gitmek my marlon and brando

izlediğim en iyi türk filmleri arasında ilk beşe girebilecek, dvd arşivimin nadide parçalarından olan film. böyle doğal bir oyunculuk, böyle iç parçalayan konular. muhalif olmak için hiç kasmamış ama düzenin her bozuk parçasına bir aşk hikayesi içinde değinmiş harika bir yapım. kaç sene oluyor izleyeli ama her sahnesi hala aklımdadır. beni çokça ağlatmış, çokça etkilemiş filmdir.
"ey sevgili,
seni sevmekten ve düşlemekten asla vazgeçmedim. sen benim diego rivera'msın. yıldızlarsın sen, ay ve bulutlar, haberlerdeki f16lar, kırmızı yatağımdaki o koca bedensin.
çekmecemdeki son sigara, beni sarmalayan o koca kadife yeşil ceketsin.
bir kuş misali uçarak gitmek istediğim adamsın. iransın, suriyesin. habur'da nöbet tutan askercik, mezopotamya'daki en vahşi kıpkırmızı gelincik, üzerine yattığım uçsuz bucaksız boz bir vadisin. marlon ve brandomsun. küvetimde yatan şişman bir melek, sevincim, acılarım, tüm arzularım, tiyatrodaki, istiklal caddesi'ndeki eşim, gabriel garcia marquez'in son mektubusun.
ve ben de zorba'deki her tarafından şehvet fışkıran o şişman dul kadınım.

- my love, ayça.
i miss you. i really miss you. and they say the war will be finished soon...

- bıra merak neké. jere beje. xode mezıné.
- diyi "fazla merak etme, allah büyüktür" yani, gelir yani, haberleşirsiniz, görüşürsünüz.
- xode has ké. inşallah, kaweta xode, peygamber. bütün insan... gawa insan...


kim uçurdu acaba kafamı?
ben kafam olmadan da yaşarım!
çünkü elim, kolum, bacaklarım var sana ulaşmak için.
ve bir de el bombası gibi fırlatıp tüm kahrolası sınırları havaya uçuracak bir kalbim."


an itibariyle, marketin dvd reyonunda görünce alıp hemen izlediğim filmdir. doğaldır, sadedir ama etkileyicidir. hayatın kendisi gibidir. sıkmadan ilerler.