hiv

34 Entry Daha
bugün izmir konak belediyesi'nin anonim ve ücretsiz hiv testi için öğlen yollara düştüm.
çok zor bir yolculuk oldu benim için. için için kendimi yedim. deist olan ben allah'a yalvar yakar oldum.
önceden randevu aldığım yere gittim.
ssk blokları. b blok 5. kat sağlık işleri müdürlüğü.
sağlık testi yaptırmaya geldim. randevum vardı diyorsunuz.
5 dk beklettiler beni ve buyrun diyerek bir muayene odasına aldılar.
sarışın, orta yaşlarda kadın bir doktor.
adımın, soyadımın, babamın adının ilk 2 harfini ve doğum yılımın son 2 rakamını aldı, not etti deftere. deftere baktığım da ise benim gibi belli ki bir sürü kişi gelmiş anladım.
bana şöyle bir sordu sordu. " korunmasız cinsel beraberlik yaşadın mı? "
ben affaladım. ağzımdan hayır gibi bir kelime çıkacaktı ama kendi kendimi o saniye ile düzelttim. amk olm senin, nereye geldin ki, doktora yalan söyleyeceksin lan ?! 'evet' diye cevapladım. "ne zaman yaşandı" diye sordu. ağustos sonu diye cevapladım. " iyi, 90 günlük süre bizim için önemli" dedi.
kalın plastik eldivenleri giydi. ben de kolumu sıyıracaktım ki, " aa hayır, kanı parmaktan alacağım" dedi.
ben şaşırdım. sanki hayatımı baştan sona değiştirecek bir test değil de kan grubumu öğrenmeye gelmiş gibi hissetim.
parmağımı dezenfekte ile temizledi ve küçük bir jiletle batırarak ve parmağımı sıkarak kanımı 3 farklı plastik çubuk parçasına akıttı.
sonra "gel hadi, biraz sohbet edelim 10 dk, hem de hiv hakkında bilgilendireyim seni" dedi.
iç odaya geçtik.
" hiv hakkında ne biliyorsun?" diye sordu bana.
"internetten öğrendiğim kadarıyla bilgilerim." dedim.
"güzel, ben sana biraz daha açıklama yapmak istiyorum. hiv artık geçtiğimiz yıllara göre kontrol edilebilen etkileri azaltılabilen bir durumdur. kesinlikle insan ömrünü etkilemez, yeter ki erken tanı konulsun ve insanlar bilinçlendirilebilsin. hiv sadece cinsel yolla ya da kan yolu ile bulaşır onun dışında tükürük, öpme, dokunma, koklama, ortak tuvalet gibi başka herhangi bir şekilde bulaşmaz."
doktor konuşuyor gayet samimi ve içten gözlerime bakarak ama benim için o 10 dakika hayatımın en uzun 10 dakikası.. onunla göz göze gelmemeye çalışıyorum ama ellerim titriyor. beden dilim kendini ele veriyor. hayatımda karşılaştığım en yardımcı doktor ile karşı karşıyayım ama aklım o testte.
doktor anlatmaya devam ediyor. anlattıkça beni şaşırtıyor.
" hiv artık kontrol edilebilir bir durum. eskiden günlük 3 dozda alınan bu durum sadece günlük 1 hapla artık kontrol edilip etkileri pasifize ediliyor. öyle ki 6 ya da 7 sene sonra ise başka herhangi birine bulaştırma olasılığın bile ortadan tamamen kalkıyor. hatta sana şunu da demek isterim, tıp o kadar ilerledi ki tahminimce 10 yıl sonra hiv durumunun etkileri tamamen sıfırlanıp, artık hastalık riskini ortadan kaldıracak. şunları da bilmeni isterim ki hiv pozitif olman ilaçlarını da tamamen ücretsiz almanı sağlıyor.tamamını bakanlık ücretsiz sana sunuyor. kimsenin bilmesini de istemiyorsan da bu hastalık geçmişini bakanlıktan ve eczalık sisteminden sildirebiliyorsun ki başka bir doktora gittiğinde ön yargı ile karşılaşmazsın. devlet memuru olman durumunda işini kaybetme durumu gibi bir riskin yok. şimdiye kadar hiç kimse memuriyetini bu nedenle kaybetmedi.özel sektör işinde ise böyle bir gerekçe ile işine son verilmesi kanunlara aykırı ki tazminat davası gibi çok dava açabilirsin"
ben bunları duydukça çok şaşırdım. en son aklımdan ise 'aman be amk, hiv pozitif çıkarsa çıksın be, atın ölümü arpadan olsun'.
ardından zırrrr diye aklımdaki tüm düşünceleri duman eden bir ses geldi.
doktor hanım ayağa kalktı ve içeri geçti.
ben tir tir titriyorum, ellerimi bağlamış ve çaresizce..
sonuç belli olmuştu ve o 10 dakika bitti..
içeriden doktorun sesi geldi.
"negatif."
oturduğum rahat koltuktan hemen ayağa kalktım ve yanına gittim.
-negatif mi?
-evet, evet negatif, dedi gülümseyerek bana .
-eminsiniz değil mi yani, tamamen negatif? gibi bir salakça soru sorarak doktoru affalanmasına neden oldum.
-tabi eminim. bak burada hiv, hepatit b, hepatit c hepsi negatif çıktı, diyerek bana test çubuklarını gösterdi.
-ha tamam, ya çok teşekkür ederim, bu bana çok ciddi bir hayat dersi oldu. bundan sonra sağlığıma daha çok dikkat edeceğim.
doktor hanım bana çok içten gülümseyerek 'geçmiş olsun' dedi. aynı içtenlikle cevap vermeye çalışarak ' çok teşekkür ederim, iyi günler dilerim size '.
o odadan çıktım. asansöre bindim. aynadaki yansımama baktım. ağzım kulaklarımda. binadan dışarı çıktım. cebimdeki sigarayı çıkardım ve çakmağı. ateşledim. ciğerlerime çok güzel bir duman çektim. mis. hayatımda zevk aldığım en güzel sigaralardan biriydi. karnımın da acıktığını fark ettim. gittim. bardakta mısır aldım. ketçap, mayonez, nar ekşisi, tuz ve türlü baharat. o mısır standının başındaki oğlanda lubundu. kolay gelsin kardeşim dedim ve bardağımı alarak plastik kaşığımı bandıra bandıra bir yandan yürüyerek bir yandan yiyerek ilerledim.
aa o da ne? piyango biletleri satan engelli bir biletçi. bugün şanslıyım lan ben ! aldım bir çeyrek, verdim 20 tl . altı tane güzel rakam. hadi hayırlısı len..
hala elimde bardak ben yürüyerek yürüyorum, o izmir körfezi'nin güzel esintisi eşliğinde.
yolda atladığım ve yüzüne bile bakmadan acele ile giderken o uzun saçlı, salaş kıyafetli giyinen, yere oturmuş, elinde ucu kaşık gibi olan 2 çubukla yerdeki telli bir enstrumanı çalan sokak sanatçısı. ne kadar güzel içten kimseye bakmadan çalıyor. bu enstrumanın acaba adı ne? aman kimin umrunda. yanına gittim. dinledim dinledim. müzik ruhun gıdasıdır derler ya.. ruhuma ilaç gibi geldi. bir yandan bardak mısırımı yiyorum bir yandan ayakta müziği dinleyerek mutlu oldukça oluyorum. yoldan geçenler bir bana, bir de tuhaf görünümlü o sokak sanatçısına bakıyorlar. zerre kadar umrumda değil. çok mutluyum lan. cebimden 5 tl çıkardım ve önündeki açık kutuya koydum. sanatçı hafifçe başını kaldırdı, teşekkür manasında baş selamı verdi. aynı şekilde cevaplayarak yoluma devam ettim.
izmir saat kulesi.. izmir'in kızkulesi gibi.. plastik bardakta kuş yemi satanlardan 1 tl ile aldım yem. elimi daldırdım. havaya, yerlere, güneşe, etrafıma.. her yere.. güvercinlerle dans ettim. onlar uçtu ben de uçtum. onlar kanat çırptı ben de çırptım. sağım solum her yerim kuş. insanlar bakıyor. çocuklar geldi, onlarda bize eşlik etti. çocuklar etrafımda çember çizerek koşuyor, güvercinler ise uçarak.
yem bitti.
ben yüzümdeki tebessüm ile konak iskelesine doğru yürüdüm.
karşıyaka vapuru hazır. tam zamanında. kapılar açıldı içeri direk girdim.
vapurun seyir terasına çıktım ama manzara harika, güneş efsane, rüzgar soğuk ve sert. kapşonumu başıma geçirdim. vapur hareket etmeden sudaki balıkları izledim. kocaman kocaman. ardından martılar geldi. hazırız biz. güneş parıl parıl parlıyor. izmir ışıl ışıl aydınlık. körfez besberrak mavi. hava ise tertemiz pırıl pırıl ve soğuk esintili. ben o vapurda üşüyorum ama içim mutluluktan sıpsıcacık.
düşündüm..
ben en son ne zaman böyle mutlu olmuştum? daha önce ölsem de kurtulsam şu hayattan diyen ben bugün yeniden doğdum. yapmadığım şeyleri yapıyorum. bağırmak istiyorum şimdi. sevinç çığlığı. etrafıma sessizce baktım, soğuk sert rüzgardan uçuşan kapşon içinden. yok aga, yemez amk. millet var.
mutluyum. sağlık var ya en büyük armağan. yok para, yok sevgili tribi, yok aile baskısı, yok toplum.. hepsinin a m k !
3 ay boyunca ben bunun endişesini yaşadım. sonucunu da aldım. tertemiz.
bazı mutlu anlar yaşamak için biraz cefa sanki şart..
akılla hareket etmek şart.
korunmak şart..
sevgilerle..
7 Entry Daha