iri ve incenin hikayesi

en sevdiğim hikayedir benim. nil karaibrahimgilin bi klibinde ekrandan geçiyo. kim yazmış bulamadım ama hikaye şöyle...
iri ve ince'nin hikayesi
biri olmadan, öbürü olmazmış. bu böylece
yazılsınmış.
bir rus köyü'nde iki balık yaşarmış. biri turuncu
ve iri, öbürü korkak ve ince.
bütün çiftler de böyledir biraz düşününce.
iri sormuş birgün.
'madem bütün bu denizler birbirine bağlı,
niye biz seninle sadece bu kıyıdan ötekine yüzüp
duruyoruz?
kendimizi bir akıntıya bıraksak, yeni sularda
yüzsek,
başka balıklar yesek daha mutlu olmaz mıydık?'
hak verdi ince. inceliğinden sırf.
çünkü onun mutluluğu için, iri ve o kıyı
yeterlidir.
gerisi hava su değişikliğidir ki, insan bundan
beslenemez.
balıklar hiç...
katıldı yine de, düştü iri'nin peşine. akıntıya
bıraktı kendini.
bunlar beraberce, istanbul ve çanakkale
boğazlarını geçtiler. geçerken eğlendiler.
fakat bir balıkçı, akşam yavrularına balık
götürmek için suya ağ atmıştı.
ve bizimkiler farkına varmadan bu ağa
takıldılar.
daha doğrusu iri takıldı. iri ya.
ince de sıyrılıp çıktı. ince ya, bırakıp gitmedi.
hem inceydi hem aşık. kemirip ağları, kurtardı
iri'yi.
'e tabi, ben bu ağlara takılacak kadar güçlü
kuvvetli değilim, eriyip gidecek gibiyim'
diyerek, onun gururunu da okşadı.
aşkta, en yanlış şeyler bile mantıklı gelir
insana. tabi balıklara da...
çünkü aşk, suyun içinde de aşktır.
derken, bizimkiler soğuk denizlere kavuştular.
fakat ince, alışık değildi bu serin sulara ve
hastalandı.
pulları dökülüyordu hergün ve gün geçtikçe
daha da yavaşladı.
hatta durdu birgün. atlantiğin ortasında.
ya döneceklerdi ve ince kurtulacaktı. ya da tek
bedene düşeceklerdi.
çünkü herkesin küba'ya kadar yüzecek nefesi
kalmayabilir. hele hastaysa.
iri, küba'ya gitmeyi seçmeden önce, biraz
düşündü.
o düşündüğü süre kadardı sevgisi, ki o da çok
sayılmazdı.
en başta sıkılan oydu köyün kıyısından.
demek aslında gitmek istiyordu ince'sinin
yanından.
ama bizimki bu durumu anlamadı.
ve onunla küba'ya varmak için son çabalarla
yüzdü.
insan, sevdiğiyle geçen zamana doyamadığı
kadar aşıktır. balıklar da...
'iki dakika daha beraber yüzmek, tek başına
sağlığına kavuşmaktan iyidir'
bile dedirtir aşk insana. dedirttiği gibi ince'ye...
iki dakika kadar yüzdü ve öldü.
yukarı doğru çıkarken zayıf gövdesi, kılçıklarına
kadar mutluydu ve gülüyordu.
koca bir balina onu yuttu, bunu da biliyordu.
iri, tek kaldı ama, suyun ucunda küba vardı.
var gücüyle yüzdü.
ince'yi unuttu. ince'yi unuttuğu kötü oldu.
çünkü onlar birbirlerine 5 saniyede bir, nereye
gittiklerini hatırlatıyorlardı
ve şimdi 10 saniye geçmişti ve katiyen
hatırlamıyordu.
ne ince'yi, ne küba'yı ne de adının iri
olduğunu.
insana adını başkaları hatırlatır, balıklara da...
o yüzden kayboldu derin sularında atlantiğin.
ve koca bir balina onu da yuttu.
fakat mucize bu ya, balinanın midesinde ince'yi
buldu.
meğer onları yutan aynı balinaymış, ince
ölmemişmiş,
tam tersi midenin sıcaklığında dirilmişmiş. ama
oradan çıkarsa ölecek.
iri de oradan giderse, nereye gittiğini ve adını
unutucak.
o yüzden, artık ikisi de buradalar.
ne fark eder.
insana sevdiğinin yanı cennettir.
sevmeden hiçbir şeyin tadı olmadığını, bu
hikayeyi bilen bütün balıklar bilir.
ya insanlar?"
biri olmadan, öbürü olmazmış. bu böylece yazılsınmış. bir rus köyü’nde iki balık yaşarmış. biri turuncu ve iri, öbürü korkak ve ince. bütün çiftler de böyledir biraz düşününce.

iri sormuş birgün. "madem bütün bu denizler birbirine bağlı, niye biz seninle sadece bu kıyıdan ötekine yüzüp duruyoruz? kendimizi bir akıntıya bıraksak, yeni sularda yüzsek, başka balıklar yesek daha mutlu olmaz mıydık?" hak verdi ince. inceliğinden sırf. çünkü onun mutluluğu için, iri ve o kıyı yeterlidir. gerisi hava su değişikliğidir ki, insan bundan beslenemez. balıklar hiç...

katıldı yine de, düştü iri’nin peşine. akıntıya bıraktı kendini. bunlar beraberce, istanbul ve çanakkale boğazlarını geçtiler. geçerken eğlendiler. fakat bir balıkçı, akşam yavrularına balık götürmek için suya ağ atmıştı ve bizimkiler farkına varmadan bu ağa takıldılar. daha doğrusu iri takıldı. iri ya. ince de sıyrılıp çıktı. ince ya, bırakıp gitmedi. hem inceydi hem aşık. kemirip ağları, kurtardı iri’yi. "e tabi, ben bu ağlara takılacak kadar güçlü kuvvetli değilim, eriyip gidecek gibiyim" diyerek, onun gururunu da okşadı. aşkta, en yanlış şeyler bile mantıklı gelir insana. tabi balıklara da. çünkü aşk, suyun içinde de aşktır...

derken, bizimkiler soğuk denizlere kavuştular. fakat ince, alışık değildi bu serin sulara ve hastalandı. pulları dökülüyordu hergün ve gün geçtikçe daha da yavaşladı. hatta durdu birgün. atlantik'in ortasında. ya döneceklerdi ve ince kurtulacaktı. ya da tek bedene düşeceklerdi. çünkü herkesin küba’ya kadar yüzecek nefesi kalmayabilir. hele hastaysa. iri, küba’ya gitmeyi seçmeden önce, biraz düşündü. o düşündüğü süre kadardı sevgisi, ki o da çok sayılmazdı. en başta sıkılan oydu köyün kıyısından. demek aslında gitmek istiyordu ince’sinin yanından. ama bizimki bu durumu anlamadı ve onunla küba’ya varmak için son çabalarla yüzdü. insan, sevdiğiyle geçen zamana doyamadığı kadar aşıktır. balıklar da...

"iki dakika daha beraber yüzmek, tek başına sağlığına kavuşmaktan iyidir" bile dedirtir aşk insana. dedirttiği gibi ince’ye... iki dakika kadar yüzdü ve öldü. yukarı doğru çıkarken zayıf gövdesi, kılçıklarına kadar mutluydu ve gülüyordu. koca bir balina onu yuttu, bunu da biliyordu. iri, tek kaldı ama, suyun ucunda küba vardı. var gücüyle yüzdü. ince’yi unuttu. ince’yi unuttuğu kötü oldu. çünkü onlar birbirlerine 5 saniyede bir, nereye gittiklerini hatırlatıyorlardı ve şimdi 10 saniye geçmişti ve katiyen hatırlamıyordu. ne ince’yi, ne küba’yı ne de adının iri olduğunu. insana adını başkaları hatırlatır, balıklara da...

o yüzden kayboldu derin sularında atlantik'in ve koca bir balina onu da yuttu. fakat mucize bu ya, balinanın midesinde ince’yi buldu. meğer onları yutan aynı balinaymış, ince ölmemiş, tam tersi midenin sıcaklığında dirilmiş. ama oradan çıkarsa ölecek. iri de oradan giderse, nereye gittiğini ve adını unutucak. o yüzden, artık ikisi de buradalar. ne fark eder. insana sevdiğinin yanı cennettir. sevmeden hiçbir şeyin tadı olmadığını, bu hikayeyi bilen bütün balıklar bilir.

ya insanlar?