mekanlara karşı gelişen duygusal bağ

insanoğlunun yer yurt tutunma çabası içinde gelişen bir restleşme ya da mekanı kendi sentetik doğasını inşa ederek dönüştürme gayreti olarak açıklanabilir.

ilk çağlardan gelen bu gereksinim zaman içinde gereksinimden ziyade lüksü de üstüne eklemiştir. ilk çağlarda insanların mekana ihtiyaç duymasındaki sebep yırtıcı hayvanlardan ve doğa koşullarından korunmak amacıyla olsa da şimdi tam anlamıyla böyle değildir. mülkiyet, mahremiyet, lüks gibi kavramlar eklenince plazalardan aşağı inemez olduk..

mağaracılıktan komşuculuktan 21. yüzyıla doğru durmaksızın gelişen bir bireysellik de gösteriyor ki mekanlara fiziksel anlamda ihtiyaç duyarken artık psikoloji bunun önüne geçmiş ve psikolojik gereksinim gerekçesiyle mekanlarla örtünmeye başladık.. bununla birlikte ortaya tutunma, yaslanma ve dayanma gereksinimi de ortaya çıkmıştır; bizi çevreleyen sosyal, kültürel, coğrafi, politik ve psikolojik koşullara uygun bir biçimde sırtımızı yaslayıp dinlenmeye çalışıyoruz.

dolayısıyla ortaya çıkan sonuç; doğada bulduğumuz oyuklar, kapalı mekanlar ile yetinemeyişimiz.. mekanlarla olan duygusal düşünsel bağlarımız da vardır. zamanla mekanların eşyaların enerjisini kaybettiğini ve sonucunda duygusal bağımızı ortadan kaldırdığını savunsam da mekanların üstümüze kurduğu otorite yadsınamaz, örneğin, bu oda deniz görüyor oturma odası olmalı gibi..