim ben'... 'anlıyorum ızdırabını' dedi yaşlı adam.


***

kızılderili ve soluk benizli, nehirden geçiyorlardı.
soluk benizli, kızılderiliye sordu: 'yere kulağını dayayıp bakar mısınız acaba, bufalolar geçecekler mi?'
kızılderili: 'tabii...' dedi. az daha boğuluyordu. soluk soluğa kaldırdı başını ve soluk benizliye dönerek: 'senin betin benzin atmış.' soluk benizli özür diliyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu..: 'normalim ben'

***

adam güneşi göstererek 'sakın bakma! gözlerin bozulur.' dedi kadına.
kadın gülümsedi ve 'ne kadar incesin sen.. benim göz sağlığımı düşünüyorsun.' dedi.
sarıldılar... yazar ağlıyordu: 'normalim ben'...

***

bankta otururken yaşlı adamın yanına bir adam oturdu, 'merhaba' diyebildi yorgun bir şiveyle. elini uzattı ve 'osman benim ismim' dedi. 'peki efendim, memnunum' dedi yaşlı adam nazik bir tavırla. diğer adam gülümsedi. dişleri güneşte fazla kalmıştı galiba, bronzlaşmıştı. ve arasında çimenler çiçek açmıştı ya da maydonos yemişti, kim bilir...
'lanet olası osman' dedi bizim yaşlı adam diğer adama. 'lanet olsun bee' diye bağırıp durdu, durup bağırdı. 'osmaaaan' diye... 'lanet olsun' dedi ve osman'ı yumruklamaya başladı. osman, yaşlı adam kendisine vurdukça daha da coşuyor, daha bir güzel oluyordu hikaye.
'noluyor çocuğum, beni seslendirmişsin yine?' dedi yaşlı adam yazara.
'evet beyamca... canım sıkılıyor, aksiyon istiyorum' dedi yazar.
'amaan sende..' deyip çekti gitti yaşlı adam... peki neyi çekti gitti? hmmm, elbombasının pimini çekip gitti yaşlı adam. sonra yığğılıp ağladı: 'normalim ben'...


***

'ho ho ho' dedi noel baba...
'hadi be sende... ne oyuncağı! yara bandı var mı ondan haber ver. bak bombalanıyor her yer.' dedi küçük çocuk. sustu noel baba... ve hıçkırarak ağlamaya başladı: 'normalim ben'...

***

'gördün mü gökkuşağını... güneşi görünce nasıl da renkten renge girdi...' diye gülümsedi adam. kadın hüzünlendi ve
dudak büktü.
adam kaşlarını çatarak: 'dudak bükme... etim acıyor' dedi. sarıldılar... ayrılmaları gerekiyordu.

'neden çocum?'
'ayrılsınlar beyamca.'
'hasta mısın sen?'
'hayır. tecrübeliyim.'
'kötü tecrübe evlat, kötü tecrübe...'
'ya tamam bi sus amk, yazamıyorum.'
'afedersin çocum ama, skime yaaz, dşaama yazma... çok da umrumdaydı.'
'sktin ilhamı, yazasım kalmadı.
'güvercinler?... güvercinleri yazabilirsin.'
'güvercinlerini skiim, çık hikayemden.'
'hadi hadi... sen de beni yazmak istiyorsun aslında ama...'
'ama'?
'veya köte... ne fark eder. sen istedikten sonra...'
'la bistr git ya...'
'sen bilin...'


***

'yaşlı adam?'
'efendim?'
'ceplerime bakar mısın... gömleğimin üzerinde olacaktı.'
'aah evet... buradalar.'
'içinde bir akrep olacaktı.'
' neyin?'
'saatin.'
'aah evet.'
'kaçı gösteriyor?'
'0'
'aslında saatlerde sıfır bulunmaz.'
'hmmm... yani?'
'çünkü zaman sadece bir kere sıfırdan başlamıştır. daha fazla bilgi veremem, beni asarlar.'


***

öğretmen sınıfa girdi, büyük bir sessizlik koptu aniden. nasıl oluyorsa ...neyse, her neyse.
'merhaba arkadaşlar açın ellerinizi, cetvelle vuracağım...' dedi ve sonra olduğu yere çömbeld (ben uydurdum, çömeldi gibi bir eylem işte) ve ağlamaya başladı: 'normalim ben'...

***

adam son bir kez kadının gözlerine baktı. gözleri doldu. bir ses, sadece bir ses, bir kelime dökülseydi kadının dudaklarından.. yeterdi.
kadın tam adama güzel bir şeyler söyleyecekti ki, yazar mani oldu.

'ne şerefsiz insansın sen evladım!'
'insan mıyım be... hadi sarılıp ağlayalım.'

adam yavaşça arkasını dönüp çıktı hikayeden. yazar gözlerini kadına belertti.(ahahaha şık) gölge gibi sessizce yaklaştı,
kadının omuzlarına ellerini koydu.

'koydu itici.'
'bıraktı?'
'eh.. daha sempatik.'

***

yaşlı adam denizin kenarına gitti utana sıkıla. yanakları al al olmuştu. tatlı bir tebessümle yavaşça
fermuarı aralayıp suya işemeye başladı.
'niye böyle yapıyorsun bana anlamış değilim.'
'seviyorum seni, anlamıyor musun.'
bir kaç saniye sonra su fokurdamaya başladı ve bir denizkızı çıktı su yüzüne..
'bu denizkızı benim mi yoksa evladım?'
'hayır denizanası senin... bu deniz kızı benim. bekler misin iki dakika.'

***

'yalnızlık...' diye bağırdı son mohikan.
'hadi oğlum
git, tut onu paçasından
sürüye sürüye bana getir

ahahahaha'

***

'ne iş yapıyorsunuz' dedi alımlı kadın.
yakışıklı bey: 'efenim ben kiralık katilim' dedi. gülüştüler... kahkahalar yükseldikçe yükseldi... ikisi de gülüşme krizine girmişlerdi. kahkahalar yerini kahkahaya bıraktı. adam güle güle kalktı masadan, kadın da gülmekten öldü. yan masaya yöneldi adam. masadaki bey: 'ne iş yapıyorsunuz?' dedi. adam: 'kiralık katilim.' gülüştüler... bir çift kahkaha patladı, kahkahalar yerini kahkahaya bıraktı. adam güle güle ayrıldı masadan.

***

yaşlı adam bağıra çağıra uyandı. ama nasıl uyanmak... 'yeter be' diye bağırıyor, ortalığı kırıp geçiriyordu. ağzından takma dişlerini çıkarıp duvara fırlattı. gözlüğünü yere atıp ayaklarıyla ezdi. piposunu kırdı. çukulata kokulu tütünlerini de saçtı etrafa. havaya yükselerek duvara bir uçan tekme fırlattı.
'aman evladım bir tarafımı kıracağım, sakin yaz olur mu...''
hmmmm, peki.
yaşlı adam ağır ağır gözlerini araladı. 'yeter be!' diye haykırdı.. 'yine mi aynı tavan'... sırt üstü yatmaktan bıktım be!... lanet olsun yahu...' dedi.

***

açın kapıyı, polis! sizi tevkif edeceğim.
ama böyle söylerseniz açmam kapıyı. lütfen...
açmazsanız kapıyı kıracağız
pencereden kaçarım o zaman? : )
....
gümüş mü bu kelepçeler peki?"

liriope

o kadar bu dünyaya ait değil ki, onun için başka bir dünya yaratmam gerekiyor.

salaklığın tarihi

zekeriya beyaz. herkesin aslında yemesi gereken yanaklara sahip. ama aylardan ramazan. ve bir izleyici yaşar nuri öztürk'ü yoda sanıyor. mekke ne güsel bi yer allaam. kabe etrafı dön dön bitmiyor. dön bak sağ tarafta ne var: mısır'da bir kahve falı, üç vakte kadar, falına baktığım fincan senin ruhunu çağırmak için kullanılacak diyor. uzakdoğu'da bir sihirbaz, "hiçbir kadını ortadan ikiye bölmüyorum. bu numarayı öğrenmek yıllarımı aldı... şimdi uçmamak üzerinde çalışıyorum ama bu daha da zor bir numara." dedikten sonra kılıcıyla kendini ccart diye ortadan ikiye ayırıyor. pasifikte bir zaman makinası tamircisi, sadece geçmişe gidebildiği için bir makinadan soğuyor. daha demin çamaşır makinasına anılarını atan bir kadın vardı. kadın gitti. kadın gidince önce bahçedeki çiçekler soluyor. sonra, bahçeye sık sık gelen iki sokak kedisi zayıflıyor. sonra da adam ölüyor. adam kimdi?
  • /
  • 4
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 75

sinead o'connor

"bu amcığın rolling stone kapağında ne işi var?" - sinead o'connor

http://www.independent.co.uk/arts-entert...
Henüz takip ettiği biri yok.