gitmek my marlon and brando

"ey sevgili,
seni sevmekten ve düşlemekten asla vazgeçmedim. sen benim diego rivera'msın. yıldızlarsın sen, ay ve bulutlar, haberlerdeki f16lar, kırmızı yatağımdaki o koca bedensin.
çekmecemdeki son sigara, beni sarmalayan o koca kadife yeşil ceketsin.
bir kuş misali uçarak gitmek istediğim adamsın. iransın, suriyesin. habur'da nöbet tutan askercik, mezopotamya'daki en vahşi kıpkırmızı gelincik, üzerine yattığım uçsuz bucaksız boz bir vadisin. marlon ve brandomsun. küvetimde yatan şişman bir melek, sevincim, acılarım, tüm arzularım, tiyatrodaki, istiklal caddesi'ndeki eşim, gabriel garcia marquez'in son mektubusun.
ve ben de zorba'deki her tarafından şehvet fışkıran o şişman dul kadınım.

- my love, ayça.
i miss you. i really miss you. and they say the war will be finished soon...

- bıra merak neké. jere beje. xode mezıné.
- diyi "fazla merak etme, allah büyüktür" yani, gelir yani, haberleşirsiniz, görüşürsünüz.
- xode has ké. inşallah, kaweta xode, peygamber. bütün insan... gawa insan...


kim uçurdu acaba kafamı?
ben kafam olmadan da yaşarım!
çünkü elim, kolum, bacaklarım var sana ulaşmak için.
ve bir de el bombası gibi fırlatıp tüm kahrolası sınırları havaya uçuracak bir kalbim."


kurguyla belgesel formatını iyi ayarlayamamış, berbat oyunculuklar ve yapaylıklarla dolu film. kültür bakanlığı ile yaşadığı sıkıntılar yüzünden hafiften efsaneleşmiş, kürt sorunu entellektüel çevrelerce romantik fetiş nesnesi haline getirildiği için beğenilmiştir. elle tutulur bir yanı yoktur. mesaj vereceğim kaygısı her sanat dalını öldürür dostlar...

ps: filmi beğenenlerin acilen iran sineması'na bir göz atmasını öneririm. zira utanıyorsunuz...