we need to talk about kevin

geçen yaz indirip de izleme fırsatı bulamadığım, bu gece bir anda izleyip de beni ne şaşırtan ne rahatsız eden-ama kesinlikle etkileyen bir psikolojik gerilim.

---------spoiler-------

film hakkındaki bütün şüphelerimi sıfıra indirmek için birçok yorum vs okudum, birçoğunda da hep psikolojik tanı koyulmuş kevin'in bu davranışları için. klasik bir hazır olmayan/anne materyaline sahip olmayan kadın ve aslında sevgi görmek isteyen ama bunu zor yoldan gösteren çocuk izlenimi edindim okuduklarımdan ama açıkcası benim görüşüm, tamamen saf kötülükten başkası değil. film boyunca eva'nın olumlu veya olumsuz bütün yaklaşımlarına kevin neredeyse aynı negatif tavırla cevap veriyor, daha çok eva'nın olumsuz yaklaşımı ( onu itmesi-yaralaması, öfkelenmesi) kevin'in hoşuna giden zira bunları anneden kendisine karşı bir duygu göstergesi olarak algılıyor. belki ilk bakışta bu biraz mantığa yatsa da devamında gelişen her şey sevgi görmek isteyen-yanlış ailede sevilmemiş çocuk falan değil bana baya insanları hunger games tadında avlamak isteyen bir psycho olarak geldi kevin, öyle son sahnedeki ah canım pişman mı olmuş işte anne koşulsuz sefer masalı falan bana çok inandırıcı gelmedi.

aklıma yatmayan diğer husussa, film boyunca flashbacklerle kötü bir şey olduğu sinyalleri veriliyor, ilk başta eva'ya karşı bu tsunami etkisindeki öfkeyi görünce herhalde ya ailesini katletti ya da pedofili diye düşündüm veya üçüncü bir seçenek olarak castta ezra miller'ın da olması sebebiyle kevin bir haltlar karıştırdığı için toplum öfkeli. öyle de çıktı ama benim için hala oluru olmayan, çocuğun yaptığı bir şey yüzünden annenin bu kadar yoğun bir dışlanmaya maruz kalması. tabiki eva bu katliamı yapmamış da olsa kevin onun çocuğu-ailesi yani çocuğu ölenler öfkeli olacak fakat olaya iki taraflı bakıldı mı kevin kendi ailesini de katlediyor, sadece eva'yı bırakıyor ki acı çeksin, yalnız kalsın (ikinci bir düşüncem ise kevin annesine olan bağını ancak böyle kazanabiliyor, aradakileri çıkartarak). yönetmene böyle bir eleştri belki doğru olmayacak ama bu hususun biraz aşırı abartıldığını düşünmekteyim.
izledikten sonra bir süre sessiz kalmak istememe neden olan, rahatsız edici bir psikolojik gerilim filmi.
(bkz: yine olsa yine yaparım )
(bkz: pişman değilim)
aynı adlı romandan uyarlama, bir ana-oğul ilişkisini baz alan; annenin sabrı, oğlunun zorlayıcı ve rahatsız edici tavırları, babanınsı abartıyorsunuz gibisinden hiçbir şeyden habersiz yaşaması; çocuğun küçüklüğünden başlayarak 16 yıllık bir zaman dilimi içerisinde çocuğun yaşamı ve kadının şimdiki hali arasında sürekli gidip gelen bir tempo içerisinde süren; bir ingiliz filmi... bir çok ödüle aday ve layik görülmüştür, ezra miller'ın deli bakışları ve tilda swinton'un her zamanki soğuk ve soluk ifadeleriyle*, 2 saat boyunca kesintisiz izlenebilecek bir film.

ayrıca filmin müzikleri, filmin havasına tezat olarak şen şakrak ve keyiflendiricidir.

çok rahatsız eden fakat bu rahatsızlığı başarısından kaynaklanan kırmızı film.