tehlikeli oyunlar

oğuz atay'ın en sevdiğim kitaplarında biridir. bir bölümü vardır ki kitabın en çok sevdiğim bölümüdür.

"kızı üzmüyorsun ya hikmet?" diye mırıldandı hüsamettin bey.

"üzüyorum albayım. sonra gidip ne diller döküyorum bilseniz. 'neyin var canım?' filan diyorum. daha neler söylüyorum. gözlerine filan bakıyorum. siz gerçekten doğru söylüyorsunuz albayım: ben adam olmam. ben, tek başıma yaşamalıyım; başkalarını zehirlememeliyim. dama çıkıp ulumalıyım kurtlar gibi."

"kediler," dedi albay; "miyavlarlar." hikmet gülümsedi; "sizi de bu mizah duygusu kurtarıyor albayım." ellerini iki yana açtı: "ne yapalım? şehir kurtları da yer darlığı dolayısıyla dama çıkıyor. kendime engel olamıyorum: yanımda sıcak bir varlık bulunca bencil oluyorum. "(...)
haklısınız albayım. fakat allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım? yok. peki albayım. ben de susarım o zaman. gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? sorarım size: nasıl? kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor.
oğuz atay/tehlikeli oyunlar