kalyoncu süleyman

kalyoncu süleyman biri dahi kalyoncu süleyman'dır ki, âdem (insan) ejderhası tüvânâ (güçlü) yiğit, hamamın ab-ı ruyi (yüzsuyu) ve kibarın ve ayanın ve eşrafın makbulü, gayeüc mergub (rağbet edilen) mahbub tokmakçıdır. trabzon hâkinden olup (aslı trabzonlu, orada doğmuş olup) eyyam-ı şebabet ve nev civanisinde keştiban (gemici) dayılar aguşunda (koynunda) perverde olup (büyütülmüş olup) şahin başında keçe külah, sine üryan (göğüs çıplak) ve yalın ayak baldırı çıplak kanca atıp palamar bağlamış, geceler dahi bekâr dayıların koynunda uçkur çözüp göt devirmiş oğlan olup bunlara gemici ıstılahı üzre (deyimlerine göre) zenane derler ki, adam sikişe/sike doyamaz ve iri kıyım oğlan ayağı ile döşekte öyle cilvelerle ayak uyuşturur ki, muhabbet bu kadar olur. bu kalyoncu süleyman günlerden bir gün hasköy iskelesine gelip kalafat yerinde ali paşa kahvesinde yalın ayak baldır bacak çıplak ve hem sinesi küşade (göğsü açık) levendane oturmuş, şehrî kulamparaların yüreklerini dağlar ve "ġu keştibân (gemici) oğlanın hancer-i puladı (çelik hançeri) acep ne boyda ve şekildedir" diye o biçareleri uçkur kemendine bağlar iken meğer şehrimiz hamamcılarının eşbehlerinden (kabadayılarından) piyalepaşa hamamcısı hasan ağa dahi o kahvehanede imiş. ve oğlanın iri kıyım yalın ayaklarında demir gülle topuk ve hem sünbül koçanı yarak temaşasında (seyrinde) imiş. "tamam, bana böyle bir erbaz ve şahbaz ve aşkbaz tokmakçı dellâk-i çâlâk (tez canlı tellâk) ve pak (temiz) zeberdest (mahir) fetâ (genç) lâzımdır" deyip ve hemen ülfet ve sohbet ve muhabbet edip oğlanı itma' (gözünü boyayıp tamaha düşürüp) ve ikna ile kahvehaneden öyle yalın ayak ile çıkartıp hamamına götürmüş ve soyup dellak peştemahnı beline kendi eliyle sarıp bağlayıp, birkaç gün üstad elinde terbiyesi tamam oldukta müşteriye çıkmıştır. hadd-ü edep bilir tokmakçıdır. hicap (utanma) perdesini yoluyla açıp hizmetin tamam görür. müşterisini halvete alınca kapıya peştemal perde talik edip (asıp) altında nalınların kilit nişanı bırakıp "uzan beyim, paşam, efendim, ağam, bacakların ve ayakların bir yol oğuşturayım" deyip nicesini baldır bacağa atar ve kıvamı geldikte (gelince) kendi peştemalını fora edip çırçıplak, daltaşak, dalyarak. hemen müşterinin ayakların öper, "sultanım, işte gör, vücudum uyandı. gayrı mürüvvet ve ihsan sendendir ki benim gibi garip çıplağını sevindir. seninle bir muhabbet edeyim" deyip nazikane el ense eder ve yarağı ki şah-ı merdan ru-siyahtır (büyük siyah tokmaktır), bir nezaket yoluyla aheste beste dipleme sokar ki, bu hüner işte ancak bu ittedir. fişek atıp fiili livata tamam olunca, yine ayak öpüp izin talep eder. siktiğii müşteri taşra camekâna çıkınca bahşiş için lâf etmek, bu kalyoncu süleyman için değildir. narhdır ki, hamamda tokmakçılar halvette bir sefere 100 kuruş alırlar ama bu süleyman'a 300 verse azdır. gece döşek yoldaşlığına davet olunsa asgari üç sefer koyup fişek atması, 450 kuruş narhdır. amma müşterisi yeter derse, kalyoncu süleyman beş sefer bitip fişek atar. böyle kaviyyülsine (göğsü güçlü) ateşli tokmakçıdır. ekser kendi dahi alta yatıp "efendim lutfeyle, bu muhabbetin tadı altlı üstlüdür" der. elhak hamam uşağı, mukaşşer (kabuğu soyulmuş) aşkbaz yiğittir vesselam.