türkiye'li olmak üzerine bir önizleme

bilgi, belirli bir niteliğe sahip yetkin yorumculara ve temsilcilere gerek duyar. güç elitlerinin ortaya çıkış nedeni de budur. böylece güç elitleri evrensel markasıyla hegomanyasını dayatmakta, hakim bir kültür dahası uygarlık oluşturmaktadır. 'bilmek’ dünya’nın bizim için yararlı bir hal almasını sağladığı gibi ayrıca güç ve denetimi de sağlamaktadır. hem mantık hem sınıflandırmalarımız dünya’yı denetleyip egemen olma ihtiyacımızdan kaynaklanmaktadır (1). bu açıdan güç elitleri çağımız yurttaşlarına gösterenin olmadığı bir göstergeler dünyasının medya tüketicileri haline sokmaya çalışmaktadır. böylece küreselleşme kavramının altında batı tipi serbest piyasa ekonomisi ve demokrasi tarzının biçimlediği kültürün tüm dünyayı tek biçimlemesi düşüncesi yatmaktadır. '… dördüncü bin yılın tarihçileri miladi tarihin ikinci bin yılına doğru batı medeniyet’inin çağdaşları üzerindeki etkisinin insanlığın birleşmesi yolundaki ilk adım olduğunda birleşeceklerdir.’ diyen a. toynbee aslında hakim bir kültürün inşasının öncülerindendi ve kaçırdığı en önemli nokta hiçbir ulusun yaşam biçiminin diğerinden daha temel, dolayısıyla daha vazgeçilmez ve daha üstün olmadığını teslim edememiş olmasıdır. gelenekselleşmiş yani bildiğimiz anlamdaki ulus devletlerin vadesi çoktan dolmuş ve artık ulusal düzeyden çok güdülenmiş hakim uygarlık meselesine dönüşmüştür.

insan ve topluma ilişkin bütün genel düşünce sistemleri pratik bir etki kazandıkları zaman tasarlanmış sonuçlara yol açar ve doktrin ile pratik arasındaki mesafenin kapatılması hiçbir yerde siyasal yaşamdaki kadar zor değildir (3). insan kendi hayatını yönlendirmede söz sahibi olmaktan uzak düştükçe sürüleşmiş ve tepkisizleşmiştir. kendine yapılan haksızlıklara tepki üretmeyen insan, siyaset gibi bir aracı hiç kullanamaz hale gelmiştir. bunun sonucunu, toplumsal pratiklerin gerçek bilincinden şu veya bu ölçüde uzaklaşması olarak belirtebiliriz. yani birey bu sürecin sonucunda toplumsal gerçeklerine yabancılaşmıştır.

modernleşmenin, eski olanın tasviyesi biçiminde özetlenebilecek bir pratikle hayata geçirildiğini öne süren modernite kuramcıları daha ileri giderek daha yeni olanın daha iyi olduğu gibi temelsiz bir görüşü de benimsemektedirler (4). modernleşmenin doğası gereği iki unsur daha da belirgin hale gelmiştir. bunlardan ilki bilimsel çalışmayı bütün geleneksel dünya anlayışlarının üzerine çıkarması iken diğeriyse modernleşmenin bir pozitivizm olarak okunmasının aydınlanma sonrası çağa denk gelmesidir.

dalga dalga yayılan ve kendisi de kimi dalgalardan oluşan modernitenin her bir dalgasının politik bir karşılığı vardır. machiavelli’nin başlattığı ilk dalga hobbes ve locke aracılığıyla liberalizmin ifadesi olur. ikinci dalga rousseau’nun başlattığı dalga ki kant ve hegel aracılığıyla komünizme varır. üçüncü dalga olarak nitelendirebileceğimizse, nietzsche ve heidegger ile faşizme gider (5). bilimin batı’da yükselişi karmaşık bir süreç içermiş; sanayi devrimi, bilimsel devrim, rönesans, reform ve aydınlanma cağı’nı kapsayan bir süreç sonucunda gerçekleşmiştir. mustafa kemal’in oluşturduğu düşünce sistemi modernist çizgiler içerir. çağdaş bir toplum elde etmek için yazısından, üniversitesine, hukukundan müziğine, dinsel yaşamdan, kadın-erkek ilişkilerine kadar birçok değişimin mimarı olunmuştur. bir ideolojiye dayanmanın donup kalmakla aynı anlama geleceğini söyleyen mustafa kemal ortaya keskin çizgilerle belirlenmiş bir ideoloji koymaktan kaçınmıştır.

türkiye’nin modernleşmeden batılılaşmayı anladığı ve özellikle 19. yüzyılda batılılaşma anlayışının temelde bir tehdit olarak algılanan batı ile mücadeleye dayandığı görülür. sonuçta 19. yüzyılda ortaya konan tüm politikalar ve projelerin tamamına yakını batı’nın, devlet’in varlığını ve bütünlüğünü tehdit ettiği bilincinden hareket eder. dönemin düşünsel ortamında batı kendisinden korku, endişe ve kuşku duyulan şey haline gelmiştir. dramatik olarak sevr antlaşması’nın mimarı da bu duyguların haklılığını ispat edecek nitelikteydi.

günümüzdeyse farklı siyasal kimliklerde batı’yı ve batılıları genelleme eğilimi vardır. bu kimliklerin çoğu, batılı toplumların farklı ilgi ve ideolojilere sahip gruplardan oluşan çoğulcu topluluklar olduğunu anlamada başarısız olmuşlardır. öte yandan türkiye’deki apolitik alt ve orta sınıflar için ab, daha modern daha konforlu ve kaliteli bir hayat beklentisini sembolize ederken, daha alt sınıflar için ab yaşam koşullarını iyileştirmenin ve yoksulluktan kurtulmanın biricik yoludur. siyasal kültüre sahip olan orta sınıflar için ise ab, daha kaliteli tüketim imkanlarının yanı sıra daha demokratik ve özgürleştirilmiş siyasi bir ortam olarak algılanmaktadır.

ab entegrasyonu süreci türkiye’nin iki yüzyıllık uygarlaşma sürecinin en somut, en nihai ve kaçınılmaz bir halkası olarak algılanmıştır. türkiye’nin modernleşmesi süreciyle ab entegrasyonu süreci birbirine bağımlı süreçler olarak algılamak, modernleşme olgusunu, somut bazı ekonomik ve siyasal beklentileri karşılamanın pragmatik bir yolu haline getirmekte ve aynı zamanda entegrasyon sürecinde problemler yaşandıkça batı dışı modernlik arayışlarını güçlendirmektedir. böylece muasır medeniyete ulaşmak için yerine getirilmesi gereken reformlar ve yenilikler, mentalite dönüşümünü getirmesi gereken anlayış farklılaşması yerine, kısa vadeli somu amaçlara ulaşmanın basit formaliteleri olarak algılanmaktadır. ayrıca türk modernleşmesi ve batılılaşması devletin baskın karakterine bağlı bir süreçtir. bu çok önemli reformasyonun dönüm noktasında yurttaş toplum ve onun bireyi belirleyici olamadı. toplumun ve bireyin bu süreçten dışlanması günümüzde türkiye’nin ab entegrasyonu sürecinde birtakım kimlik problemleri yaşamasının da en temel nedenidir. eğer bireyi ve toplumu sürecin içerisine almayarak, farkındalığın gelişmesi engellenirse sonuca varılamayacağı kesindir. '’türkiye’’li kimliğinin ayırt edici özelliklerinin hassasiyetle korunduğu bir politik zeminde uygarlaşma süreci daha anlamlı olacaktır.

kaynakça

(1) f. nietzsche, böyle buyurdu zerdüşt

(2) dilek imançer, doğu batı dergisi 23. sayı/kimikler

(3) john gray, post-liberalizm siyasal düşünce incelemeleri

(4) andrew davison, türkiye’de sekülarizm ve modernlik

(5) leo strauss, politika felsefesi nedir?


*