parçalı uyku

yeryüzünde insanın tüm gününü zehir eden başka şeyler olsa da onlarla yarışabilecek güçte bir rakip bu...
böyle tam dalıyorsunuz, uykunun en tatlı yeri gelince bir de bakıyorsunuz gözler faltaşı olmuş tavanı dikizliyor...
anlam veremiyorsunuz oda rüya sanıyorsunuz ama su içme isteğiyle beraber mutfak yolunu tutunca fark ediyorsunuz. yine aniden uyanmışsınız...
tabi bununla beraber insanın içine işleyen "sabahım berbat" oldu duygusu. o pişmanlık...

neyse bir saat takılıyorsunuz, sözlüğe girip yazarcanlar ne yazmış ne etmişler falan derken o bir saat iki saat olmuş...
sonra, uyku bastırınca " hemen uyumalıyım hemen, bu fırsatı kaçırmamalıyım" diyip kapatıyorsunuz gözlerinizi.
gözlerin ikinci kez açılışı çok heycanlı oluyor, "artık sabah oldu değilmii? ondan uyandım ben, tabi canım nede cok uykum vardı."
sonra saate korkarak bakıyorsunuz, saat henüz beş, şöyle çanlar yıldırımlar eşiğinde bir off çekip, uyku sersemliğinden fark edemediğiniz karanlığa dalıyorsunuz.

ozaman iki dakka hava alıyam deyip ferah balkonda dinlenip sakinleşiyorunuz. sabahki işlerinizi düşünüp, planlar yapıyorsunuz, bazılarını uyku yetmezliğinden değiştirmek zorunda kalsanızda olsun diyorsunuz. toparlanırım hallederim herbirşeyi. artık yatayım diyerek kuruluyorsunuz, sıcaklığı yerini serinliğe bırakmış yatağınıza.
yastığınıza sarılıp "2 sağa 1 sola dönme nöbeti " neticesinde birkaç kez yataktan düşme tehlikesi atlatıyorsunuz.

derken, uyku yine başlamıştır...


üçüncü defa gözler faltaşı misali açılınca, saatin 8çeyrek olduğunu fark ediyorsunuz, oysa sekiz buçukta girmesi zorunlu olan anatomi dersi vardır.
o his... o kıvranış... o isyan...

ne bulursanız giyip fırlıyorsunuz evden...
"hay allah nerede bu taksiler, hep burda olurlar şimdi hiçbiri yok" nidalarınız telaşla yükselir.
bulduğunuz ilk taksiye filmlerdeki atlayıp, "sür taksi sür, yine okula geç kaldım" taksiciler bilir, anlar, yine o cocuk yine o telaş...

neyse bir kaç kırmızı ışık sendromundan sonra koşarak derse gidersiniz...
derste uyumamak eldemidir? sorarım size...

sözüm ona öyle kötü birşeyki gününüzün içine sıçıyor...
tüm gün o yorgun kıvranık bakışlarla dolanıyorsunuz.
napcam ben ya bi doktora falanmı gitsem bilemedim...


edit:içim şişti ne sıkıcı yazmışım.