heykelcilik

bu topraklara çok uzak bir sanat dalı.
öyle uzak ki, anadolu dillerinde gerçek bir adı ve karşılığı yok.
heykel, arapça kökenli, fakat, arapların cahiliye dönemi edebiyat, bilim ve sanat çalışmaları, islam yorumuyla yok edildiğinden dolayı onlarda da pek bir değer taşımamakta...

ülkemizdeki sözde islamcılara göre, heykel yapmak ve dikmek, putçuluk ve putlaştırmayla eşdeğer tutulur.
o nedenle, yüzlerce yıl boyunca, heykel sanatının tohumları ve meyveleri üretilememiştir bu topraklarda.
oysa, insanoğlunun, doğayla ve ölümle baş etme yolunda attığı iki imzasından biridir heykel dikmek; diğeri duvar örmektir...
duvar örerken hayatını uzatmış, heykel yontarken ruhunu yüceltmiştir çünkü...
gidin bakın gavur dediğiniz adamların şehirlerinden yüzbinlerce heykel çalışmasına!
o duygu yansımalarına, o estetik zevklere aşık olursunuz...içindeki insanlığı ve yaşamı hissedersiniz çünkü...iddia edildiği gibi şeytanı veya şirki değil...
heykel sanatı, tevrattan ve islamdan da eskidir.
sanatın her türü, nesiller arası köprü kurma ve duyguyla eğitim verme işlevlerini taşır. bu nedenle, dinler bu sanattan veya diğer sanat türlerinden de yararlanmış olabilir.
heykelciliği tartışırken sadece din eksenine oturtmak, komik ve yanlış aslında...
dinlerin dışında ve üzerinde tutulmalı ve kentlerimizi ve binalarımızı güzelleştirmek amacıyla nasıl kullanılabileceği tartışılmalı...