katili savunmak

benim bildiğim bir tek avukatlar vardı bu işi yapan. zira müvekkilinin suçlu olduğunu bildiği halde daha az ceza alması için gayret eden meslek erbabı vardır avukatlar içinde böyleleri olmalıdır yada olmamalıdır onu bilemiyorum ama sektör dışında, sosyal hayatta olması çok garip. sadece insan değil bütün canlıların hayatı kutsaldır. bütün dinlerde de bildiğim kadarıyla bir cana kastetmek en büyük günahlar içindedir. buna rağmen kendisini, 30000 den fazla insanın ölümünden sorumlu bir örgütün lideri olarak tanımlayan varlığı savunuyorsan kalbindeki merhamet ışığından eser yok demektir. *
atatürk, osmanlı devleti tarafindan vatan hainliği ile yargılanmış ve hakkında idam cezası verilmiş biriyken, bugün, modern türkiye cumhuriyetinin kurucusu olarak milyonlarca insanın kalbinde taht kurmuş saygın bir liderdir.
yaser arafat, bir zamanlar israil devletinin ölüm listesinde ilk sırada yer alan bir terörist iken, günümüzde filistin kurtuluş hareketinin unutulmaz lideri olarak anılıyor.
nelson mandela, fidel castro, gary adams... liste daha da uzatılabilir.
dünün teröristleri, bugünün siyasi figürleri...
adı geçen şahsa herhangi bir sempati duymuyorum. bunun için bir nedenim yok. ancak, böylesine netameli
konularda devletlerin, toplumların öfkelerini yönlendirebilecekleri şeytanlara ihtiyaç duyduklarını bilmeyecek kadar da aptal degilim. (tanrı bile, kendi iyiliğinin daha iyi takdir edilebilmesi için şeytan'ın varlığına izin vermemiş miydi?) tam da bu nedenle, şeytan taşlamak için sıraya girmenin anlamlı olduğunu düşünmüyorum. ilk taşı günahsız olduğunu düşünen atsın.. bu kanda parmağı olmayan atsın.
zaten yıllardır tüm kurumlarıyla devletin ve onun apoletli medyasının yaptığı bu şeytan taşlama ayininden gına geldi..


suç ve ceza, yüzyıllardır insanlığın üzerine kafa yorduğu, felsefe yaptığı, romanlar yazdığı çetrefilli kavramlardır.
ancak, sosyal bilimlerin konusu olan baska bir çok kavram gibi, ak ve kara diye tabir edilemeyecek tonlarca gri alanı da içinde barındırmaktadırlar. binlerce yıl boyunca köleciliğin, bir çok toplumda gündelik hayatın bir parçası olup, ancak son 200 yılda suç sayılması gibi...
bu nedenle suç ve ceza, içinde bulunulan toplumsal koşullardan ve tarihsel süreçlerden ayrı düşünülemeyecek, görecelilik baglamında ele alınacak konular olmuşlardır hep.
bir tarihsel dönemin kahramanı, başka bir dönemin zalimine dönüşebilir. bir toplumun terörist dediğine, başka bir
toplum önder gözüyle bakabilir.

not: çok uzun metinleri, sistemden sıkça düşme olduğundan, yeniden yazmamak için bölüm bölüm yazmak zorundayim.. konuya devam edeceğim efendim..

bahsi geçen şahsın avukatlığını ya da yargıçlığını yapacak değilim. isteyen bunları yapabilir. hatta isteyen sözlükte, ultra milliyetçi politikacılarımızı takip ederek yağlı urgan sallama yarışına da girebilir..
ben de burada "bebek katili apo", ""teröristbaşı piç" yazayım isterseniz.. eğer yüreğinizi soğutmaktan başka bir işe yarayacaksa..
hadi hiç kürt sorununun arka planına bakmayalım. 90 yıllık inkar, imha ve asimilasyonu yok sayalım. daha önceki 28 kürt isyani hiç olmadı diyelim. 30 yıllık "düşük yoğunluklu savaş" ta hayatını kaybeden 40 bin insanın sorumlulusunu da biliyoruz zaten..
peki bu her şeyi çözecek mi? koçgiri'de, dersim'de öldürülen yüzbinlerce sivilin vebalini kime yükleyecegiz?
o dönemin "bebek katilleri" apo kadar medyatik olamadıkları için bu payeden yoksun mu kalacaklar?
33 kurşun, zilan deresi, roboski katliamları'nı hangi orospu çocuklarının hanesine yazacağız?
muğlalı paşa, alpdogan paşa, ersöz paşa gibilerine "bebek katili mi yoksa kahraman demek mi daha uygun düşer? (vatan için kurşun sıkmak bu ülkede her zaman katillikten kahramanlığa terfi etmenizi sağlar)
dersimlileri "modern ulus devleti kurarken verilen zayiatlar" hanesine mi koyacagız yoksa?
sahi munzur deresinde katledilen kadınlar ve çocuklar, zaten şaki sürüleri, roboskili köylüler de
kaçakçi
ydi değilmi?


tekrar belirtmekte fayda var..
toplumca çok sevdiğimiz şeytan taşlama ayinleri'ne katılmayı reddetmek, bir katili savunmak değildir. apo'yu şakşaklayanlar, ya da apo'yu lanetleyenler safında yer almak zorunda değilim. hiç kimse değil.
keşke olay bu kadar basit olsaydı. bir takım tutar gibi bir kısmımız "biji serok" diye, bir kısmımız "piç, oruspu çocuğu, bebek katili" diye bağırır, içimizdeki kurtları döker, sonra işimize gücümüze bakardık.
oysa, yıllardır kanlı bir sarmalın içinde dönüp duruyoruz. işin maddi kayıpları bir yana fidan gibi gençler ölüp gidiyor iki taraftanda.. ateş düştüğü yeri yakıyor. sonra o yangının dumanı kalanların yüreklerini nefretle zehirliyor. iki toplum arasındaki fay hattı hergün derinleşiyor.. benim derdim bu..
1000 yıldır beraber yasamakla övünen iki halkın arasındaki uçurumu derinleştirmek mi niyetimiz, yoksa yıllardır süren savaşın yol açtığı yaraları sarmak, yıktığı köprüleri onarmak mı?
ilk entrymde, suç ve ceza kavramlarının göreceli olduğunu söylemiştim.
12 eylül darbesini düşünün. güya, vatan hainlerine, bölücülere, anarşi ve teröre karşı vatanı savunmak için, vatansever ordumuz tarafindan demokrasiyi ve ülkeyi korumak için yapılmıştı.
yıllar sonra, abd'nin, "bizim çocuklar" dediği bir cunta tarafından yapıldığını öğrendiğimiz bu darbe sonrasında, onlarca insan asıldı, yüzlercesi gözaltında öldürüldü, kaybedildi. binlercesi sakat kaldı. 750 bin kişi işkence tezgahlarından geçirildi.
şimdi herkes o günün kahramanlarının suçlu olduğunda hem fikir. her ne kadar darbecileri yargılayacak kadar yol katedemediysek bile, topluma yaşattığı travmalar yeni yeni konuşuluyor..
işte kürt meselesinin tekrar yakıcı bir biçimde ortaya çıkması bu kanlı ve karanlık döneme denk geliyor.
doktor frenkeştayn hikayesine ne kadar benziyor değil mi?
ama artık bu kabus dolu geçmişe dönme lüksümüz yok.
evrensel bir kuraldır. "barış, ancak savaşanlar arasında yapılır" şimdilik emekleme sürecinde olan müzakere sürecinden, eli en az pkk kadar kanlı olan ve savaştan nemalanan çevrelerin rahatsızlık duyacakları ve 90'lı yılların savaş diline yeniden sarılacakları belliydi. milliyetçi hezeyanların ve "bebek katili" jargonunun yeniden ortaya çıkması bu nedenle beni hiç şaşırtmıyor.
ancak toplumun geniş kesimlerinin artık savastan ve ölümlerden bıkmış olması ve bu modası geçmiş dile prim vermemesi en büyük şansımız.
son olarak, savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz...
mesleklerin bazı kötü yanları vardır ve bunlar genelde paraya tekabul ederler.
(bkz: mesleki deformasyon)