yılbaşını evde yalnız geçirmek istemeyip yalnız geçiren insan

boşuna söylenmemesi gereken insan modeli bayım. bunu kendisi istemiştir, ya da hayat böyle olması gerektiğini söylemiştir. birkaç gündür şiddetli rüzgar ve yağan karla karışık yağmur neticesinde oturduğu çatı katının her an başına yıkalacakmış gibi olmasından mütevellit doğadan korkmaya başlayan bu insan modeli son günlerde keşfettiği santur adlı enstrüman neticesinde iyice hüzün seven kuşa dönüşmüştür. yalnızlık seviciliği teorisinden birkaç metre uzaklıkta olan bu insan modeli bir nuri bilge filmi kadar da soğuk ve ıssızdır. sadece ruhu soğuk değildir bu adamın bedeni de soğuktur çatı katından mütevellit... yıllar evvel aldığı elektrikli sobası da olmasa çocukluğundan kalma battaniyesinin altında tavana bakıp gereksiz düşüncelere dalar. battaniye altında uzun süre kalıp tavana bakacak adam da değildir, her an her dakika birşeyle uğraşması birşey okuması ne bileyim zihnini yorması gerekir. boş boş tavana bakıp gereksiz düşüncelerle zihnini yormaktansa kitaplıktan bir kitap alarak zihnini yormaya karar verir. onca kitabın içinden ne okusa şimdi diye içinden geçirirken yıllardır bir köşede duran kitaba takılır gözü: şairin romanı... göze kestirmiştir kitabı, okuyacaktır. kitap okumaya başlamadan çay suyu koyması gerekmektedir. keza çay olmadan hiçbirşey yapamaz, tıpkı kitap okumak gibi... bir gece önceden kalma demliği temizler, babasının kaynağından getirdiğini iddia ettiği sudan üç bardaklık koyar ve tomurcuğunu da hazır edip beklemeye koyulur. bu bekleme sırasında kitabı yine okumaz. söyledim ya çaysız kitap okuyamaz... çay suyunun kaynamasını beklerken bir müzik açar...
çay suyu kaynamayı bekleye dursun, sırada yağmur damlalarının öptüğü içeri soğuk girmesin diye ruhunu ödünç aldığı adamla yani babasıyla yaptığı plastik pencerelere bakma vaktidir. uzaktan geçen arabaların ışıkları bu plastik pencereler vurdukça, müzisyende santurun tellerine dokundukça yalnız olduğu aklına gelir adamın... yalnız olmak istemeyip yalnız olduğu gelir...