döngele

anadolu'da özellikle yağmurun yağmadığı kurak zamanlarda, kuru kuru rüzgarlar eser bozkırdan. yoksul ve umutsuz köylüler, kendileri gibi zavallı ve yıkık dökük duvar diplerinde çömelip umarsizca gökyüzüne bakarlar.. büyük ve şekilsiz ellerini dizlerinde kavuştururlar. kurumuş topraklar gibi çatlamış dudakları kıpır kıpırdır. kimbilir kaderlerine küfür mü etmektedirler, yoksa gazabı büyük koca allahlarına dua mı, bilemezsiniz..
köseleye dönmüş yaşlı yüzlerinin ortasında dipsiz göller gibi duran parıltısız kara gözlerinden, ne düşündüklerini anlayamazsınız.
işte bu uğursuz kuru rüzgarların önüne katıp sürüklediği, adına döngele denen çalı çırpı öbekleri, bu sefil manzaranın değişmez fonunu oluşturur. ıssızlığın ortasında terkedilmişliği, unutulmuşluğu simgeler döngeleler..
nuh nebiden beri sanki orada öylece oturan, köyünün son çitinde dünya'nın bittiğine inanan insanlara köksüzlüklerini hatırlatır.
yaşar kemal'in orta direk adlı eşsiz romanı

döngele geldi kapıya dayandı. al götür döngeleyi. yok dedi kendi kendine, yok. bu döngele şaşkın döngele. çukurovada pamuğun açmasına daha çok var. bu yıl döngelelerin kökünde birşey var. köklerini kurt yemesin zıkkımların? sıçan yemesin? kopup kopup geliyorlar....

cümleleriyle yani döngele ile başlar. romanda koca halil adlı kocamış karakter yıllardır pamuğun açma zamanını köylülere döngeleye bakarak haber vermektedir. ancak o yıl koca halil yanılacak mıdır? merak eden okusun. tam bir başyapıt. bu eserle ilgili murat belge'nin yaşar kemal'in üçlüsü üzerine adlı bir yazısı var. gayet nefis. döngelenin ne olduğu ise bir önceki entry'de çok güzel anlatılmış. döngele bir anlamda anadolu'nun kendisi, nuri bilge'nin tabiriyle yalnız ve güzel ülke...